• modernizm ve islam ile ilgili ne varsa ilk olarak konuşulmaya başlanan yer olan pakistan patentli tanımlama. islam hukukundaki "buyû" (alışveriş) ile sınırlı olan bir alanı genişletme çabasıdır. ama yine de bu konuda (içeriğin çözüm sunabilmesi de dahil olarak) bir kitapçığı aşabilen çalışma pek yok. çok az çalışma belki bunun dışında tutulabilir; prof m. a. mannan'ın, 1970 basımlı bir "islam ekonomisi" bulunuyor (ki mannan, yine pakistan'da devlet planlama dairesinde çalışmaktaydı, kitabında konuyu "teori ve pratik" olarak inceleyebilmesi bu yüzden olabilir.) ama yine fıkıhtaki "buyû" maddesine modern soslu bir şerh olmanın dışına pek çıkamıyor. laissez faire ön planda (kapitalizme 8, sosyalizme 9 sayfa ayırmış, bir eleştiri ya da kabul durumu olmaktan uzak), günün şartlarına "zaruretler haramları mübah kılar" kaidesi dışında bir çözüm önermiyor (devlet müdahelesi dahi "narh allah'ındır" yüzünden mümkün değil, ama pratikte durum "zaruret" ile değiştiriliyor), sonuçta bir sistem kurulamıyor. faiz kurumuna eleştiri getirmenin dışında özgün bir çalışma yapıldığı söylenemez. şu da bir gerçek ki katıksız bir "bırakınız yapsınlar" vurgusunun, maxime rodinson'un, islam toplumunun ilk modeline müdahele edilmeksizin bırakıldığında, günümüzde kapitalizme ulaşacağı yorumuna getirmesi gayet de doğal...
  • üçüncü yol hayalidir...

    bu hayalin tarihi, 1950'lerin başına, bağlantısızlar hareketi'nin doğduğu günlere kadar gidiyor. üçüncü dünya'nın güçlü liderleri, nehru*, nasır*, nkrumah*, bumedyen ve diğerleri, bir tutam devletçilik, bir kaşık marksizm, bir ölçü mistisizm ve göz kararı kapitalizmle, üçüncü yolu bulmaya yarayacak sihirli bir ilaç yaptıklarına inanıyorlardı. sonuç, eldorado'yu arayan ispanyol fatihler misali, düşkırıklığı oldu. sihirli ilaç işe yaramamış, eldorado bulunamamıştı. güçlü liderlerin ülkeleri, birer birer kapitalist sisteme şu ya da bu biçimde entegre oldular.

    sorunlar ve tutarsızlıklar :

    1- bilindiği üzere, islam'ın iktisadi ve mali düsturları; kur'an'a ve muhammed'in ve ondan sonra 40 yıl hüküm süren halifelerin (hülefai raşidin) görüş ve uygulamalarına dayanmaktadır. günümüzde de, islam'ın o günlerine dönülmesini isteyenler ile günümüz şartlarına uydurulmasını isteyenler birarada bulunmaktadır. (gülalp 1944, s.85)

    islam'ın ilk dönemlerinde, islam ekonomisi basit bir yapıya sahipti ve küçük ölçekli idi. ekonomik ve mali yapının basit olmasına rağmen, ekonominin parasallaştırılmasına ağırlık verilmiş ve bu nedenle ticaret diğer milletlerin para birimleriyle yapılmıştır. islam devleti, halife ömer zamanında daha da gelişmiş ve kurumsallaşma sağlanmıştır. bu nedenle de ömer, islam devletinin "ikinci önemli kurucusu" sayılır. bu dönemde beytülmal kavramı ve uygulaması gelişmiştir. ne var ki, beytülmal hesaplarının başlangıçta latince, farsça ve yunanca tutulduğu görülmüştür.

    islam maliyesinin temel vergi gelirlerinin saptanması ve uygulanması açısından hem mezhepler hem de tarikatlar arasında önemli görüş ayrılıkları hem geçmişte hem günümüzde görülmektedir. (dabbağoğlu 1979; sıddıki 1973)

