*

  • insanin interaktif algi yorum ve iletisim yöntemlerini unutagelerek yazilimci olan insanlarda ekseriyetle mavi ekrana sebep olan, genelde ancak reset* edip dizilimi bastan kontrol ederek üsten gelebileceklerini sandiklari problem.
  • hemen sonrasında hissedilecekler içün (bkz: anlamama hakki)
  • bu hak, adı üzerinde, bir haktır, ancak hakkın cari olduğu durumların tümü de meşru mudur sorusunu sorma hakkı da çok güzel bir başka haktır. muhakkak ki, son derece kaygan, akışkan, hatta bazen yapışkan hayat ve onun muhtelif tezahürleri, kişiyi zaman ve uzam içinde farklı şeyler düşünme, hatta bir de bunları söyleme, ve dahi bir de fiiliyata dökme durumuna getirebilir; bu durumun içine getirip tepetaklak da fırlatabilir. çünkü hayat her türlü veçhesi ile, ki en çok şaşırtandır bizi, ne hayalgücü, ne educated guess, ne insan sarrafı olduğunu sanmak, ne tecrübe denilen mazi şahsı hayat karşısında her anda ve bir anda tamamıyla namücehhez kalmaktan alakoymaya yetmeyecek kadar çok tavşanla, börtü böcek, kurdele eşarp, bok püsürle dolaşmaktadır şapkasında. yırtık dondan fırlama misali ne vakit ne çıkacağı bilinemektedir bu şapkadan. yani değişim, dönüşüm, ve dahi çelişim burada paket program halinde gelen hayatın mütemmim cüzleri olabilmektedir. bunun için hiçbir insan evladını yargılamak, suçlamak, ölçmek biçmek caiz değildir elbet. meşru müdafaa ile adam öldürülüyor, ne diyorsunuz siz? yani ki bu meşruiyet sorunun özünde kuzu gibi yatıyor, ne kuzusu, ikiseksen yatıyor, sanki bir kobe bryant.
    burada kişinin özünde bir conceptual & contextual integrity/consistency var mıdır diye sormak mihenk taşıdır. opsiyonel bir aksesuar olarak ilkesel tutarlılık tüketicileri için, bu çelişme hakkı mevcut değildir.
    convenience versus preference terazisinde dün tercihim dediğini bugün sırf keyfi için, konformizm için, çıkarları için değiştirenler için bu çelişme hakkı mevcut değildir. mücbir sebep ve rebus sic stantibus olmadan ahde vefayı bozmak, meşruiyet zeminine oturmadan kıvırtmak, götü başı ayrı oynamak muhakkak ki delikanlılığın kitabında yer almaz*.
  • hakkın kullanımı ancak rüzgarı arkasına alıp nereye eser ise oraya gitmek ile koltuk sevdası misali oturduğu yerden kıpırdamamak uçlarının tam orta noktasında ve yakın komşuluklarında caizdir.

    rüzgar gülü misali dönüp duran kişiden 'kararlılık' beklenemeyeceği gibi, kaşlarını çatmış 'bannebanne kıpırdamicam işte!' kararlılığındaki insana da 'abi bi esneklik?' yaklaşımı sergilememek gerekir, gereksizdir.

    'mutlak doğru' nun varlığını imkansız bulan, buna rağmen 'madem mutlak doğru yok ben de kıçımı vereyim rüzgara' dememiş, 'mevcut şartlarda geçerli' yi arayan/kovalayan kişilere özgüdür, gerisi yalandır, vesvesedir.
  • birseyler konusunda eyleme gecmek icin mutlaka ismi olarak hak sahibi olma arzusunda olanlarin (bir nevi azaname gibidir) sahip olmaktan mutluluk duyacagi seydir. esasen sözcük herhangi bir öze link vermez
  • parametreler çeşitlidir, alternatifler çeşitli ve birbirinden alakasız iki yöne çeker sizi, ve siz bir ikizler burcusunuzdur, bu durumda içinizde bin tane soru, cevap ile uğraşırken size sunulan haktır.
  • bu başlık çerçevesinde fikir beyan etmiş çok değerli sözlük yazarlarından farklı algıladığım için mi hepsine birden karşıt görüş beyan ediyorum bilemiyorum lakin bana kalırsa, herhangi bir zaman kesiti için - o kesit birey için kafasında yeni fikirler ve düşünüşlerin filizlenmeye başladığı bir dönem değilse eğer; ki bu anlara süreksizlik noktaları diyebiliriz misal - insanların kendi kendileri ile çelişmeye hakları yoktur. ideal olan herkesin zaman içerisinde düşünce ve inançlarını değiştirme hakkını saklı tutarak bahsedilen süreksizlik noktaları hariç her zaman kesitinde kendi düşünüşünde yüzde yüz tutarlı olmasıdır.

