• ortaokul zamanlarında sık sık oynadığımız oyundu. gruptan birinin ebe seçilmesi ile başlar, gülen kişinin ebeliğe geçmesiyle değişe değişe devam ederdi. "güldün olm güldün" "yok lan gülmedik be" gibi münakaşalara meydan vermemek için kuralları başta belirlemiştik:

    - ses çıkmayacak
    - dişin görünmeyecek

    hayatımda gördüğüm en basit ve en etkili kurallar bunlardır. o kadar ki; ikisinin de işlevi farklı idi. bazen öküzler gibi kendini kasıp ses çıkmamasını sağlasan dahi yüzünün aldığı şekilden dolayı dişinin görünmesini engelleyemiyordun. ya da ani patlama durumlarında dişin görünmese daha patlama sesi seni ele veriyordu.

    bazen bir hareketi tutturdun mu o seni 1 hafta ebelikte rahat ettirirdi. çünkü o hareketi yaptığın an güleceklerini düşünmeleri bile gülme sinerjisini başlatmaya yetiyordu. sonra gerisi kendiliğinden geliyordu zaten.

    oyunun kendi içerisindeki devinimi o kadar harikaydı ki, mesela herşeye gülen salak tipler kimseyi güldürmeyi beceremediklerinden ebeyken ecel terleri döker, türlü türlü şekillere girer, inek-domuz-bok-armut-araba-vs. taklitleri yapar ama yine de kimseye yaranamazlardı. en sonunda da derslerini almış bir şekilde bir daha öyle kolay kolay gülmemeye tövbe ederlerdi.

    güldürme yöntemleri de farklı farklıydı. bazıları ani bir mimikle, bazıları da yavaştan ama etkili hikayelerle ebelikten kurtulurlardı. işin en güzel taraflarından biri de "gülmemeye çalışarak gülmek" idi. hani hoca derste kızar diye gülemezsiniz ama kendinizi kastığınız için daha çok gülesiniz gelir ya işte ondan. ne güzel şeydir o da. tenefüste tebessüm bile etmeyeceğiniz şeye derste ölürsünüz.

    işte güldürmece böyle bir oyundu. bazen kuzenlerimle kardeşimle falan oynuyorum yine. ama artık hiç ebe seçilmiyorum. ebe seçilmek için gülmek lazım.

    büyüyünce gülünmediğini bilseydim zamanında daha çok ebe olurdum...
hesabın var mı? giriş yap