• ya bu çemkirmek var ya, işte ne kadar beter bir şeydir bilmeyen yoktur hani, bu işte onun bir de entel entel yapılanı.
    çemkirildiğine mi yanasın, acep ne diye çemkiriyo, yekten soy sop küfür mü ediyo, yoksam ebleh, mal, dongoz bu falan gibisine zekamıza mı laf çatıyo, veyahut ta bildiğin kaşarlı kaltak yav bu gibisinden mi laf sokuyo anlamaya çalışırken adamı büsbütün sinir ifrit cin cinnet eden bir eylem yani.
    kelimeleri çözsen, sentaksta tıkanırsın, düz cümleyi çıkardım desen, ironi mi acep diye şüpheye kalırsın. bir elinde sözlük, ötekinde google, cebelleşir durursun.
    hani şu eski dizi repliği gibi, " ne dedi harry, ne dedi?" diye soracak biri de yoksa etrafta, yeminnen kafa yedirtir adama.
    yarım akılnan başa gelinceyk şey deyil.
    ıııı ıııh, çok zor.
    canını sevdiğimin bakkal cevat abisi, çottanak ekleştiriverir salaaah lafını yüzüne, rahat rahat gidersin evine salaklığına.
    seviyorum seni cevat abi, yalnız şu tekel'e veresiye şeyetmeyin şeysi olmasa?
  • bik bik yapmaktır
  • ha ha ha, bu deyyişte çok güzel yakışmış birbirine entel ile çemkirmek be kuzum. entel entel çemkirmek, bildiğin üç beş feylesof ya da 'bilim insanı', üç beş kavram ya da kavradığını zandığın üç beş gerçek üzerinden muhatabını, muhatap bulamadı mı hayatı dürtmek, çomaklamak demek olmalı; sen bir şeyler diyorsun amma ben anlamıyorum, anlamadıklarımı da anladıklarımla yamamak istiyorum ki, aman anlamadıklarım anladıklarımı izbede dövmesin, anladıklarım noolur mahzun olmasın diye bilginin üstünde tepinmek demek olmalı bu entel entel çemkirmek.

    nicedir yazmıyordum,
    bana bile yazdırdıysa bu entel entel çemkirmek,
    entel entel çemkiresim gelmiş demek.

    şimdi ben misal, ne zaman birine bir şey anlatmaya davransam, artık aklıma ilk gelen: "o gün öyle bir gündür ki, ancak gerçeklerin gerçekliği fayda verir" cümlesi oluyor. cümle benim değil, fakkat çok okuyup çok anlarsam şayet bu cümleyi, benim olma ihtimalini de bana bahşetmiş cümlenin güpgüzel sahibi... şimdi ben bu cümleyi deyiverende, karşımdaki uyurkulaksa eğer ağzından dinleyelim neler çemkireceğini [ay çok zevkli]:

    "gerçek dediğin özneye bağlıdır dostum, bak hop kapadım gözümü hani gerçek nerde gerçek, gerçeklerin gerçekliği hem ne demek, kim demiş bunu, kant mı demiş, haydeger mi demiş, moda olan kimler var, hah zizek mi, derrida mı demiş, yau onlar daha karmaşık şeyler söylüyor anlıyorum da, bu dediğini anlamıyorum. hocam, anı yaşayacaksın anıı, kendin olacaksın önce, binlerce dansöz var, bi kere her şey politik, hayata politik bakacaksın, dogmatizmin afyonundan kurtulmalı insanlar, bak insanlara hiçbir şey anlamadan geçip gidiyorlar, oysa biz okuduk, öğrendik, anladık, diyalektik hayatın gerçeği, annem bana memeden önce diyalektiği öğretti, o derece kanıma işledi bu meret, çok anladım, hem niçe ne demiş: güldürmeyen şey ağlatır, hahaha niçe'nin lafları çok klişe oldu ya, ben de kendimce böyle yorumluyorum, nasıl güzel oldu di mi, o derece sindirmişim işte bilgiyi, zaten sindirmek gerek önce, her şey ayağa düşüyo yoksa, sonra yeni gerçekler aramak zorunda kalıyoruz inan ki, senin dediğine gelelim şimdi, gerçeklerin gerçekliği, gerçek nedir dostum nedir, gerçek diye bir şey yok, herkesin gerçeği kendine, bilimsel olandır gerçek, su 100 derecede kaynar, ateş yakar, havada oksijen vardır, biz onu içimize çekeriz, beynimize gider filan, formula 1 izlerken geçen aklıma geldi, dedim arabanın yağını, suyunu değiştirebildiğin hızdır sana yarışı kazandıran, anlıyo musun, insan kendi arabasını tanımalı ki yarışı kazanabilirsin, hayat böyle dostum, güçlüler ayakta kalır, evrime inanıyorum ben, devrime de inanıyorum, ama senin şu dediğin, hakikaten ne demiştin unuttum yaa..."

