*

  • tuzlu fıstıklar ve de domates suyuyla süslenmiş bol aperatifli ikramlara alışık okyanus ötesi yolcularından tutun da; sadece bir sırt çantası ve de elde duran gençlik biletiyle çantayı ayağa bağlama suretiyle transitler arası uçak beklerken havaalanında uyuklama kediliği* yapan insanlara kadar envai çeşit ademoğlunu görebileceğiniz yerlerdir havalimanları*. tren garları, otogarlar gibi yolculuğun orijin noktası olma özelliğini taşırlar.

    sorarsanız; "otogar sarhoşluğu, gar burukluğu yok mu? tüm bunlar bitti de sadece havaalanı hüznü mü var; nedir bu yaklaşım, ananın karnında jumbo jetle mi doğdun?" diye; ne yazık ki size bu paragraflar boyunca verebilecek bir yanıtım yoktur. çünkü beni bu entryi yazmama sevkeden şey bir şarkıdır ismi airport sadness olan...*

    havaalanlarındaki hüzün ya da havaalanı hüznü diye tabir edilen şey; yolculuğun kendisinin saf olarak getirdiği bir şey değildir. eğer ki yalnız olarak uçakla yolculuk ediyorsanız ve de bunu profesyonel amaçlı yapmıyorsanız* çok rahat tecrübe edeceğiniz bir şeydir; çünkü tamamen havaalanının yapısıyla ilgilidir. belki de uluslararası uçmakla da daha bir ilintilidir.

    havaalanı dış dünyadan izole edilmiş bir mekandır; özellikle pasaport kontrolünden geçtiğiniz o anda tam olarak aradasınızdır; havaalanları yeryüzündeki araflardır aslında bir bakıma, orada bekleyip göğün yedi kat üstüne yükselirsiniz. işte o anda siz ve de yalnızlığınız vardır. ya deri iş çantanız, ya da plastik kordonlu sırt çantanız... siz, yalnızlığınız, çantanız ve de damgalı pasaportunuzda nedense size hiç benzemeyen bir resimle kalakalırsınız haddinden fazla cilalı, lastik papuçların tabanlarından hijyen dolu sesler çıkartan o parke taşlarının, ışıkları sönüp duran panoların, bilmediğiniz, bildiğiniz ama gene de anlamadığınız dillerin, konuşmaların uğultusu içinde...

    oyalanmak için oraya konulmuş parfüm standları, çikolatalar, gösterişli içki şişeleri bir müddet bunu unuttursa da inceden inceden bir hüzün işlenmektedir içinize. bir özlemin, bir yalnızlığın, bir kendibaşınalığın, bir yolculuğun hüznü ve de aynı zamanda içinde duran üstü örtük heyecanı...

    havaalanı hüznünün içinde mutluluk da vardır ama nereden geldiği belirsiz bir heyecanın, panik duygusunun altında gizlice saklanmıştır bu sevinç ışığı. onu hüzünden ve de kendibaşınalığınızdan ayrıştırmanız gereklidir, ondan yeni bir şeyler yaratmanızı beklemektedir göğsünüzün üstündeki ağırlığın altında... buluşmaların umuduyla... hem kendinizle; hem kalanla, kalanlarla...
  • öncelikle kendini başka yerlere taşımanın keyfini sadece kendinle paylaşmanın yalnızlığı. sonrası biraz daha paylaşımcı endişe. zamana rağmen "ben" kalabilmenin hüzünlü, tuhaf farkı. bir saat farkı...
  • eğer mekan olarak savaş sırasında askeri havaalanı ise biraz sonra uçacak*** pilotun "gidipte donmemek donup te bulmamak var " gibi bir düşünce ile içini kaplayabilecek hüzün çeşidi.
  • alandan yükselen uçacaksın ısısının yarattığı soğuk ateş.
  • 2 ucu boklu degnektir, berbat biseydir... gidersiniz arkada sevdikler kalir, kalirsiniz sevdikleriniz gider. sevdiklerinizle gidersiniz seveceklerinizle tanisamanin huznu agir basar bu sefer. bi de bunlarin yanina yarim saat icin 6 milyon otopark ucretinin yarattigi melankoliyi koyarsaniz, duty freeden en agir ickiyle cikmaniz icten bile degildir...
  • donusun basladigi andir, aslinda bu huznun basladigi an.
    yolda olmak heyecaninin sosu.. daha bir anlamli kilar gitmeleri..
  • "to say, “this smell reminds me of that place,” doesn’t tell anything. the strangeness is that you never had the dreamlike feeling when you were there. in fact you couldn’t have. two events must happen to have this experience: spatial distance and the passage of time. a place can only reveal itself in your consciousness with such allure when you’re far from it. that’s disturbing, because it suggests that some of our most authentic experiences have very little to do with the apparent reality that surrounds us, spatially and temporally. for me, those experiences aren’t just brain farts." *
  • bitmez. tecrübe artınca bitecek sanırsın. yanılırsın. her uzaklaşmada içine hüzün oturur.
  • havaalanı hüznü diye bir gerçek var.. yol ve yoldan türemiş tüm kelimeler içinde ince bir sızı barındırır aslında. bir yerden bir yere giderken ardında bırakacağın şeylerin farkındalığı yolun başında çark eder. kağıt kesiği gibi bir his ile sorular dolar zihnine. en bilinçli yolculuklara dahi bulaşan vedalar sızılıdır. yüksek risk taşır, bilirsin. bilirsin ki; giden bazen dönmez çünkü, dönemez..
hesabın var mı? giriş yap