    2- islam ekonomik sistemi, kapitalist ve sosyalist sistemlere kıyasla daha adil olduğunu ileri sürmektedir. (pryor 1985, s.197-223) bu da sömürünün, eşitsizliklerin ve sınıf çatışmalarının olmayacağı iddiasına dayanır.
    islam devletlerinin toplumsal özellikleri 14.yy'da i.haldun'un mukaddime'sinde ortaya konulmuş ise de (i.haldun 1986; falay 1978; kozak 1984), bir islam ekonomisi disiplininin gelişmesi 1960'ların ortasında başlamış ve s.madudi ve s.kutub'un eserleri belirgin birer kaynak olarak ele alınmıştır (kutub 1968). ne var ki, bu çalışmalarda günümüz iktisadi kavramları ve araçları pek kullanılmamıştır. yeni kavramlar ve analiz metotları daha sonraları ve çoğunlukla faizin yasaklanması ve islam'da gelirlerin ve kaynakların dağılımı konuları işlenmiştir.

    3- islam iktisatçıları iki genel ilkeden hareket etmektedirler : eşitlik ilkesi ve doğruluk (adillik ilkesi).

    eşitlik ilkesi, mal ve hizmetlerin dağılımında büyük farklılıkların doğmasını yasaklar. buna göre, toplumda bazı bireyler lüks, bazıları da fakirlik içindeyse o toplum islami bir toplum olamaz. (chapra 1970, s.14-16; khan 1986, s.2) doğruluk (adillik) ilkesine göre ise, kişiler iktisadi kazançlarına layık kayıplarına da müstahak olmalıdır. islam iktisatçıları zekat'ı, eşitlik ilkesinin sağlanmasında çok güçlü bir araç olarak telakki ederler.

    öte yandan, diğerkamlık (altruizm) aranan bir başka özelliktir, ki bu da diğer kişilere zarar vermemek ve kamu yararını gözetmektir.

    tüm bu ilke ve özelliklerin en kutsalı faizin (riba) yasaklanmasıdır. bu yasağın mantığı, borcun tüketimle veya girişim ve ticaretle ilişkisine göre değişir. adaletsizliği önlemek için; tüketime ilişkin bir borç alış verişi söz konusu ise, borç verenin bir kazancı olmamalı ve sadece verdiğini geri almalıdır. öte yandan, ticarete ilişkin bir borç var ise, borç veren ve borç alanlar kar ve zararları da aralarında paylaşmalıdırlar(karsten 1982, s.108-142; kuran 1986, s.135-164; zaim 1992, s.74-82; ebussuud 1969, s.39-42). kar amaçlı sigorta kurumları da aynı mantıkla yasaklanmıştır.

    faizin yasaklanmasına rağmen, islam ekonomilerinde bu yasağa tarihte pek uyulmamıştır. örneğin; ortaçağda "...şeriatın faizi önleyebildiği sanılmamalıdır. tersine, faizin anapara ile aynı cinsten olmamasını kararlaştırmak işlemin şer'i olmasını sağlamaya yeterliydi, altın olarak verilen bir ödüncün faizi gümüş olarak hesaplandığında, faiz yüzde 100'ü bile bulsa işlem şer'i sayılırdı, halbuki aynı faiz altın olarak ödenirse bu şeriata aykırı düşerdi." (mazaheri 1972, s.370) bir başka çözüm yolu "...borçlunun üçüncü bir eşyayı alacaklıya terhin etmesidir ki, bu eşya onun yanında kaldıkça ondan istifade eder veyahut borçlu alacaklıya gönül rızasıyla takdim ederdi." (björkman 1939, s.78) bir başka farklı uygulama da, abbasi vezirlerinin kendileri ve devlet için musevi bankalarından borçlanmaları ve normal faiz oranının yüzde 20-30, bazı özel durumlarda spekülasyon ve ihtiyaç için yüzde 100 olması, hatta sıradan müslümanların dahi buna benzer şeyler yapmasıdır. (rodinson 1974, s.14; björkman 1939, s.84-85).

