• "mutluluk sadece paylaşılınca gerçektir" şeklinde türkçeleştirilmiş sığ bir çıkarım. doğayı değil de kendi içinde olup biteni anlamak için alaska'nın ıssız ormanlarına yerleşmiş chris mccandless'in (bkz: in to the wild) yalnızlık içinde geçirdiği günlerden sonra günlüğüne yazmış olduğu bir söz. neden insan aradın sorusunu da sormak lazım chris'e bunun üzerine. dağla, geyikle, alabalık ve sincap ve çınar ağacıyla paylaşaydın ya mutluluğu.
  • into the wild'ın izleyiciye verdiği ironik mesaj. film boyunca tek başına özgürlüğünü yaşayan chris'in ölüme yaklaştığını hissettiği an kitabına düştüğü not.

    (bkz: christopher mccandless)
  • film boyunca o insanın kendini yollara vurma duygusunu en sonunda bastıran cümle. düşününce gerçekten de öyle evet bir süre yalnız kalmak iyidir doğa ile iç içe olmak daha da iyidir fakat o son an gelince tek başına kalmak daha önce birlikte olduğu insanları hatırlamak ve en azından onları bir kez daha görmek istemek, işte bunların hepsinin özetidir bu.
  • aslında birçok sorumuzun, arayışımızın cevabı niteliğindedir bu cümle. hep doğru kelimelerden, doğru cümleleri oluşturup, kendi cevaplarımın peşinde koşarken, bazen bunun o cümle olduğuna kanaat getiriyorum.
    çoğumuzun yalnızlıktan anladığı, bir sevgiliye sahip olmamak ancak yalnızlığın bundan çok daha öte olduğuna inanıyorum. şöyle bir düşünelim hangi birimiz kelimenin tam anlamıyla salt yalnızız? birkaç saniye düşünsek bile yetiyor, aklımıza en az bir iki isim getirmeye. bu yüzden diyorum ki yalnızlık bildiğimizi sandığımızın çok ötesinde; belki bir kuşun kanadında, bir yunusun çığlıklarında, bir nehrin çağlayan sesinde ve bir ağacın yaprağında... ama burada bizimle değil.
    içinde bulunduğumuz kalabalık, bu hengame hissizliklere, yabancılaşmışlıklara, kopmuşluklara neden oluyordur ve olmaya da devam edecektir ancak kim, hangi birimiz cüret edebilir böylesine bir yalnızlığı aramaya ve olur ya, bulduğunda ise adını mutluluk koymaya?
    fırsatımız varken kalmaya, kalmak gerek; intihar etmeyeceksek, içmek gerek.
  • izleyicilere içten içe bir "ohh be" rahatlığı yaşatan cümle. bu cümle ekranda göründüğü vakit derin bir rahatlama hissettik, çoğumuz.

    sanki kaçıp gidemediğimiz, uzaktan özenerek izlediğimiz, hiçbir zaman o cesarete sahip olamayacağımız için hayıflanıp durduğumuz, ama dilimize dolamaktan da bir türlü vazgeçemediğimiz, sürekli yücelttiğimiz ama ulaşmak niyetinde de olmadığımız o dünyanın, aslında bizim dünyamız kadar iyi olmadığını simgeledi bu cümle bize. huzur verdi ve susturdu her şeyi bırakıp gitme isteği’ni. “bak o bile ...” ile başlayan cümleler kurduk. “hayat paylaşınca güzel” dedik, ve “yalnızlık allah’a mahsustur demişler” diye de devam ettik.

