*

  • ali$an tarafindan 1935'te yazilmi$ ders kitabi.. ilk baskisindan gunumuzde bulunmamaktadir.. kitap akici bir dille erkegin olmasi gereken hallerini ve ya$adigi surec boyunca icine du$ebilecegi hatalara kar$i nasil hal ve tavirlar almasi gerektigini anlatir.. bolum sonlarindaki ornekler ve $ikli test sorulari kitaba zenginlik kazandirmi$tir..

    bu kitapla belli bir une kavu$an ali$an, daha sonra "hayattan ne koparabilsen kar" isimli bir kitap daha yazmi$ fakat 1972'de kaptigi kronik balgam krizini atlatamayip yarida biraktigi kitabiyla beraber yitip gitmi$tir..

    kitabin son baskisi mcgraw hill tarafindan halen e$e dosta dagitilmaktadir..
  • kitap, kapağinda penis resmi erekte değilken dört santim kalinliğinda olmakla birlikte, penis erekte oldugunda {mesela kitap okunurken} kalinliği yirmi santime kadar ulaşmaktadir...
  • askerliğini hakkaride bir sınır karakolunda yapmış keklik özdüzovaoğlu'nun anılarını anlattığı ilk ve son kitabıdır.
  • (bkz: the man code)
  • tek cilt, tek sayfa ve hatta tek kelimedir
  • alişan tarafından "yeniden" yazıldığı iddia edilen kitaptır. artık ilk halini kim yazdıysa.
  • breaking bad'te walter white'ın bir şaheser gibi, ince ince yazdığı kitap.

    yeni dizilerin hiçbirinden zevk almadığım için breaking bad'i seneler sonra tekrar izlemeye başladım. sanırım ilk sezon dördüncü bölümde bir sahne var. ailesi walter'ın kanser olduğunu öğrenmiş. ancak walter tedavi olmak istemiyor. çünkü bir öğretmen olarak kendisine sağlanan sağlık sigortası pahalı kanser tedavisi masraflarını karşılamayacak ve tedavi için harcayacak paraları yok. ailesi walter'ı tedavi etmek için ikna etmek istiyor. bir aile kurultayı yapıyorlar walter'ı ikna etmek için. işte bu sahnenin adı "the talking pillow". sırayla ellerine bir yastık alıyorlar ve elinde yastık olan düşüncelerini söylüyor.

    ****burada bir parantez açıyorum (

    insan denen varlık, diğer bütün hayvanlar gibi, evrimsel sürecin bir ürünü. yaşam denen hediye ya da cezaya maruz kalan bütün varlıklar nerede ve neden orada olduklarını bilmeden, tabiat denen korkunç bir "freak show"'un içinde buluyorlar kendilerini. tabiat çok sert. her varlık başka bir varlığı yiyip, sömürerek hayatta kalıyor. bütün bu vahşet ve acımasızlığın içinde sevgi denen şey sadece ana baba çocuklarını büyütürken gözlemleniyor. tabiatta aile zifiri bir karanlığın içinde kısa süre içinde ortaya çıkıp hızlı sönen karşılıksız sevgi aydınlığının gözlemlendiği tek yer. kaynakların bol olduğu ortamlarda bu genel prensipten sapmalar olabiliyor. mesela, biz evde kedi, tavşan, ve tavuk besliyoruz. bunlar bile kendi aralarında arkadaşlık denecek bir ilişki kurabiliyorlar. ancak kaynakların kısıtlı olduğu doğal ortamlarda bir hayvan kendi yavrularını besleyebilmek için, başka bir hayvanın yavrusunu gözünü kırpmadan öldürüyor. bizim de diğer hayvanlara yaptıklarımız malumunuz. tabiat böyle bir delilik. canlılar ne bir ağaç gibi tek ve hürler, ne de bir orman gibi kardeşler. ağaçlar bile daha fazla güneş ve su alabilmek için diğer bitkileri domine etmeye çalışıyorlar. tabiatı temsil eden "orman" kavramı tam anlamıyla bir vahşet denizi.