    4- islam ekonomisi ve maliyesi bazı önemli yanılsamalar ile karşı karşıyadır. çoğunlukla, islami emirleri iktisadi adaleti sağlayan temel kuralları içerdiği kabul edilir: "müslüman toplumlarda gelir ve servet açısından büyük eşitsizlikler olmaz." (chapra 1970, s.16) ifadesi gibi. bu da islam'ın tüm toplumlar için sonsuza kadar uygulanabilir ve dinamik değil statik olduğunun kabulü demektir. ayrıca, zekat, islam'ın ortaya çıktığı ilk yıllarda ve özellikle tarım, madencilik ve kıymetli madenler üzerinden alınırdı. oysa, günümüzde az gelişmiş müslüman ülkelerin düşük gelirli grupları da çoğunlukla tarımda yoğunlaşmış, buna karşılık yüksek gelirliler ise tarım dışı kesimde yer almaktadırlar. bu nedenledir ki, zekatın eşitliği sağladığı iddiası net değildir. aksine eşitsizliği arttırdığı dahi söylenebilir.

    islami görüş, herkesin adalet, dürüstlük, diğerkamlık ve doğruluk özelliklerine sahip olduğunu kabul eder. oysa islam toplumlarında da insanların, ihtiyaç ve çıkarları açısından farklı görüşlere sahip olabilecekleri açıktır. özellikle kamu görevlilerinin tümünün, adaletsizlikleri giderme ve görevlerini tam olarak yerine getirme yeteneklerinin ve isteklerinin olduğu veri olarak alınamaz. çünkü islam tarihinde ve toplumlarında da, devlet görevlilerinin yetkilerini kötüye kullandıklarına ilişkin pek çok örnek vardır. (haldun 1986, s.63-74; björkman 1939, s.82-83).

    çözülmesi gereken bir başka sorun, faizin yasaklanmasına ilişkindir: enflasyonist bir dönemde bu konuda, bazı islam iktisatçıları herhangi bir çözüm önermez iken, bazıları ödünç para işleminin bir fiyat endeksine bağlanmasının gerekli olduğunu ileri sürmüş, bazıları ise sözkonusu endekslemeye karşı çıkmışlardır.

    kar ve zararın paylaşımı konusunda da, bazıları bunun teamüllere göre yapılması gerektiğini, bazıları ise arz ve telebe göre saptanmasını önermişlerdir (chapra 1984, s.34).

    kamu mülkiyeti konusunda da önemli görüş ayrılıkları doğmaktadır. çünkü islam'ın klasik kaynakları esas alındığında; bazılarında eşitliğin sağlanması için ticaret hizmetleri, sanayi hammaddeleri ve toprak konusunda kamu mülkiyeti esas kabul edildiği halde (kutub 1968, s.302-3), bazılarında ise kamu mülkiyetinin esas alınmasının gereksiz olduğu belirtilmiştir (chapra 1970, mevdudi 1972).

    anlaşmazlık ve tutarsızlık görülen bir diğer konu, kamu mal ve hizmetlerinin finansmanına ilişkindir: bir görüş, artan oranlı vergi tarifesinin islam'ın amaçları ile uyum ve tutarlılık gösterdiğini ileri sürerken (chapra 1970, s.245), bir diğer görüş artan oranlı vergilendirmenin, zenginin gelirini gayrımeşru olarak kabul etmek anlamına geldiğini belirtmekte ve sabit oranlı bir verginin uygulanması gerektiğini önermektedir (yusuf 1971, s.67). oysa günümüzde, sabit oranlı vergilerin ric'i karakterde olduğu bilinmektedir.

    ücretlerin saptanması konusuna gelince; faize karşı olanların çoğu sabit ücret düzenini savunmuş ve değişir ücretin adil olmadığını ileri sürmüşlerdir. buna karşılık, farklı emeğe farklı ücret düzenini savunanlar da vardır. "sosyal ücret" kavramından hareket edenlerin de, farklı ücret ve değişir ücret arasındaki ayırımı çok açık şekilde yapamadıkları görülür (debbağoğlu 1979, s.272-274).

