• (bkz: par value)
  • aynı zamanda bir blue heelers bölümü.
  • ecnebi bir ölücü tabiri...
  • du-dum du-dum du-dum du-dum dum dum

    yıl 1979, phil collins davulculuktan şarkıcılığa geçiş yapalı sadece 4 sene olmuş. özel hayatı karma karışık. karısı, collins'in bitmeyen dünya turnelerine artık dayanamamış ve kanada'ya kaçmış. collins, buraya gelip evliliği kurtarmaya çalışmış ama eşi bir iç mimar ile çoktan bir ilişkiye başlamış ve en sonunda da collins'i boşamış (collins'in otobiyografisini okuyun, çok iyi). genesis, halen belli bir kitleye hitap ediyor ama önce dört kişiye, sonra üç kişiye düşmüş, hayatta kalmaya çalışıyor. işte bu karmaşık dönemde collins, drum machine gibi yeniliklerin de yardımıyla kendi kendine şarkılar yapıyor ve 1981'de bu şarkıları ilk albümünde yayınlıyor: face value.

    face value, kanımca oldukça başarılı bir sentez albümü. collins bir yandan 1980'leri yavaş yavaş eline geçiren new wave'in soğukluğunu, elektronikliğini bir miktar kavramış. yanına çocukluğundan beri dinlediği motown tarzını eklemiş. öte yandan genesis ile en güzelini yaptığı progresif rock'ın bir çok güzel özelliğini koymuş. böyle karışık bir sentez bir albüm için her zaman bir risk çünkü albümün akışkanlığını biraz kötü etkliyor. bir ballad'dan sonra daha funky bir şarkı, sonra yine bambaşka bir tarz dinleyiciye ters gelebilir. ama phil collins böyle bir insan: hem popçu hem rockçı. hem mizahşör, hem depresif. neyse ki albümdeki şarkıların her biri de belli bir standardın üstünde ve bu tarz değişiklikleri pek de sorun olmuyor.

    aslında bu albüm önce tamamen collins'in odasında bir drum machine ile kaydedilmiş. mesela "this must be love"'ın demosu "in the air tonight"'ın o meşhur atmosferine çok yakın. ancak bu şarkıların çoğu (hatta "in the air tonight" dışında hepsi) daha sonra gerçek enstrümanlarla bir grup çalışması olarak kaydedilmiş ve birbirinden farklı hale getirilmiş. bu da çok iyi bir tercih çünkü tekdüzelik yok edilmiş ve "in the air tonight" daha özel bir hale gelmiş.

    sözler genellikle collins'in boşanması ve kalp kırıklıkları üzerine. hatta "tomorrow never knows" cover'ı dışında bütün b yüzü böyle. aşka ve umuda dair tek şarkı ise "this must be love". acaba bu şarkı albümün son şarkısı mı olmalıydı? kim bilir. bu arada albümde iki tane enstrümantal şarkı da bulunmakta: "droned" ve "hand in hand". bu şarkılar albümün "bir depresifin anıları" modundan çıkmasına ekstradan katkıda bulunmuş.

    şimdi de şarkı şarkı ilerleyelim:

    * in the air tonight için ne denebilir ki? muhteşem. albümün zirvesi. bu girdinin girişine yazdığım o motif (drum fill) zaten değil her bateristin, popüler kültüre hakim herkesin repertuarında bulunmakta. çok gergin, çok içten.
    * this must be love, o muhteşem girişten sonra usulca başlıyor. tam olarak fırtınalı bir gece sonrasında güneşin yavaş yavaş doğması gibi. keza bu şarkı collins'in boşanması hakkında değil, yeni bulduğu aşkı anlatıyor. (bu arada whitesnake, "is this love?"'ın sözlerini yazarken sanki biraz buradan esinlenmiş, gibi). bu şarkı bizi alphonso johnson'ın o güzel bas gitarıyla tanıştırıyor. albümde johnson'ın bas çaldığı parçalar bir ayrı güzel.
    * behind the lines albümün ilk funky şarkısı. collins, bu düzenlemede michael jackson'dan ve jacksons 5'dan etkilenmiş. işin ilginci bu şarkının aslında bir genesis cover'ı olması. şarkı aslında genesis'in 1980 tarihli duke albümünü açmakta. zaten bu versiyon da progresif pop diyebileceğimiz, hatta ufaktan bir reggae ritmi olan bir şarkıydı ama çok da dikkat çekici bir hali yoktu. bence daha kompakt, daha hızlı bir hale getirilmiş şarkı earth, wind & fire üflemeleri ile çok hoş bir hale gelmiş.
    * the roof is leaking anlattığı hikaye ile genesis'e en çok benzeyen şarkı olmasının yanında bu grubun ballad'larına müzik olarak benzemekte. ancak arka plandaki slide gitar ve banjo biraz country müzik havası da vermiş. "in the air tonight"'tan sonra en sevdiğim şarkı diyebilirim. zor günlere umutla, biraz da kuşkuyla, bakmanın şarkısı.
    * droned bir önceki şarkının kaldığı yerden alıp götürüyor. afrika davulları ile shankar'dan gelen hint ezgilerinin bütünleştiği new age tadında güzel bir eser. phil collins'i ballad'larından tanıyıp bu albümü alan biri acaba bu şarkıyı duyunca ilk olarak ne düşünmüştür?
    * hand in hand, albümün "progresif" üçlemesinin sonu ve bu da droned gibi bir enstrümantal eser. drum machine dolayısıyla girişi biraz "in the air tonight"'ı andırsa da çocuk korosu şarkıyı tekrardan "droned"'a yaklaştırıyor. daha sonra üflemelerin ve daha da önemlisi klavyenin girmesi ile bir genesis enstrümantaline döner gibi oluyor.
    * i missed again ile albümün b yüzü başlıyor, ki ilginçtir, bu yüz ortalama bir dinleyicinin daha çok zevk alabileceği bir bölüm olmuş. hareketli, güzel bir şarkı. ama en önemlisi çok hoş bir tenor saksafon solosu içermekte.
    * you know what i mean, daha sonra klasikleşecek bir piyano başında collins şarkısı. aynı dönem yazılan ama ilk versiyonu ile bu albüme giremeyen "against all odds"'u andırmakta. disney filmlerine ekleyebileceğin bir müzikal şarkısı gibi. yaylı düzenlemelerini arif mardin yapmış. açıkası beni pek açmayan bir şarkı.
    * thunder and lightning üflemelileri son kez duyduğumuz, albümün son funky şarkısı. şarkıda genesis'e de eşlik eden daryl stuermerin hoş bir solosu var. ayrıca john giblin'in bas çaldığı parçalardan johnson'ı aratmayan tek parça. dinlemesi güzel ama o kadar.
    * i'm not moving bas gitar dışında her enstrümanı collins'in çaldığı bir şarkı. özellikle collins'in vocoder kullanarak kendisiyle düet yapar gibi yaptığı nakarat kısımlarını dinlemek çok hoş oluyor. şarkının girişi de the beatles'ı andırıyor. kısa ve hoş bir parça.
    * if leaving me is easy albümün single'larından biri. bu şarkıyı dinlemeden önce beklentim çok büyüktü çünkü bu şarkının künyesinde eric clapton yer almakta. ancak bir caz barında arkada usul usul çalınabilecek bu şarkıda clapton'a dair neredeyse hiçbir şey yok. hani utanmasam şarkıda gitar yok diyeceğim ama sanırım çok ufaktan bir yerde duydum gibi geldi. ayrıca keşke collins falsetto kullanmak yerine, şöyle güzel bir kadın vokal kullansaymış iyi olurmuş. bu şarkının da yaylılarını arif mardin düzenlemiş ve bu şarkı da beni açmadı. adama bir garezim varmış gibi oldu ama olmasın. against all odds'a yaptığı düzenlemeye laf eden çarpılır.
    * tomorrow never knows albümü kapamakta. bu şarkının düzenlemesi the beatles'ın orijinal düzenlemesine benzemekte. aynı anda drum machine kullanımı nedeniyle in the air tonight'ı andırıyor. böylece albüm nasıl açıldıysa öyle kapanıyor ve böyle bir döngü temasını hep sevmişimdir. ayrıca albümdeki parçalardan ufak tefek kısımlar biraz üstünde oynanarak bu şarkıya yedirilmiş. böylece albümün bir özeti gibi olmuş. bir yandan da hem psychedelic tarzı hem de sözleri nedeniyle albüme uymamış diyenler olabilir. ama bir yandan da collins'in bu şarkıyı 1980'de öldürülen john lennon'a hayranlığı nedeniyle yorumladığı ve kendisi için şarkının sonunda usulca "somewhere over the rainbow"u mırıldandığını da söylemek lazım. sırf bu insancıl hareket için bile bu yorum takdir edilebilir.

    4/5 verdim gitti.
    albümü özetleyen üç şarkı: in the air tonight (bir efsane), the roof is leaking (bir tutam progresif), i missed again (albümün farklı bir yüzü).
  • "face value comics" yayımlanan, otistik bir süper kahramanı olan ilk çizgi romandır. okuması çok da keyiflidir. böyle farkındalığı arttıran güzel projelerin daha da yaygınlaşması ümidiyle.
  • your smile increases your face value and yes your material face has a face value too.

    yani: gülüş önemli.
  • stok piayasinda, alinmis olunan stokun alindigi zamanki baslangic fiyatina “face value” denir.

    tahvil piyasasinda ise tahvilin günü doldugunda, tahvil hamiline ödenen fiyata “face value” adi verilir.
  • phil collins'in ilk solo albümü. face value'deki motivasyon ilk eşinin kendisinden boşanmasıdır ve bazı şarkılarda bu üzüntü hissedilir. ayrıca isminden kaynaklı müzisyenin yüzünün fotoğrafından albüm kapağı üretilmesi, phil collins'in solo kariyerinin bir geleneği haline gelmiştir. hatta phil collins kendisinin çaldığı journeyman'da, bu geleneğini tatbik ettirmiştir.

    ticari açıdan phil collins'in en başarılı olmuş albümü face value, in the air tonight ile efsanevi bir açılış parçasına sahiptir. ancak albümün devamının bu başlangıca tam ayak uydurabildiğini söyleyemem. zira this must be love, you know what i mean ve if leaving is me easy haricinde patrick bateman'ın dediği gibi ticari kaygı fazlasıyla hissedilir. (bkz: american psycho)
hesabın var mı? giriş yap