    işte insan erkeği denen varlık, böyle bir ortamda evriliyor. ve bu ortamda erkek denen varlığın görevi bu vahşet denizinde hayatının belki de ilk 10 yılını kendini korumaktan aciz bir canlıyı, başta anne olmak üzere, bazı durumlarda sürünün ya da kabilenin diğer üyeleriyle birlikte, korumak ve büyütmek. ben çocuk dünyaya getirmenin ve büyütmenin ne demek olduğunu, yaşadığımız güvenlik, lüks ve bolluk deryasında bile ne kadar zor olduğunu üç kez tecrübe ettim. bunu 10 bin, 50 bin, 100 bin sene önceki şartları bırak 200 yıl önce bile nasıl becerdiklerini anlamakta güçlük çekiyorum, zira harbiden çok zorlu bir iş ve çok emek gerektiriyor. ama biz bu işi başarmış binlerce generasyonun son halkalarıyız. yani atalarımızın tamamı, çocuklarının ölmesine izin vermeden onları büyütebilmişler ve üstelik o çocuklar kendileri de çocuklarını koruyabilecek ve büyütebilecek yetkinlikte yetişmişler ve bu böyle devam etmiş. bunu başaramayanların torunları aramızda değil. işe bu sert seçilim modern insan denen varlığın ortaya çıkmasını sağlamış.

    ***kapa parantez)

    çok uzattım. ama şunu demeye çalışıyorum. güdülerimiz bizi bugünkü dünyada başarılı kılmak için değil, çok daha farklı ve sert bir ortamda yaşamak ve çocuklarını da hayatta tutmak için ortaya çıkmış. peki erkek nedir ve neden meth üreten bir kimya öğretmeninin erkeğin hası olduğunu düşünüyorum? daha önce bahsettiğim sahne burada: https://www.youtube.com/watch?v=nvbnwad_ecu. burada walt modern erkek olmanın gereği olarak bu yastık oyununda bir piyon gibi davranıyor. karısı walt'ın eski kız arkadaşı ve kocasından para almasını ve büyük ihtimalle başarısız olacak, sancılı ve masraflı bir radyo/kemo terapi sürecinden geçmesini istiyor. skyler ve ahlaki vasıfları hakkında sözlükte yazılmış yüzlerce destansı entry var. evet, skyler'ın durumunu anlamaya çalışmıs olsam da "i fucked ted" sahnesinde ben de ırısssppııı diye haykırarak duvarları inletmiştim. ama konumuz skyler'ın ırspılığı değil, walt. hastalık durumu, senelerdir modern dünyanın kodlarını iliklerine kadar sindirmiş walt'ın içindeki kurtun uyanmasına neden oluyor. ve bu ne görkemli bir uyanıştır yarabbim. ahlaki gelişim çalışanlar ahlaki gelişimin aşamaları olduğunu söylüyorlar. yetişkinlerin çoğu ahlaki gelişimlerini toplumun ortak değerlerini kabul ederek, ya da edermiş gibi yaparak, sonlandırıyorlar. yalnız toplumda ufak bir azınlık bu normların ötesine geçip kendi ahlak kodlarını yaratıyorlar. burada ahlaki değerler gibi şeyler siklemeyip kafasına eseni yapan tiplerden bahsetmiyorum, birçok durumda toplumun genelinin anlayamayacağı ancak kendi içlerinde tutarlı ahlaki değer sistemleri olan insanlardan bahsediyorum.