    5- günümüz islam ekonomilerinde, eşitlik ve adalet ilkeleri arasında belirgin tutarsızlıklar bulunmaktadır. örneğin faizin yasaklanması ve işçi ücretlerinin sabit tutulması (doğruluk) ve eşitlik ile çatışmaktadır. çünkü faizin yasaklanmasında adalet ve doğruluğun, ücretlerin sabit tutulmasında ise eşitliğin tercihi sözkonusudur.

    uygulamada da bazı iç tutarsızlıkları görmemek olanaksızdır: örneğin s.arabistan'da bazı gayrımüslimlerin, bazı iş alanlarında müslümanlara kıyasla üstün pozisyonlarda istihdam edilmeleri, bunun yanında yine bazı islam ülkelerinde vasıflı müslüman işçilerin işsiz ve boşta olmalarına karşın uzak doğu'lu işçilerin çalıştırılmaları, islam'ın dünya görüşü ve ilkeleri ile nasıl bağdaştırılabilir?(rodinson 1974, s.180)

    tüm bunların yanında, gerek "kıyas" gerekse "içtihat" gibi tamamlayıcı kaynaklar, yukarıda belirtilen sorunlara günümüzde kabul edilebilecek ve iç tutarlılığı olan açıklamalar getirememektedir. yapılan şey, ortaçağ islam yazarlarının kendi iç bütünlüğü olmayan ve birbirinden farklı "kıyas" örneklerini vermek olmuştur(kuran 1989, s.184).

    6- islam iktisatçıları, kendi sistemlerinde kapitalist ve sosyalist ekonomilerdeki iktisadi adaletsizliklerin olmayacağını öne sürmektedirler. oysa, islami adalet anlayışının neyi gerektirdiği hususu pek açık değildir. çünkü iktisatçılar, uyuşmazlık çıkması ihtimalinin çok düşük olduğunu ve islam toplumundaki halkın (homo-islamicus) ergeç bir fikirbirliği (icma) sağlayacaklarına inanmaktadır. oysa iki husus gözardı edilemez: birincisi, islam iktisatçıları islami ilkelerin nitelikleri ve etkileri konusunda fikirbirliği içinde değildirler. ikincisi, muhammed'in hadisleri, islam toplumunda fikirbirliği (icma) olduğu mantığına dayanmaktadır ki, bu fikirbirliğinin sağlanacağı garantisi yoktur.

    yapılan şey: tarihin islamcı yorumu, hesaplanamaz islamcı adalet ilkesinin vurgulanması ve buna yönelik eğitimin yapılmasıdır.

    bilinmektedir ki, islam iktisatçıları, ekonominin temel özellikleri ve uygulamaları konusunda ciddi olarak farklı görüşlere sahipler. zaten 8.yüzyıldan beri islam düşünürleri kendi aralarında bir fikirbirliği sağlama çabasında olmalarına rağmen, gerçek bir fikirbirliği de henüz sağlanamamıştır. islam düşünürleri, çoğunlukla, içinde bulundukları statükoyu meşru kılan yaklaşımları tanımlamışlardır(tibi 1986, s.15).

    ayrıca, islam'ın sünni tarikatları arasında hemen her konuda önemli görüş ayrılıkları bulunmaktadır. sünni ve şii mezhepleri arasındaki farklılıkların daha da fazla olması, temel konulardaki ayrılığı daha da arttırmaktadır.