    ben de nevrime inanıyorum hacı! nevrim dönüyor sen böyle konuştukça imanıma, seni mclaren ekibine maskot olarak vermek istiyorum, entel entel çemkirmeni istiyorum onlara da, onlar da dünyanın en entel sporlarından birini yapıyorlar netçede, yabancılık çekmezsin. zira trompet çalanın yanında, aa trompet ne güzel bir alettir, çok severim diyen birine benziyorsun buradan bakınca...

    uzar gider böyle entel entel çemkirmek, uzamasından alır gücünü, uzatmasından. yetmez çünkü, lambanın varolan kordonu onun prizine yetişmez. onun priz öyle vakayı şahaneden, öyle alameti farikadandır ki, alıp koymuştur onu fizan'a! uzatma kablosu olmaksızın yaşayamaz bu devranda. aklına gelmez, ulan benim priz belki çok uzaktır demez, der ki, ulan koduğumun herifleri lambanın kordonunu neden böyle kısa yapıyorlar ya! der tabbi, onlara da entel entel çemkirir.
    yeri geldi mi hem lamba, hem kordon, hem de priz olabilir, evrime inanıyor ya.
    geçen evrimle konuştum haberler iyi, sadece bana inanıyormuş evrim,
    ama o bunu bilmiyor mesela...
  • simdi geçen formula 1 izlerken baktim adamlarin hepsi piste değil, havaya bakiyor. anlattim sana da, yağmur yağacak mi diye merak ediyorlarmiş sonra öğrendim, ona göre lastik takacaklarmiş. ben sizin teknolojinize tüküreyim, iki damla yağmura göre mi değişiyor sizin yariş, eğreltiotu musunuz siz, nerde kaldi mc larenin evolutioni hani nooldu ferrarinin ati dedim. kizdim mutfağa gittim çift sarili yumurta koydum cezveye kaynattim. 100 dereceye kalmadan kaynadi, kisa kablolu ketil sağolsun. ketilin kablosuna zaten hürmet ediyorum, kablo kisaldikça direnç büyüyor galiba. ev üsulu uydurma entel fiziği. ama geçen açik unutmuşum sabaha kadar çemkirdemiş da bir şey olmamiş. fişini çekmek lazimmiş. sonra sonra öğreniyorum hep bunlari. bir nevi küçük penis mucizesi, çinliler mogollar türkler ve güneyli amerikalilar da bilir bunu, ama uzatma kablosu diye bir şey var enlarge her gün maili geliyor. zaten çemkirenin fişini çekin yazar bizim mahallenin abisinin kolundaki dövmede. ama neyse ne diyordum, ha ömer naci. yahya kemal pek severmiş bunu. çok rint adammiş muhterem. fransiz evrimiyle devrimini nevri dönerek anlatir danton heykelinin önünden geçerken "ben medeniyet aleminde bir tek buna hayranim paşam" dermiş. sonra fedai tabi, adam öldürüp öldürüp, ihtilalin cilveleri bunlar, diye çemkirerek avuturmuş bizim yahyayi. ama yahya'nin zaten dünden kafasi bulanik, ne ömer'e geriden çemkirecek hal, ne demlenecek sifati var. gidip mezar taşi sever. öyle bir sey... gidip mezar taşi sever ki, girip içine yatamaz, incir gördü mü susar, hem nevri bile dönemez. üzülmeyin yahu öyle çemkirmelere kuzum, çekin fişini gitsin. ama zaten gerçeklerin gerçekliğinin kendinden baskasina faydasi da yok malum. (ama yanliş o kitapta yazanlar baktim ben..)
    lafa kavgaya gelmez ama hoşgeldiniz paşam gelin oturun, çay söylesin çocuk..
  • sosyolojinin seküler süjeleri arasındaki füniküler yapılanma, birbirlerini aynı ölçekte itip kakmaya, bazen devinim göstererek çekmeye ataerkil bi imgelem getiriyor. bu tandansta entelüjansı bozuk homo sapiensler karşıt yapılanmaya her ne kadar "fularlı" deseler de kışın fular takmayı en çok onlar bilir. prolöter ya da burjuva farketmeksizin oluşturulmuş bu statükoculuk ortaya dilemmanın tam olarak kendisini çıkartır ki bu tutum hiç de hoş değildir lale dolsun!

    kaotik duygudurumlara farklı perspektiflerden bakmak, bazen skalanın dışına çıkmak gerek. konjonktüre bakılmadan yapılan argümantasyonlar zamandizinsel süreçte bizi sarkazma itecektir. son olarak "robdöşambr" demek istiyorum. bence söylemesi hoş.
hesabın var mı? giriş yap