• tanrı tarafından verilmiş olan, insanoğlunun elinden alınamaz en temel haklarıdır.
  • insanlar için temel nitelikte olan ve bu nedenle de vazgeçilemez (geri alınamaz) olan, tanrı-vergisi haklar

    örneğin yaşam hakkı, özgürlük
  • insanlara tanrı tarafından verilen haklar. bu haklar; yaşama hakkı, mülkiyet hakkı, seçim hakkı diyebiliriz. bu haklar kimseye devredilemeyen, satın aınamayan kutsal haklardır.
    john lock ve thomas jefferson doğal hakları savunmuşlardır. özellikle thomas jefferson yazmış olduğu amerikan bağımsızlık bildirgesi'nde bu haklara değinmiştir. john lock ise thomas jefferson'dan daha önce bu haklara değinmiştir.
  • doğal, sonsuz, tanrısal, evrensel gibi isimlerle tanımlanmış ve herhangi bir irade tarafından yaratılmamış, kendiliğinden var olan, hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm insanların -hatta kimi dönemlerde tüm canlıların- aynı derecede hak sahibi olduğu ve yararlandığı kabul edilen, yazılı olmayan, akıl yoluyla bulunan ve herhangi bir kurallar dizgesine sıkıştırılamayacak nitelikte olduğu var sayılan hukuk tanımına “doğal hukuk kuramı”; bu hukuktan doğan haklara ise “doğal haklar” denir.

    örneğin: cinayetin suç olduğunu tespit ve takdir etmek için bir iradenin bunu buyurmasına gerek yoktur. “kişinin doğal hakkı olan yaşam hakkını elinden almak doğal olarak suçtur”. işte bu yargı, doğal hukuk yargısıdır. başka bir örnek ise: burada gerekçesi kolaylıkla, hemen, akıl yoluyla ulaşılabilecek bir yargıyla, “kişinin gölden tuttuğu balıklar kendisine aittir”; bunun gerekçesi ise: göller doğaya aittir; sahibi yoktur. o halde avcı gölden avladığı avın hak sahibi olur. bu yargı da yine bir doğal hukuk tezahürüdür. çünkü yargı, akıl yoluyla bulunmuş ve herkes için geçerlidir. ancak doğal hukuk kuralları yazılı ve normatif olmadığına, rasyonel düşünme esasına göre bulunduğuna göre, gölden avlanacak balığın “kaç tane” olabileceği kişiye göre değişebilir. işte bu da doğal hakların konusunu belirler.

    bununla beraber doğal hukuk anlayışı tarih boyunca -antik yunan’dan beri- var olmasına rağmen, doğal haklar sistematik ve etkili olarak ilk defa sözleşmeci düşünürler eliyle gündeme getirilmiştir. özellikle john locke’un doğal haklar kuramı, demokratik devrimlerin önünü açmış, fikir tabanını oluşturmuş, amerikan ve fransız devrimlerinin kurucu unsuru olmuştur.

    bilindiği üzere sosyal sözleşme kuramına göre (bkz: toplum sözleşmesi), insanlar devlet öncesi bir doğa durumu halindedir ve bu doğallıktan doğan bazı doğal/kendiliğinden hakları vardır. zaten sözleşmenin esası da bu haklar üzerine kurulmuştur. yani sözleşme ile kurulan devletin görevi, esasen kişilerin doğal haklarını korumaktır. bu doğal hakların varlığı ve kabulü, ulus-devletin iki mihenk taşı ve dünyanın geri kalanının referans kabul ettiği, 1776 amerikan bağımsızlık bildirgesi’nde ve 1789 fransız yurttaş ve insan hakları deklarasyonu’nda belirtilmiştir:

    “aşağıdakilerin apaçık gerçekler olduğunu kabul ederiz: bütün insanlar eşit yaratılmıştır. yaratıcıları tarafından onlara belli devredilmez haklar bahşedilmiştir. hayat, özgürlük ve mutluluğu arama bu haklar arasındadır. bu hakları korumak amacıyla, insanlar aralarında gerçek yetkilerini yönetilenlerin rızasından alan yönetimler kurarlar. herhangi bir yönetim biçimi bu amaçları tahrip edici hale geldiği zaman, insanların o yönetimi değiştirme ya da feshetme, yerine, güvenlik ve mutlulukları için en etkin gördükleri biçimde yetkilerini düzenledikleri ve ilkeler üzerine dayanan yeni bir yönetim kurma hakları vardır.” (amerika bağımsızlık bildirgesi, 1776)

    “herhangi bir siyasi birliğin amacı insanın doğal ve daimi haklarını korumaktır. bu haklar hayat, mülkiyet, güvenlik ve baskıya karşı direnmedir.” (fransız vatandaş ve insan hakları deklarasyonu, mad. 2, 1789)

    ilk çağ’da insan doğası;

    orta çağ’da ilahi hukuk;

    yeni çağ’da akli hukuk olarak kabul edilen doğal hukuk kuramı,

    21. yüzyıl sonu itibarıyla güncelliğini korumakla birlikte, geçerliliği giderek tartışma konusu olmakta, aklın göreceliliği savından yola çıkılarak post-modernitenin kuşkuculuğuna konu olmaktadır. bu kapsamda; doğal hukuk kuramının ayrım gözetmeksizin, hukuku evrensel boyutta kabul etmesine karşılık; hukukun öznel olaylara uygulanabilen, “icat edilmiş”, yazılı, formel, yani pozitif olması gerektiği, her toplumun kendine has kuralları, yani kendine has bir hukuku olması gerektiği ve esasen bu tarif edilen pozitif hukukun da devlet denilen aygıtın ta kendisi olduğu, dolayısıyla devletin de aslında hukuk demek olduğu şeklindeki iddiaları savunan hans kelsen gibi yazarlar son dönemde oldukça dikkat çekmektedir.

    bununla beraber doğal hukuk kuramı ve doğurduğu doğal haklar, temel insan hakları ile ilişkilendirilmiş ve doğal hakları tanıma diktesi, uluslararası kamuoyu tarafından xıx, xx ve xxı. yüzyıl siyasetçilerinden sürekli olarak geliştirmeleri beklenen en temel istek maddelerinden olmuştur (fatih serkan azizata. ideal devlet, ilkellerden milenyum insanına devlet yaklaşımları, s. 111-113).
hesabın var mı? giriş yap