    walt kendini yeniden yaratma sürecinde, aslında özüne dönüyor ve kohlberg'in son ahlaki aşamasında tekrar ortaya çıkarıyor. walt'ın yeni ahlak sistemi toplumun banal ve yavan ahlakından bağımsız, adeta ormandan tutup getirmiş. bu metamorfozun başlangıcı yastık sahnesi. bu yastık sahnesinde çevresindekilere anlatacağı bir lafı yok aslında. kafasında çok berrak şekilde iki yol var. ya rasyonel ve soğukkanlı olanı yapıp, tedavi olmadan ve fazla sorun çıkarmadan ölüp gidecek, ya da sırf karısının ve çocuğunun gönlü olsun diye, bir baba olarak son kez özveride bulunup, kendini radyasyonlu ve kimyasallı bir tiyatroya maruz bırakacak. o noktada walt ölüp gideceğinden emin ve gitmeden ailesine borç harç çıkarmak istemiyor. ailesi için yapabileceği en iyi şey ölmek. bunu yaparken de onurunu korumak istiyor, çünkü artık ailesi ve onuru dışında bir şeyi yok. gretchen ve elliott denen sünger suratlılardan para almak ise onun için ölümden bile beter bir bir durum. skyler bunu anlayabilecek seviyede bir kadın değil. skyler zaten walt'la zeki herif bu, para yapar diye evlenmiş. gerçi dizide burada bazı tutarsızlıklar var. walt karakteri inci gibi işlenmiş ancak bu kapasitede birinin abd'de (19 yıldır yaşıyorum burada) öğretmen olarak çalışmak zorunda olması imkansız, zira abd fen ve matematikte iyi olan insanları öğretmen olarak istihdam etmekte güçlük çekiyor, çünkü bu tip insanlar rahatlıkla daha çok para kazanılan işleri bulabiliyorlar. yani walt kapasitesindeki birinin kendini böyle bir yerde bulması çok zor, ancak konumuz bu değil.

    bu yastık sahnesinden sonra walt yolunu çiziyor. öleceğinden emin olmasının verdiği temkinsizlik de içindeki hayvanın çıkmasına yardımcı oluyor. burada uyuşturu üretip satmanın banal ve normatif ahlak anlayışıyla keyfi olarak lanetlenmesinin aslında ne kadar da uydurma birşey olduğuyla ilgili birkaç sahne var. mesela walt hank'le konuşurken bundan yüz yıl önce de içki üretenlere suçlu muamelesi yapıyorlardı, bunlar hep göreceli gibisinden bir iki laf ediyor. burada esas mesele şu, biz toplumun bize dayattığı normatif ahlakı aslında işimize geldiği için kabul ediyoruz. toplum da bunun karşılığında bizi ödüllendiriyor. ancak walt'ın durumunda toplum walt'a sert bir kazık atıyor. bütün kurallara uyup, öğretmenlik gibi acaip önemli ancak kıymeti bilinmeyen bir işle hayatını tükettikten sonra, toplum ona sağlık hizmeti alma imtiyazını bile tanımıyor. ve walt'a bütün banal ve yavşak kurallara uyduktan sonra sadece geberip gitmek ya da dilenci olarak geberip gitmek arasında bir tercih hakkı veriyor. ailesi bile (özellikle skyler) bu ihanetin bir parçası. oğlu bile "fuck you dad, you are a coward" diyor walt'a. çünkü onlar artık walt'la aynı evrende yaşamıyorlar. ve walt bu durumda bile ailesini düşünmek ve onlar için en iyisini yapmak zorunda. ancak, artık kurallara uymak zorunda değil.

    bu noktadan sonra walt'ın neredeyse her yaptığı hareket bu yeni ve özgün ahlakın prensipleri ile birebir uyumlu. burada yazarlara şapka çıkarıyorum (heisenberg şapkamı). walt öldürmesi gerektiğinde öldürüyor. belli parametreler içinde empati de gösterebiliyor ancak burada tek kıstas ailesi. tabii kanser tedavisinin başarılı olması ve walt'ın içindeki hayvanla giderek daha barışık hale gelmesi durumu, zamanla tamamen başka bir yaratığın ortaya çıkmasına neden oluyor. bu toplumun hiç sevmediği bir insan tipi. hem çok zeki, hem de toplumla sözleşmesini fesh etmiş. tamamen çitin dışında bir varlık ve çiftliği tehdit ediyor.

