*

  • "bir yeşilçam filmi repliği. "
    küçümser dille arkadaş geyiklerinde birbirinize hatırlatırsınız onları . bu kültür emperyalizmi istilasına dayanan bir kahraman olarak birer kült haline geldiklerini düşünmeksizin...

    populer kültürün hemen her öğesinin ithal edildiği bir türkiye'de ne denli bizden ve bu nedenle de ne denli önemli olduklarını farketmeksizin, "bir türk filmi repliği*" deyip geçmenin sığlını yüzlerinize vurmak için (siz kendinizi bilirsiniz) ibreti alem için içini dolduracağım bu entrynin.

    dolduracağım ki bir yeşilçam emekcisinin hayatımıza bu denli girecek kadar derin izler bırakan katkıları sadece üç beş sinemakoliğin dağarcığında kalmasın. bizim değerlerimiz bunlar. arşivcilik konusunda batıya aval aval hayranlıkla bakacağımız yerde belki birkaçınızda, eser bırakanın şahsında kendi değerlerimize yönelik bir saygı uyandırır. ya da ne bileyim (bkz: alıntı yaparken kaynak belirtmek) falan işte:

    türk sinemasının en hüzünlü, en komik, en maceralı, en tutkulu filmlerinin babası rekortmen senarist bülent oran 'dan bahsediyorum, 81 yaşında, en büyük senaryosuna noktayı koyduğunda imza attığı 700’ü aşkın senaryoyla, yıllar sonra küçümsenecek; ama seyretmekten asla vazgeçilmeyecek efsane filmleri hayatımıza çoktan sokmuş olan emekçiden.

    erol dernek sokak’taki tören, teşvikiye camii’ndeki cenaze namazı ve feriköy mezarlığı ’ndaki defin derken 2004 yılının 22 eylül günü yakın dostları ve birkaç sinemasever dışında pek de farkedilmeden akıp gitti aramızdan "senin annen bir melekti yavrum" , "aman tanrım bu ses bu ses" ya da "bir zaman hakir gördüğün fakir ama onurlu bir genç vardı" gibi unutulmaz replikleri yetim bırakarak.

    işte bu başlığın konusu da bunlardan birinin ortaya çıkış öyküsü. ama sadece onunla kalmayıp bize yeşilçam tarihinden ve hatta yakın tarihimizden de bir anektod aktaracak üstadın bizzat kendi ağzından. lafı uzatmadan üstada devredelim:

    "muzaffer aslan tiyatro oyunculuğundan gelme yapımcı yönetmenlerdendi. bence iş filmi açısından yeşilçam'da gelmiş geçmiş en müthiş prodüktör.
    yaptığı on filmden dokuzu gişe rekoru. ama eli sıkı mı sıkı. ona türkan şoray-cüneyt arkın'lı bir senaryo yazdım. beğeneceğini sanıyordum. garantili bir konuydu. yeterince bayağılaştırmışım ki iş yapmaması olanaksız.

    senaryoyu teslim ettikten sonra sonucu öğrenmek için gittiğimde muzaffer'de altı karış bir surat. sanırsın ki babasını öldürmüşüm. selam sabahtan önce:
    'yaktın beni bülent. arkadaşız güya, maksadın beni mahvetmek mi?' dedi.

    ne halt ettim acaba diye düşünürken
    senaryodan bir sahneyi gösterdi. 'buraya gazino sahnesi sokmuşsun,'dedi.
    onayladım, koymuştum. zengin adamla sevgilisi aşklarının en cafcaflı anlarını yaşamaktaydılar. sıkı bir dans patlattık mı aşkları katmerleşirdi. ne vardı bunda ağlayacak?

    düşmanca bakarak:
    'şu var,' dedi muzaffer. 'bir gazino sahnesi kaç figüran ister? figüranın tanesi kaç para? en az kırk figüran koysan biterim. beni öldürecek misin sen?' diye veriştirdi.

    ona önce katil olmadığımı anlatmaya çalıştım. telaşlanmaya gerek yoktu. 'korktuğun figüranlarsa biz de figüransız çekeriz,' dedim. ve hafif bir diyalog alımıyla katil olmaktan kurtuldum. şöyle ki; jön, kızı gazinoya sokuyor.
    fakat gazino bomboş. yalnız garsonlarla müzisyenler.
    kız şaşırıyor. 'erken geldik galiba, kimsecikler yok,' diyor.
    jön de 'masrafını ödedim, gazinoyu bizim için kapattım sevgilim.
    senin için, güzelliğini bütün gözlerden kıskandığım için,' cevabını veriyor.

    böylece gazino sahnesi senaryodan atılmadı.
    ayrıca seyircinin de çok hoşuna gitti."

    http://www.biyografi.net/…siayrinti.asp?kisiid=2806
    http://www.blogcu.com/sinemasinema/
hesabın var mı? giriş yap