    rahatladık ve rahatlattık kendimizi ve içimizdeki “into the wild” özlemini. yine biz kazandık toplum * olarak, ne de olsa. peki bırakıp gitmediğimiz bu hayatta mutluluğu gerçekten paylaşıyor muyuz? kaçıp gitmedik diye yalnız değil miyiz yani? bölüşüyor muyuz elimizdekileri sevdiklerimizle ve kat ve kat çoğaltıyor muyuz onları? yok, bu soruları ve cevaplarını umursamadık. biz, christopher’in ulaşamadığımız hayatının, sözde, bir defosunu bulup, ona tutunduk, aslında gerçek olan dünyanın bizim dünyamız olduğuna dair kendimizi avuttuk, bu dünyadan kaçış mutluluk getirmez dedik ve derin bir nefes aldık. gitmek zorunda kalmadığımız için. yerimizde saydığımız için .
  • into the wild filminin ana fikri, özü, sözü her şeyi. adamlar 2 saat 20 dakika film çekmişler sırf şu lafı en anlamlı bir şekilde iletebilmek için. alexin bütün o yalnızlığının, bütün özgürlüğünün, bütün hesaplaşmasının para üstü gibi. bütün bunlardan sonra o lafı ettiyse supertrampımız demek ki çekip gitmek, yalnız kalmak, özgür olmak, doğada olmak değil mesele. mesele bütün o sorunların içindeki bir sıcak gülümsemede. hasta olduğunda ne kadar kavgalı dövüşlü olsan da, ne kadar kötü söz söylemiş olsan da annenin babanın hemen yanında olması. ailenizi sevin, insanlarla olan ilişkilerinize sahip çıkın mottolu filmin son sözü bir bakıma.
  • berkeley'in öznel idealizm mantığını akla getiren tabirdir. "var olmak algılanmış olmaktır." der reis. etrafta onu algılayacak biri yoksa, nesne var olmaktan çıkar. etrafta biri yokken düşen bir ağaç ses çıkarır mı? metafiziksel olarak hayır. etrafta buna şahitlik edecek biri yoksa çıkaramaz. hatta sesi de geçelim, ağacın orada olduğuna şahit olan kimse yoksa o ağaç zaten yoktur. sesin üretimi üç şey gerektirir; kaynak*, kanal*, ve alıcı. peki ya mutluluk? mutluluk da üç şey gerektirir. o zaman mutluluk sadece paylaşıldığında mı gerçektir?

    algılanmayan varlıkların da gerçek olma olasılığı var. algılanmadan var olan şeylerin. etrafta senin mutluluğunu görecek, duyacak ya da hissedecek birileri yoksa, bu mutluluğu yok yapar mı? mutluluğa şahit gerekir mi? bunu onaylayacak birileri? bunu ortak ederek gerçek yapmak için birileri?

    yıllarca, mutlu olana kadar ne kadar mutsuz olduğumu farketmedim. ve mutluluk hayatından çıkana kadar ne kadar mutlu olduğunu da farketmezsin. mutluluk somut değil, evet ama elimizdeyken narin hissettiriyor. çok sıkarsın ve boğarsın. dikkatsiz tutar ve kaybedersin. ellerini aç ve bunu paylaş. kalbini aç ve bunu al.

    mutluluğun tek başına içimizde var olabileceğine inanıyorum ama paylaşıldığında çok daha fazla tatmin edici olduğunu hissediyorum. ideal bir dünyada, her gün bir parça mutluluğumuzu birileriyle paylaşıyoruz. bir şekilde onlara dokunarak, varlığını önemsediğimizi gösteriyoruz. ama bazen birilerine seni ne kadar mutlu ettiğini göstermek güç oluyor. mutluluk karşılıklı olarak paylaşılsa da paylaşılmasa da bu duyguyla ilgili tek somut şey senin bunun var olduğunu bilmendir. var olduğunu biliyorum çünkü göğüs boşluğumu dolduran milyonlarca ateş böceğini hissedebiliyorum. her zaman açıklayamayabilir hatta kanıtlayamayabilirim. ama inan bana bu var ve gerçek.

    http://www.youtube.com/…ayer_embedded&v=f4pq8q4qvug
  • --- spoiler ---

    into the wild şaheserinin sonunda, christopher mccandless'ın tam olarak "happiness only real when shared" olarak yazdığı cümle.

    --- spoiler ---

    chris'in belki de tüm film boyunca kaçtığı şeyleri aslında farklı bi şekilde yakalamak için kaçtığını düşündürüyor...
  • bir gözlemci olmadan gerçeklik/varlık durumu olamayacağı için doğru önermedir.
hesabın var mı? giriş yap