• kemal tahir'in kurtuluş savaşı zamanlarının istanbul'unu ve bu sıkıntılı ortamdaki aydınların tutumlarını anlattığı üçlemedir. devlet ana'nın büyüklüğü bu üç kitabı küçültmese de ikinci sıraya itmiş gözükmektedir.

    edebiyat ile tarihin buluşturulduğu üçlemenin ilk kitabı olan esir şehrin insanları'nda geçen "hayatını memleket için vermeyi kararlaştıranlar, bu uğurda şereflerini tehlikeye atamazlarsa acayip olmaz mı?" gibi sözlerle dönem insanının örnek düşünce tipini ortaya koyan kemal tahir, onların yaptıklarını ise "bir uçurumdan gözü kapalı atlar gibi" benzetmesiyle ortaya koyar; fakat bu mücadelede ölenler "kirli bir hizmetin adi bahşişi" olmamalıdır.
  • işgal altındaki istanbul'da başlayıp, çok partili hayatı kurmaya çalışan cumhuriyet dönemine uzanan bir üçlemedir.
  • kemal tahir'in, istanbul'un işgali ve cumhuriyetin ilk dönemindeki atmosferi, insanların olaylara bakışını, nasıl tepkiler verdiğini, her şeyin, hakim tarih anlayışımızdan nasıl farklı vuku bulduğunu, ne dertlerin çekildiğini, ne hayatların mahvolduğunu vurucu bir gerçeklikle anlattığı üçlemesi. bu zamana kadar kemal tahir okumamış olduğuma pişman oldum. belki daha küçük yaşta okusaydım bu kadar etkilenmezdim, onu da bilmiyorum. bu kadar etkileyen şey, yalnızca karakterlerin gerçekçiliği değil, karakterler aracılığıyla insana dair yapılmış muhteşem tahliller de. özellikle yol ayrımının son 25-30 sayfası beni bayağı etkiledi.

    --- spoiler ---

    nermin'den bu denli sıkı bir savunma beklemiyordum. sona kadar olaylara kamil açısından bakarken, gerçekten nermin'in kötü bir insan olduğunu düşünüyordum. kitapta da geçen, 'anlatışa göre fetva verilir' sözünün doğruluğunu bir kez daha anladım.
    --- spoiler ---

    okumayı düşünen kişilerin vakit kaybetmeden okumasını öneririm. mümkünse üç kitabı da arka arkaya okuyun.
  • birincisini okuyup beğenmiştim. kaldı diğer ikisi ya. üzüldüm bak şimdi görünce bu başlığı. okurum yüksek bitince.
  • eh be kemal tahir! "bu ülke" dipsiz karanlığının böğrüne öyle bir çapa atmışsın ki çıkarana helal olsun.

    şu yaşımda ve sayende gördüm ki güneş aynı güneş, yer de aynı yer olmasına aynı da "bu ülke"nin ne aydınlığı bir nebze olsun değişmiş ne de karanlığı . köşe bucak namertle dolmuş. dolmakla da kalmamış, puslu köşeleri saray bilmiş ve üreyebildikleri kadar üremişler. "daha çok" değil "en çok" hiç değil, "ben" çulunun içini rezillik ve kahpelikleriyle patlarcasına, hem de övüne övüne doldurmuşlar. ne ar kalmış ne namus. ne gam kalmış ne keder. vefayı sefa almış, samimiyeti tabiiyet... para öyle bir piçleştirmiş ki herkesi at izi it izine karışmış...

    o zaman öyleymiş. bu zaman da öyle. belli ki yarın da öyle olacak.

    ne diyeyim. dilimi söktün bıraktın, gözlerimi dağladın, kulaklarımı kestin attın, muhterem. ne akıl kaldı, ne duygu. tamam, arada ağlattın da güldürdün de ama bu kadar da öldüresiye dövülmez ki adam olan...

    sana, bu üç kitaba, gelene kadar biraz oyalandım; ama kusura bakma. iyi yazmışsın. ağzına sağlık. okuduğum en dolu sayfalardandı. açık söyleyeyim mi? çok da övündüm, senin gibi bir yazarla aynı vatanda doğduğum için.

    esir şehir üçlemesinin üç kitabını üç haftada okudum. her birine bir hafta... doğrusu beş gün. hafta sonu okumamaya özen gösteriyorum da... aslında daha kısa vakitte okurdum; fakat kelimelerin omzuma öyle bir bastırdı ki yerimden kalkamadım desem doğru olur. hele bugün... son kitabın son 30 sayfasını okumam 7 saatimi aldı.

    hazmı zor.
    mahvoldum!
    ne derdin var benle?
    sorarım sana; mahvolmak, "bu ülke"de doğanların paydası mı?

    dur!
    cevap verme.
    biliyorum cevabı.