    ne var ki islam'ın yorumu ve uygulaması da zaman içinde değişiklik göstermeye mahkumdur ve bu değişim bazı alanlarda kendini zorunlu olarak göstermektedir. örneğin, islami uyanışın önderlerinden sayılan (karaman 1985, s.103-115) muhammed abduh, bir fetva ile, banka faizlerinin haram olmadığını, 1900'de mısır'da ilk banka kurulurken belirtmiştir. öte yandan, 20.yüzyılın başlarına kadar, islami düzenlemeler köleliğe müsamaha göstermiş ve onu kurumsallaştırmıştır. (mazaheri 1972, s.362-368; nakash 1988, s.368) gerçi islam'da hürriyet esas, kölelik ise arızi bir nitelik taşısa da (yeniçeri 1984, s.367, 221), kur'an'da ve hadislerde kölelik kurumu ayrıntılı olarak işlenmektedir. örneğin kur'an'ın 33.suresinin 50.ayetinde "ey peygamber....allah'ın sana ganimet olarak verdiği cariyeler....helal kılmışızdır." denilmektedir (üçok 1985, s.2). köle suresinde bazı insanların diğerlerinin yararına işgücü katkısında bulunacakları emredilmiş ve bu, islam toplumsal düzeninin bir kuralı olarak belirtilmiştir. (falay 1978, s.31; haldun 1986, s.83, 341-342). buna karşın islam iktisatçıları bu konuyu ihmal etmekte ve sadece zekat gelirlerinin harcandığı kalemler arasında bulunan kölelerin kurtarılması bağlamında ele almaktadırlar. oysa, islam hukukunda "zamanın değişmesiyle hükümler de değişir" anlamındaki mecelle'nin 39.maddesi bu konuda önemli açılımlar sağlayabilecek niteliktedir(morison 1908, s.343-345).

    7- islam'ın ön koşulan emir ve şartları, tutarsızlıklarla bir bilmece haline dönüştürülmüş gibidir. islam dünyası tarihinde, ileri sürülen ekonomik-mali görüşlerin paralelindeki uygulamalar yanında, çok çeşitli ve derin boyutlarda birbirine zıt uygulamaların gözlemlenmesi önemli ipuçları vermektedir. zaten, islam, batı medeniyetinin ve çağdaşlaşmanın meydan okuyan niteliklerine cevaplar geliştirememiştir, kendisi de batı'ya meydan okuyan bir misyonu ifade etmesine karşın, bu noktada da başarısızdır.(yıldızoğlu 1994) kaddafi, butto ve humeyni vb. milliyetçi ve müslüman liderleri de islam'ı, kendi politik amaçları için sömürmüşlerdir. günümüz islam ortadoğusu da dünya ekonomisi ile entegre olmuş ve onun bir parçası durumundadır (esposito 1994, s.22). zaten "islam, hala bir ölçüde yaygın olarak sanıldığının eksine, kapitalizme va da genelde kar yapmaya karşı değildir." (gülalp 1994, s.89)

    iran islam cumhuriyeti de yukarıdaki tüm analizlere çok anlamlı bir örnek niteliğindedir. şöyle ki, 1979'daki islam devrimi'nden önceki gelir eşitsizliği, bu devrimin temel nedenlerinden biri olarak gösterilir. oysa, devrimden öncesine kıyasla, reel gsmh ve ortalama reel gelirin açıkça düştüğü görülmüştür. sayısal analizlerden, eşitsizliğin daha çok arttığı, üretim imkanlarının ve refah ve gelirin yeniden dağılım sürecinin zayıfladığı ve zenginin daha zengin, fakirin ise daha fakir olduğu anlaşılmaktadır. (behdad 1989, s.327,353)