    bir birey eğer bir konudaki kriterlerini tam olarak belirlemeden karar vermeye kalkar ya da benzer konularda karar verir, yargıya varırken keyfe keder kriterlerden faydalanırsa, o insandan yirmibirinci yuzyılda değer verdiğimiz ve insana özgü saydığımız erdemlerden hiç birini kullanarak bahsedemeyiz. onu sittim, bunu becerdim, şunu düzdüm diye etrafta dolaşan, sosyal başarılarını çiftleşme sayıları ile ölçen kişilerin, eşleri yanlarında iken namus bekçisi kesilmelerini, gece klüplerinde sevgililerinin yanında biri küfür etti diye kavga çıkarmalarını, futbolcunun biri elini şortuna soktu diye ayaklanmalarını 'insanı bir hak' addedemeyiz. dini, dini inancı çağ dışı bulanların entel dantel muhabbeti yapıp astrolojiye, reiki'ye ya da diğer gaydırıguppak öğretilere toz kondurmamalarını "evet doğrudur, kendinle çelişebilirsin, hakkındır" diye kabullenemeyiz.

    insanlar eğer karakterlerini şahıslarına munhasır bir gelişmenin sonucu olarak kabulleniyorlarsa yapabilecekleri en büyük iyilik hem kendilerine hem de insanlığa, inandıkları, doğru kabul ettikleri, gerçek saydıkları ne olursa olsun hayatlarının her anında kendi düşünüşleri içerisinde kendi koydukları kurallara sadık kalmalarıdır.

    gerçeğin ne oldugunun belirsizleştiği, doğrunun ve haklının öznelliğinin iyice anlaşıldığı bu çağlarda bir insanın hedefleyebileceği tek ve en büyük gaye de tutarlılıktır.
  • (bkz: diyalektik)
  • şaşmaz tutarlılığı sağlam bir karakterin değil derin bir kavrayışın delili saydığımdan olsa gerek, bir insanı değerli kılan yegane etmen de bana göre kendi düşüncesi içerisinde tutarlı olmaya yakınlığıdır. kimseden başkalarının kabul ettiğini doğru kabul etmesini bekleyemesek bile en azından özel zamanlar hariç kendi içerisinde tutarlı olmasını bekleyebileceğimizi; ve hatta bekleyebileceğimizin de ancak ve ancak bu olabileceğini düşünüyorum.
  • böyle bir hakkın olmadığını göstermeye yönelik örnekler çoğaltılabilir.

    misal sosyoloji bilen, bireylerin düşünüş biçimlerini çokça yaşayış ve hayatlarını idame ettiriş biçimlerinin belirlediğinin ayırdına varmış insanların köyde büyümüşleri "2000 yılına geldik kardeşim, hala ataerkil gelenekleri sürdürüyorsunuz" diye suçlamaya hakları yoktur.

    şiddete karşıyım kesinlikle diyenlerin kendilerine kötülük yapanlardan "ağzını burnunu kırasım geldi şerefsizin" diye bahsetmeleri kavrayamamışlığa delalettir.

    uzun saçlı, küpeli oldugum için beni dövdüler abi diye yakınanların "bütün bu çember sakallıların kafasına kafasına vuracaksın" demeleri olsa olsa naifliklerinden; bilemedin mallıklarındandır.

    her sevgilim versin karım bakire olsun diyene doğrusun, hakkındır denmez.

    hürriyet okuyup politik fikir geliştirenlerin amerikalıları salaklıkla suçlamaya ehliyetleri yoktur.

    uykuya çok düşkünüm ben diyen adam sabahın dördünde oturup entry girmez.
hesabın var mı? giriş yap