    * * *

    "bu ülke"de herkes bir türkü tutturmuş, gidiyor. o, buna diyor ki "sen sus! beni dinle!". öbürü de berikine aynını diyor. sonra dağın tepenin ardından biri çıkıyor, geliyor. bunları hiç görmemiş ha! ama ne oluyorsa oluyor o da başlıyor türkü çağırmaya.

    artık keramet toprakta mı? bilmem.
    "bu ülke"de soluk alan herkeste aynı tafra var.
    sorsan, herkes en iyiyi biliyor.
    ha! herkesin de burnu bokta, ha! ayan beyan ortada da kimse kimsenin tavuğuna kışt da demiyor. garabete gel!

    geminin hangi yanı ağır basarsa o taraf su alıyor; ama kimsenin geminin batmasını umursadığı yok. varsa yoksa dümen. senin anlayacağın, "dümenden işler" yani...

    tamam. alayını gömmeyelim.
    mert adamlar yok değil.
    onları ararsan bulamazsın.
    sorsan kimse el kaldırmaz.
    isimsiz kişiler. kendilerinden bile habersizler.
    onları reflekslerinden anlarsın. gösteriş budalalığı onlara henüz bulaşmamıştır.

    hah! bu koca ülke var ya bu koca ülke.
    bu koca ülke işte o bir avuç insanın yüzü suyu hürmetine bugüne kadar geldi.
    sonrasına allah kerim.

    selametle.

    edit:

    "hiçbir memleket, aydınları tarafından bu kadar kancıkça terk edilmemiştir."
    esir şehrin insanları / ithaki / sayfa 383

    "insanları bu kadar utanmaz yapan savaşlar mı acaba?"
    esir şehrin mahpusu / ithaki / sayfa 123

    "o kadar kıskandığınız halide edip, önceleri amerikan mandasını savunmuştu. şimdi de sınır dışında yaşıyor muhalif olarak."
    yol ayrımı / ithaki / sayfa 258

    * * *
    bu yaptığım alıntılar, "bu ülke" nin ezelden ebede kaderi.
  • bir imparatorluk öldüğü halde aynı cevherden bir bağımsız ülke kurabilmenin bedeli olarak imparatorluğun göz bebeği olan şehir baş roldedir bu üçlemede. ne kamil bey ne de diğerleri. onlar ancak esir şehrin birer gelip geçici karakteridir. binyıllarca çok esir düşmüş ama her defasında belayı savuşturmuş istanbul'un osmanlı'ya ev sahipliğinin son yıllarında bir yandan fiili emperyal yetkilerini kullanmaya devam eden bir padişah, bir yandan muzaffer olduğu için asıl sözü geçen itilaf beri yandan ise senelerce itilaf ülkelerinde yaşayıp osmanlı'ya yabancılaşmış bir aydın: kamil bey.

    üçleme olarak düşünülmemiş ve hatta yorgun savaşçı ve kurt kanunu'nun varlıklarından dolayı tam anlamıyla bir üçleme de diyemeyeceğimiz seriyalinde kemal tahir, istanbul'un dönüşümünü, yarattığı karakterlerin dönüşümlerinden ve kullandığı gerçek kişilerin fırtınalı yılların sarsıntılarına dayanabilme veya dayanamama kudretinden yola çıkıp anlatıyor. ilk romanda ve esir şehrin mahpusu'nda giderek azalan bir kuvvetle padişahçılar mevcut iken yol ayrımı'nda osmanlıcılığın izi bile kalmıyor. buna mukabil padişahçılığa ne karşı ne yandaş olan ve ona paralel giden ittihatçılık romanlar boyu sürekli kendini hissettiriyor. yol ayrımı'nda yani 1930 yılında ise milliciler'in bile serbest teşebbüs-devlet kontrollü teşebbüs ayrımını görünürdeki sebep gösterip ayrıştığını ve bu ayrışmanın da yine ittihatçılar - milliciler rekabetine dayandığını görüyoruz. beri yandan tasfiyesini bitiren gazi paşa'nın fethi bey dahil herkesi şaşırtan muhalefet partisi kurdurma girişimiyle aylar içinde her yana savrulan ana karakterler ve onların istanbul'un kucağında ümitlerle, zaferlerle başlayan bir yeni hayata savruluşlarının hikayesi.

    bu hikayenin içinde yurduna yabancı kamil bey'in ikinci romandaki mahpusluğu mekanı yalnızca bir hapishaneye indirgeyip kendini kısıtladığından esir şehrin mahpusu, toplumsal koşullardan ziyade insani koşullara yönelen bir bölüm. her seriyalin ortancasının bahtı gibi bu roman da haliyle diğerlerinden zayıfça. yol ayrımı ise çoklu karakter kullanımı ve hepsini bir "serbestleşme serüveni" potasında eritmesiyle kendi içinde bir monografi. zaman zaman gözlerden yaş getirecek kadar komik -celadettin bey'in bozuk para meselesi- zaman zaman gözlerden yaş getirecek denli dramatik -ayşe ile doktor'un uzun sohbeti- ara bölümleriyle bir edebiyat çeşnisi.

    kemal tahir'i bu ilk okumam. illa karşılaştırılacaksa orhan kemal'e oranla çok daha güçlü ve evrensel bir dili, yaşar kemal'e oranla daha gerçekçi bir anlatımı var. ama orhan kemal'in hikayesi ne olursa olsun çatışmayı sınıf çelişkisi ve emek sömürüsüne bağlayabilme ustalığı ya da yaşar kemal'in büyüleyici kurgulamaları ve muhteşem yerel ağzı kemal tahir'de zayıf yanlar. netice bu üç büyük romancının edebi bakiyemizin zenginliğine kattıkları olduğundan '50'lerin bu dev edebiyat hamlesini inşa eden ve diğerleriyle birlikte kemal tahir'i de yaratan tüm unsurlara duacıyız.
  • her şeyi bilen z kuşağı kardeşlerimin, seçimler yaklaşırken, okumasında fayda olduğunu düşündüğüm kitaplar.

    fakat maalesef şöyle bu başlığı okuyup, 1-2 özet bakıp, sonra reels videolarına dönme olasılıkları var.
hesabın var mı? giriş yap