• son zamanlarda kendime dert ettiğim şey.

    standart bir insan ömrünün bitirmeye yetmeyeceği, geride bırakacağım yüz binlerce kitap ve film olması beni hüzne boğuyor mesela. keşke şöyle bi 500 sene falan yaşayabilseydik. zamana yaya yaya sürekli sinemaya, tiyatroya, başka bir kültür/sanat etkinliğine giderdik ne güzel. o süre de yetmeyecekti belki ama yine de fena olmazdı ya.

    istediğimiz zaman mariana çukuru'nu görmeye gidebilseydik. yahut hangimiz görecek tibet ve nepal arasındaki heybetli zirve everest'i? hangi araya sıkıştıracağız biz bu dünya nimetlerini? ne zaman aurora borealis'i izleyişimizi anlatacağız başkalarına? hiç mi nutkumuz tutulmayacak arjantin'deki tango festivalindeki koreografileri izlerken? william shakespeare'in mezarını ziyaret edip "hey gidi be, senin gibi bir adamın geçtiği şu dünyada yaşamak, ne büyük onur!" diyemeyecek miyiz? uzanıp çamlıca'nın orta yerinde bir taşa, boğaza baka baka çay içemeyemeyecek miyiz, arkamızda bomba patlamayacağından emin ola ola?

    tamam, diyelim ki 500 sene yaşamadık ama böyle şeylere daha çok zaman ayırabileceğimiz hayatlarımız ve standartlarımız olsaydı mesela o da olumlu.

    yazıklar olsun sana, hayat.
  • yarım kalmışlık hayatın özüdür, telafi edilemez.

    (bkz: dücane cündioğlu)
  • ömrün sınırlı hayallerinin ve isteklerin ise sınırsız olmasından kaynaklı sorunsal.
  • “ı have been impressed with the urgency of doing. knowing is not enough; we must apply. being willing is not enough; we must do.” leonardo da vinci

    aslında her şeye zaman var. probleme daha yakından dikkatle bakarsak; fark edeceğiz ki hayatımızın büyük bir parçasını manasız şeyler yaparak geçiriyor, iyi bir parçasında hiçbir şey yapmıyor ve bütününde ise misyonumuz(amacımız) olmayan şeylere vakit harcıyoruz.

    büyük adamların hepsi zamanını aşırı efektif kullanabilen insanlar. zamanın kısalığından yakınmaktansa aksiyon alıp, her şeye bitmek bilmez bir hevesle girişiyorlar. mesela elon musk gibi bir adamın bu derece başarılar gösterebilmesi modern dünyada zamansızlık hipotezinin antitezi.

    zamanımız az, ama değerini bilirsek de yeterli. şu dünyada tek gerçek kaynağımız zaman, onu iyi kullanmayı öğrenmediğimiz sürece hayatımız pişmanlıklarla dolu olacaktır.
  • kurulu bi düzenin içinde yuvarlanıp gitmenin doğurduğu hayallerle beslenen bi çıkarım.

    +50 sene fazla bile geliyor bana.
    sağlık sorunları baş gösterdiğinde, ısrarla yaşama tutunmaya çalışmak daha büyük eziyet.
  • göreceli bir düşünce. bana göre insan ömrü bazı şeylere yetiyor mesala geri ödeme yaptığım öğrenim kredisi. çok güzel yetti ömrüm valla. tıpış tıpış ödedim. fakirlik başa bela.
  • her şeyi görmenin mümkünatının yanında gerekliliğini tartışmak daha doğrudur bence. görülen şeylerle mutlu olmak, yaşanılanla yetinmek.. asıl mevzu burada başlıyor. kaliteli bir ortalama ömür birkaç ömür yaşayıp da kalitesiz geçirmekten yeğdir.
  • "önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığın süre içerisinde bir şeyler yapabilmektir."
  • ömrün kısalığından değil hayat şartlarının ağırlığından sebeptir.
    (bkz: kazandığım paranın hiçbir şeye yetmiyor olması)
  • oldukça göreceli bir durumdur, insanın hayata ne anlam yüklediği ve gerçekleri ne kadar kabullendiği ile doğru orantılıdır. aksi halde, gerçek olan ölümün olmayışında, tersi söz konusu olurdu.
hesabın var mı? giriş yap