    burada walt karakterinde en sevdiğim taraf gösterişli bir tip olmaması. tüylerini kabartmaya, güçlü görünmeye falan çalışmıyor. her durumda kendi parametreleri içinde en soğukkanlı kararı verip, tereddütsüz hareket ediyor. kendisi gibi, çifliğin çitlerinin dışındaki tiplere karşı, gerekirse, acıma göstermiyor. ama aslında çifliğin huzurunu da bozmuyor. hikayenin sonunda walt sayısız mikrobu temizliyor ve kendisine daha önce ihanet eden normatif yapı, sonunda, aslında onu ödüllendirmesi gerekirken, ölümüne neden oluyor. tabii burada bir iki istisna var. en aklıma geleni walt'ın jesse'nin kız arkadaşı kusmuğunda boğulurken birşey yapmaması.

    bu hikayede walt'ın skyler'dan yediği kazık hepimizi rahatsız ediyor (ya da en azından sözlükte skyler'a hakaret eden 3000'in üstünde insanı). bunun sebebi aslında hepimiz walt'ın planındaki "haslığı" görüyoruz. ben diziyi ilk izlediğimde walt'ın başına gelenleri karma olarak yorumlamıştım. ancak bu ikinci izlemede yazarların belki de daha derin bir temel çerçeve çizdiklerini düşündüm: toplumla olan sözleşmeyi fesh edebilirsin ama toplum bunu affetmez. var böyle birşey. çoğumuz hayatımızı bir hata yapmadan geçirmeye çalışıyoruz, ama yeterince puşt değilseniz, hata yaptığınız durumda toplum affetmiyor. buna istisna, tayyip gibi, örnekler var. ahlakla bağını tamamen koparmak muazzam bir özgürlük ve güç verebiliyor, ancak bu en başta bahsettiğim erkekliğin kitabı kurallarına aykırı. walter sadece normatif ahlakla bağını koparıyor ama kendi öz ahlakıyla değil. bunu son bölümde görüyoruz. jesse'yi kurtarmak için hayatını feda ediyor, hem de hank'in intikamını alıyor. jesse aslında walt'a oğlundan daha yakın ve onu oğlu olarak görüyor. o da artık aileden olduğu için walt'ın koruma kalkanının içine giriyor. gretchen ve elliott denen süngersi varlıklara verdiği ayar ("best two hitmen west of mississippi") ise takdire şayan. en sonunda görevini mümkün olan en iyi mertebede yerine getiriyor. karın ve çocukların için yeterince para kazan, geleceklerini garanti et - check. jesse'yi adam et, kurtar - check, sayısız mikrobu temizle - check. tabii bir iki "collateral" de var ne yazık ki. mesela normatif ahlakın bekçiliğini üstlenen hank telef oluyor. hank basit ve iyi biri ama hem kendini iyi tanımıyor (düşündüğünden daha az zeki ve güçlü) ve hem de baba olmadığı için walt'u anlaması mümkün olmuyor.

    neyse, yine laf ishali tarzı birşey yazdım. bunu okuyup, suçu ve suçluyu övdüğüm için beni eleştirirseniz hissettiklerimi iyi anlatamamışım demektir. ki buraya kadar okuduysanız gerçekten ağır işsiz bir tip olmalısınız. gidin, işinize gücünüze bakın. ama yok illa beni eleştirecekseniz, heisenberg şapkam ve gözlüğümle sizi çitlerin dış tarafından izliyor olacağım. yok yok, olmayacağım. tam anlamıyla çiftliğin içindeyim ve rahatım yerinde. ama kanser olursam ne olur bilemiyorum.
hesabın var mı? giriş yap