• gilles deleuze'un bütün batı felsefecilerini sıradan geçirdikten sonra * * * * * "felsefe yapmaya" niyetlendiği ilk kitabı. negatiations adlı kitaptaki bir söyleşisinde deleuze, alenen, bu felsefecileri bir nevi * "g*tten s*ktiğini" ve onlardan mutantlar yarattığını beyan etmiştir. üstad bir tek hegel'i incelemeye değer bulmaz, çünkü ondan nefret etmektedir ve onun diyalektiğine karşı bir felsefi sistem kurmaya girişir. bu kitap bunu yapar işte.

    kitabın temel sorusu şudur. farklılık kendisinden nasıl farklılaşmaktadır? farklılık dediğimiz şey olmasa algılarımız bir işe yaramazdı, dışımızdaki herhangi bir farkı algılayamadığımız an ölüyüz demektir zaten! farklılık denen şey kendisini bilinçli ya da bilinçsiz tekrarlar hale gelirken bir tekrar serisi oluşturur, kültür mesela böyle birşeydir. kendisi için farklılık, kendisi içindir, deleuze'un reversed platonismin de şeylerin arkasında yatan şey ideler değil, kuvvetlerin yarattığı değişimlerdir ama bunlar diyalektik olarak ilişkilenmek zorunda değildirler, çatışkı halinde de kalabilirler.

    (bkz: difference in itself)
    (bkz: repetition for itself)
  • "fark ve tekrar" adıyla norgunk yayıncılık'tan çıkmış. çeviri, burcu yalım ve emre koyuncu tarafından yapılmış.
  • tekrar kavramını anlamak için ' tekrar ve benzerlik arasındaki fark'ın üzerinde durulmalı.
    '' tekrar etmek, belli bir davranışı sergilemektir fakat bunu biricik veya tekil olan, dengi olmayan bir şeye ilişkin olarak yapmaktır. belki de bu dışsal davranış olarak tekrar da kendi hesabına ona hayat veren daha gizemli bir titreşimin, tekil içindeki içsel ve daha derin bir tekrarın yankısıdır. kutlamaların görünürdeki paradoksu da budur: 'baştan alınamaz olanı' tekrar etmek. ilk sefere ikinci veya üçüncü bir sefer eklemek değil, ilk seferin n'inci kuvvetini almaktır. tekrar, bu kuvvet ilişkisi uyarınca, kendini içselleştirerek tersyüz olur; peguy'nin dediği gibi, 14 temmuz kutlamaları değildir bastille'in düşüşünü kutlayan veya temsil eden. aynı şekilde, monet'nin ilk nilüferidir diğer tüm nilüferleri tekrar eden.''
  • "...geçmişimizi olmak zorundayız. geçmişi bir anılar bütünü olarak görmek onu karşımızda duran ve "şu olmuştu, sonra bu olmuştu, başıma şunlar şunlar gelmişti" diyebileceğimiz bir nesneler bütününe indirgemektir. bu ölçüde artık neredeyse-bendir. bu geçmişin her zaman onu uzaklaştırma imkanı olarak var olması için sürekli yeniden bütünselleşmesi gerekir. öznelliğin sürekli tekrar eden bir yönü olmasi gerekir. insan sürekli kendini yineler. geçmişi sürekli oradadır fakat bilmezlik, bilinçsizlik zorunlu yeniden bütünselleşme kipindedir, geçmişte çelişkili biçimde onun ....varlığına bağlıdır; farklı koşullarda ....varlığı onu başka birşey olmaya sürüklerken geçmişi onu tekrara zorlar. böylece öznellik bir tekrar varlığı olarak meydana çıkar aynı zamanda bir fark varlığıdır." deleuze ile ayni zamanda felsefe yapan sartre fark ve tekrarı böyle ele almış. belkide en net açıklaması bu. yeni kimliğimizi geçmişimizden koparırken "artık böyleyim" dediğimizde, "artık böyleliğimize" katılan geçmişten bir parça kalır hep. fark ve tekrar insan koşulunda budur.
  • *bastırdığım için tekrar etmem, tekrar ettiğim için bastırırım, tekrar ettiğim için unuturum.
  • at the heart of difference and repetition we find a theory of ıdeas (dialectics) based neither on an essential model of identity (plato), nor a regulative model of unity (kant), nor a dialectical model of contradiction (hegel), but rather on a problematic and genetic model of difference. ıdeas define the being of a thing, but one cannot attain an ıdea through the socratic question “what is … ?” (which posits ıdeas as transcendent and eternal), but rather through “minor” questions such as “which one?” “where?” “when?” “how?” “how many?” “ın which case?” “from which viewpoint?”—all of which allow one to define the differential ıdeas immanent in the intensive processes they structure.

