*

  • plansiz, programsiz, carpik kentlesme sonucu sehir merkezinden (bkz: centrum) disa dogru genisleyen, cirkin, sekilsiz ve mimari acidan ozurlu yapilardan olusan, imar affi gibi devlet politikalariyla beslenen yapilasma turu. (bkz: squatting). ayrica bakiniz (bkz: varos), (bkz: banliyo)
  • özellikle metropol özellik kazanmış kentlerin yarası durumundadır. metropoliten düzeye gelişmiş kentlerde sanayileşmenin etkisiyle kırsal alandan kentsel alana doğru kayan nüfusun barınma ihtiyaçlarını karşılayacak yeterli altyapı, istihdam ve imar alanlarının bulunmaması sebebiyle kanun dışı konutların inşa edilmesidir. kentlerin gelişim süreci içinde bir yandan sanayileşmenin etkisiyle birden fazla merkez kent ve bunlara bağlı büyük kentler oluşurken diğer yandan kentin çekici özelliğine, iş imkanına, emek ihtiyacına, hızlı nüfus artışına, kırsal alanın iticiliğine, yeterli istihdam ve güvenliğin bulunmamasına bağlı olarak gerçekleşen göçler ve gecekondulaşma...metropoliten düzeye gelişmiş kentlerde bu farklı iki durum kentin geleceği için büyük bir sorun olmakta ve bir yandan büyümenin verdiği gelişmişliği yaşayan -villalarda, saraylarda, sağlıklı kentleşmenin getirisiyle oluşturulan konut alanlarında, müstakil binalarda yaşayan- aydınlık kesim ile sefaletin, geçim sıkıntısının, işsizliğin ve arazi alım gücünün olmayışı nedeniyle gecekondularda yaşayan karanlık kesim kent içinde şizofren bir tablo çizmektedir.

    (bkz: yorekentlesme)
  • gecekondulaşmanın temel nedeni kentlerdeki yoksulluk değil, zenginliktir.

    - gita verma
  • sistemin islemediginin gostergesidir. yapana denecek soz yok bence. barinma gibi en temel gereksinimlerinden birini gidermek icin cabalamasidir vatandasin. ancak sistemin bunu illegal gibi degerlendirip, bir sure sonra bunlara ruhsat vermesi bence oldukca tesvik edici de duruyor. hatta oyle ki yapmayanlar kendini kotu hissediyor. islerin kuralina gore yapilmasini savunan bir meslek erbabi olarak kacak yapilara karsiyim ancak sistemle ayni fikirde kalamiyoruz.
  • ülkenin sermaye birikiminin düşük olması olan sermayenin de popülist politikalarla oldukça adaletsiz dağıtımı temel sebebidir. koskoca ülkede yatırımın 3 şehire yığılması göçü arttırmayacak da ne olacaktı? istanbuldaki gecekondulaşmanın kısa bir tarihi ve kentsel dönüşüm adı altında yapılan saçma sapan politikalarla ilgili ekümenopolis belgeseline bakılabilir. belgeselin tarihi nispeten eski altından çok sular akmış olabilir ama temelde zihniyetin hiç değişmediğinin görülmesi açısından niteliğini korumakta.
  • bu konuda eski bir yazı okudum ve gerçekten şok oldum. büyük şehirlerdeki konutların çoğunun kaçak yapı olduğu belirtiliyor. dünya köşe yazısı dolayısı ile gecekondulasma türkiye'nin bir gerçeği olmuş sanırım, bunun düzeltilebilecegini sanmıyorum.
  • cumhuriyet'in sosyal ve siyasi tarihi incelendiğinde önemli bir sonuç olarak ortaya çıkmış yapılardır gecekondular. tabii ondan sonra yükselen binalar da benzer yapının ürünüdür. bunları kısaca incelemeye çalışacağım.

    inkılaplarla beraber, unutulan anadolu tarım reformları ile kalkınması planlanıyordu. bu minvalde taşraya demiryolu, okul, hastane vb. devletin somut varlığını görebileceğimiz yapılar gelmeye başladı. özellikle köy enstitülerine bir parantez açmak gerekiyor. tarım reformunu tamamlayacak bir atılımdı. ilk zamanlarda halkta pek bir karşılık bulmasa da ismail hakkı tonguç gibi idealistlerin gayretleri ile öğrenciler toplanmaya başlandı. kısa sürede iyi sonuçlar elde edildi, ancak öğrencilerin yetiştirilme tarzları bazı kişiler için oldukça sarsıcıydı. çünkü bu çocuklar klasik itaat düzenine göre değil, eleştiren ve araştıran bir sisteme göre yetiştiriliyordu. bundan dolayı öğrencilerin birçok konuda kimseye affı yoktu. nihayetinde "bunların her biri başımıza atatürk kesildi" diye laflar edilmeye başlandı ve bir süre sonra bu okullar komünist yetiştiriyor gerekçesiyle tarih oldu. eğer bu okullar başarılı olsaydı, bugün köylerin akıbeti çok farklı olabilirdi. birbirini tamamlayan reformlar yok olmaya başlayınca sıkıntılar da uzun vadeli olarak baş gösterecekti...