    kaynakça
    -s.behdad : "winners and losers of the iranian revolution: a study in income distribution" international journal of middle east studies, 21 (1989)
    -w.bijörkman: "islamiyette sermayenin zuhuru ve tedavüle vaz'ı" türk hukuk ve iktisat tarihi mecmuası c.2, 1932-1939.
    -u.chapra: "the economic system of islam" the islamic quarterly 14 (1970)
    -a.debbağoğlu: islam iktisadına giriş (istanbul 1971, dergah yay.)
    -m.ebussud: islami iktisadın esasları (çev: a.özek, istanbul 1969)
    -j.l.esposito: "political islam:beyond the green menace" current history january 1994
    -n.falay: ibni haldun'un iktisadi görüşleri (istanbul 1978, i.ü.iktisat fak.yay.)
    -h.gülalp: "bağımlı modernleşmeye postmodern bir tepki:islamcı radikalizmin toplumsal ve tarihsel kökenleri" sosyal bilimler dergisi c.1, s.2, mayıs 1994.
    -i.haldun: mukaddime (çev:z.k.ugan) 3.cilt (istanbul 1986, meb)
    -h.karaman: islami uyanışın önderleri" toplum ve bilim 29/30, bahar-yaz 1985.
    -i.karsten: "islam and financial intermedition" internatinal monetary fund staff papers 29, 1march 1982.
    -i.e.kozak: ibni haldun'a göre insan-toplum-iktisat (istanbul 1984, pınar yay.).
    -t.kuran: "the economic system in contemporary islamic thought: interpretation and assessment" international jpurnal of middle east studies 18, 2.may 1986.
    -s.kutub: islam'da sosyal adalet (çev: y.tunagür - a.mansur, istanbul 1968).
    -a.mazahari: ortaçağda müslümanların yaşayışı (çev: b.üçok, istanbul 1972, varlık yay.).
    -e.mevdudi: islam'da toprak mülkiyeti (çev: m.şahin, istanbul 1972).
    -t.morrison: "can islam be reformed?" the nineteenth century v19-20, no 380, october 1908.
    -y.nakash: "fiscal and monetary systems in the mahdist sudan, 1882-1898" international journal of middle east studies 20, 1988.
    -f.l.pryor:"the islamic economic system" journal of comperative economics v.9,no.2, 1985.
    -m.rodinson: islam and capitalism (london 1974).
    -s.a.sıddıki: islam devletinde mali yapı (çev:r.özdengören, istanbul 1973, fikir yay.).
    -b.tibi: "islam and modern european ideologies" isternational journal of middle east studies 18, 1986.
    -b.üçok: "islam köleliği kaldırdı mı?" cumhuriyet gazetesi 31.12.1985.
    -c.yeniçeri: islam'da devlet bütçesi (istanbul 1984, şamil yay.).
    -e.yıldızoğlu: "yeni dünya düzeni ve islam" cumhuriyet gazetesi 4.4.1994.
    -s.m.yusuf: economic justice in islam (lahore 1971).
    -s.zaim: islam-insan-ekonomi (istanbul 1992, yeni asya yay.).
    -n.falay: islam ekonomisi sorunlar ve tutarsızlıklar, (istanbul, temmuz 1994, i.ü.iktisat fak.yay.)
  • camilerin, etrafındaki evlerin değerini düşürmesini açıklayamaz*.
  • krallıkla yönetilen islam devletlerinde islami sosyalizmden farkı yoktur başta kral onun altında kralın yalakalarından kurulu meclis tüm sermayeyi tebanın emeği ile kendi bünyelerinde toplayarak varlıkta diilde yoklukta eşitlik adı altında herşey allah rızası için peygamberin sünneti diyerek çıkarlar işin içinden.
  • ali şeriati'nin farsça iktisat sosyolojisi adıyla yayınlanan kitabı. arka kapağında şöyle yazar:

    ''insan, bu 'insanbilim'de allah'ın dünyadaki temsilcisi ve yeryüzünde o'nun yerine geçendir. bundan dolayı insan 'olması' ve mahiyetinin oluşması serüveninden ibaret bulunan insanın tarihi raslantı, olayların oluşturduğu, macera peşindekilerin oyuncağı, boşuna, anlamsız, sonuçsuz ve belirsiz olamaz.

    mülkiyet allah'a aittir. ama realite açısından (yani nesnel) kimin elinde olmalıdır? açıktır ki, allah'ın temsilcisinin elinde olmalıdır; islami dünya görüşünde allah'ın temsilcisi ise halktır. dolayısıyla allah'a ait olan gerçek mülkiyet pratik hayatta halka aittir. nitekim "allah'ın evi", "allah'ın malı", "allah yoluna infak" ve sosyal, genel mülkiyetle ilgili şeylerin tamamı, islam'da, allah nedeniyle, allah için ve allah'a ait olan mallar, eşyalar ve davranışlar olarak tanımlanır''
hesabın var mı? giriş yap