    https://hizliresim.com/rcsoj7

    from these examples we can see that ıdeas structure the intensive processes that give rise to the behavior patterns of systems, and their singularities mark the thresholds at which systems change behavior patterns. ın a word, the virtual ıdea is the transformation matrix for material systems or bodies. bodies are determined “solutions” to the “problem” that lays out the manifold options for incarnating bodies of that nature. ıdeas then respond to the question “who?” (who is it that incarnates the ıdea in this case?) rather than the essentialist “what is?” (what are the properties of the substance that provide the necessary and sufficient conditions for membership in the class of which the object is a member?)
  • "düşündüğü şeyin göreli zorunluluğunu tesis etmek için düşünceye güvenmeyelim; aksine, bir düşünme eyleminin, bir düşünme tutkusunun mutlak zorunluluğunu uyandırmak ve ayağa kaldırmak için, düşünmeye zorlayan şeyle karşılaşmanın olumsallığına güvenelim."
  • "there is no other aesthetic problem than that of the insertion of art into everyday
    life. the more our daily life appears standardized, stereotyped and subject to an
    accelerated reproduction of objects of consumption, the more art must be injected
    into it in order to extract that little difference which plays simultaneously between
    other levels of repetition, and even in order to make the two extremes resonate –
    namely, the habitual series of consumption and the instinctual series of
    destruction and death."
  • ontolojik algı kökeni diyalektik düşünceden beslenen şahsım için yıllardır kafamda kurguladığım perspektife çok yakın, çok daha metodik düşünce kazandıran bir çalışma olması nedeniyle bende özel bir yer edinmiştir.

    hegel'in diyalektik anlatısındaki çatışmalardan doğan dönüşüm hikayesini "tekrar ve farklılaşma" üzerinden, yani iki tane olumlu süreç üzerinden anlatarak aslında benzer bir evrimi daha uyumlu süreçler içerisinde tanımlıyor.
    benim için hegelyan düşünce ile benzeştiği değerli bir nokta ise linear süreçlerin aksine fiziksel veya soyut her anın, her konfigürasyonun kendi içinde bir sonranın potansiyeli barındırdığı düşüncesi. bu anlamda lineer olmaktan ziyade süreçlerde ortaya çıkan yeni durumların, soyut veya materyal ki fark etmiyor bunlar birbiri ile doğrudan ilişkili, "kaos teorisi" ile paralel olabilecek şekilde çok çeşitli yeni potansiyeller barındırdığı (tabi burada sonradan gelebilecek chaos teorideki gibi "sonsuz" rastgelelik mi oluyor tam bilmiyorum. benim şahsi düşünceme göre sonsuz rastgelelik akılda tutulabilecek bir durum olsa da - özellikle fizik için - sosyal ilişkilerde genelde geçmiş yaşanmışlıkların&düşüncelerin yeni potansiyeller üzerinde sınırlandırıcı etkisi var diye düşünüyorum) durumları ifade etmesi.

    diyalektik düşüncedeki gibi soyut düşünceleri de materyal güçlerin bir yansıması ya da materyal güçlerin yeni konfigürasyonunu etkileyebilecek bir güç olarak tanımlıyor olması da ayrıca deleuze'den anladığım diğer bir nokta ki bence çok değerli.

    elbette ki ontoloji de şu veya bu doğrudur, doğadaki gerçekliği en iyi tanımlayandır diye iddialı bir çıkıp yapmak, hele ki sosyal kategoriler için hiç de doğru olmaz. ancak bu çalışmayı kurcalamanın, üzerine iyice kafa yormanın her insanın dünyayı algılamasında vizyonunu katlayacağı bariz.
hesabın var mı? giriş yap