    ilk olarak sermaye sahipleri fabrikalarını anadolu'dan istanbul'a taşımaya çalıştı. istanbul önemliydi, çünkü burada lojistik maliyeti anadolu'ya göre çok azdı. bu durum, anadolu'daki iş gücünün istanbul'a kayması demekti. tabii asıl göç 1970'lerde yaşanacaktı. fabrikatörlerin bu sorununa bir çare bulunurdu elbet, liman ve demiryolu yapımları bir çözüm olabilirdi. fakat ülkenin bunları düşünmeye hali de vakti de pek yoktu. 1950'li ve 1960'lı yıllar hem iç hem de dış siyasette oldukça hararetliydi. nitekim bu hararet 1970'lerde de devam etti.

    bir anadolu köylüsü için komşu köye gitmek, gurbete gitmekle eşdeğerdi. bu insanlar eğitim, sağlık ve altyapı gibi hizmetlerden yeterli olarak faydalanamıyorlardı. bunun için şehre göç etmeye başlandı. bulunduğu ilde iş imkanı yeterli ise bir arsa satın alımı ile gecekondulaşma başlıyordu. eğer bulunduğu ilde yeterli iş imkanı yoksa istanbul yolu gözüküyordu. köyde yeterli hizmeti alamayan vatandaş, şehre yerleştiğinde de yeterli hizmeti alamıyordu. çünkü gecekondular düzensiz yapılardı. belediyelerin buralara hizmet götürmesi için yeterli kaynağı da planı da yoktu. işte bu şartlarda gecekondulardan bir proletarya sınıfının doğacağını düşünenler oldu. solcular devrimin buradan doğacağına inandı. ancak aradan bir 20 yıl geçtikten sonra teorilerinin çöktüğünü gördüler. gecekondulardan proletarya değil, siyasal islam yükselmişti. bu kaçınılmazdı, çünkü bu insanlardan sosyalist bir devrim beklemek mümkün değildi. kibar feyzo filminde bunu görebiliriz: duvara "faşo ağa" yazan feyzo, maho ağa'ya faşonun "ibne gibi, puşt gibi bir şey" olduğunu söyleyerek açıklamaya çalışıyordu. halkın eğitimsizliği, şehirde siyasal islam'ı böyle yükseltti. nitekim 1990'larda refah partisi ile seslerini daha gür çıkarmaya başladılar. 28 şubat sürecine giden bu yolda ne sekülerler ne de askerler halkın bu sosyolojisini tam anlamıyla anlamadı. 1999 yılına geldiğimizde ise depremle -hem de ekonominin bel kemiği olan marmara bölgesinde- tanıştık. aslında tanıştık demek doğru olmaz, ama onca hengamenin arasında bu gerçek unutulup gitmişti...

    bu gerçek, sadece gecekondulaşmanın değil sağlam olmayan apartman sorununu da gün yüzüne çıkarmıştı. tabii devletin bu afete ne kadar hazırlıksız olduğunu da göstermişti. gecekondulaşmadan büyük binalara geçen türkiye, henüz halkın dinamiğini anlamış değildi. üstüne 2001 krizi yaşanınca durum bütünüyle değişti. akp bu şartlar altında tek başına iktidar oldu. bu sorunları çözeceğini vaat eden akp iktidarda kalmaya devam etti. zaman bizlere şunu gösterdi: halkı anladığını iddia edenler, makam-mevki sarhoşluğuna kapılarak halkın gerçeklerinden uzaklaşıyordu. 6 şubat 2023'te yaşadığımız bu deprem de bu gerçeği sert bir şekilde gösterdi. o gecekondu mahallerinde yaşayan bazı adamlar müteahhit oldu; onun çocukları 3-5 katlı binalarda büyüdü; torunları ise lüks, korunaklı ve oldukça büyük binalarda zaman geçirdi. bu üç nesil de yeterli eğitim alamadı, dolayısıyla iş sahibi olduklarında ne gördülerse onu uyguladılar. bu karmaşık durum ülkeyi her defasında uçuruma sürükledi. sağlam yapılar ve kaliteli bir eğitim için harcanacak paralar, yıkılan binaların yapımına ve yardımlara fazlasıyla harcandı.

    yaklaşık seksen yılda yaşananlara baktığımızda bir kısır döngünün içinde olduğumuz görülüyor. yaşadığımız bu felaket de bizlere yeni şeyler öğretecektir. bizler acı yoldan öğrenmeyi seçtik. binlerce insanımız kapanmayacak yaralara sahip oldu, yine binlerce yetişmiş insan öylesine yok olup gitti. 90'lı yılların yükselen siyasi hareketi, şimdi yerini şehir hayatına alışmış bu insanların tercihlerine bırakacak. sanırım bu tercihler seküler ve dini yaşamın iç içe geçtiği bir sentezi yükseltecek. 90'lı yıllarda siyasal islam anlaşılmamıştı, bu sefer de şehirleşmiş siyasi hareketler anlaşılmayacak. ancak bir gerçek var: halk dizginleri kendi eline almaya başlıyor, atatürk'ün hayal ettiği demokrasi oluşuyor. milletin istikbalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracak sözü tecelli ediyor...
hesabın var mı? giriş yap