• george orwell'in sınıf atlama özlemi içindeki bir şair adayının hayatından bir kesiti aktardığı ve okuduğum kitapları içinde (1984, animal farm, homage to catalonia) en sıkıcısı olan kitap.
  • genelde para üzerine kurulmuş kitap. başkarakterimiz, paraya savaş açmış bu uğurda herşeyini kaybetmeyi göze almıştır. orta sınıfın simgesi olan aspidistra saksılarını da sürekli eleştirir ancak ondan da bir türlü vazgeçmez. hayatın gerçekleri ile tamamen kendi uydurduğu bir takım prensipleri arasında kalmış sürekli olarak kendi içinde çelişen, toplumda arıza olarak nitelenen adamlardandır gordon comstock.

    aynı zamanda kültürlü ve zeki pek çok dinsiz gibi ahlak kurallarına sıkı sıkıya bağlıdır. bu sebeple sevilen bir insan olmasına rağmen etrafındaki bu çember pek ilgisini çekmez. her hareketi ve davranışı ile sevgilisini kendisini terk etmeye zorlar bir havası vardır ve her arıza adam gibi inadına sevilir.

    spoiler olmasından korkmasam daha sayfalarca yazı yazabilirim kitap ve karakterler hakkında. hikayenin basından sonu bellidir, ancak okunması siddetle tavsiye edilir.
  • kapitalist düzene en katı nasıl karşı çıkılabileceğini, bir birey olarak bu karşı çıkışta en aşağı nasıl ve nereye kadar düşülebileceğini, en fazla nasıl acı çekileceğini ve nasıl ileri derecede paranoyak ve takıntılı olunacağını; bu durumların boku çıkarıldığı zaman insana nasıl zarar verdiğini ve herşeyin sonunda bütün o karşı çıkışlardan nasıl vazgeçildiğini, aslında en başından beri bu aykırılığın da zorlama bir icraat olduğunu anlatan kitaptır. sonuçta gideceğiniz yer kapitalizmin şefkatli ve sıcak kucağıdır.

    ayrıca her karakterin ayrı ayrı incelenebileceği, karakterler hakkında sayfalarca yazılabilecek bir kitaptır.

    --- spoiler ---
    bunca yıl okuduğu kitaplardaki baş karakteri -herkes gibi- kendiyle özdeşleştirmiş biri olarak, bu kitaptaki gordon comstock adlı karakterden ölesiye nefret ettim. kitabı okurken sinir krizi geçirecektim az daha. kendisini, parayı reddederek özgürleştireceğini ve onun kölesi olmaktan kurtaracağını düşünürken, etrafındaki insanlardan çok beni gerdi göt. tüm zamanların en salak, en sefil, en ezik, en bağnaz ve en tükürdüğünü yalayan karakteri ilan ediyorum. salak herif.

    kitapta bir rosemary karakteri var ki, çıkart kitaptan al dolaş kırlarda, çayırlarda yalın ayak. öyle anlayışlı, öyle saygılı, öyle tatlı birşey ki tut kolunda götür evlen. o derece.

    bir de ravelston var. kazancının büyük bölümünü pek iş yapmayan bir sosyalist dergiye veren, middlesbrough'taki işsizleri düşünüp üzülen ve karamsarlaşan, yolda gördüğü dilencilerden, işsizlerden, fakirlerden zaman zaman tiksinen ama hep onlara parasal yardım yapma zorunluluğu duyan ve gordon'a sürekli destek çıkan bir sosyalist. ya da sosyalistçilik oynayan senin benim gibi bir adam. çünkü gordon'un yaptığı eylemleri sadece prensipte kabul eden, iş uygulamaya gelince maçası sıkmayan, ayrıca popüler diye "bugünlerde hepimiz sosyalistiz" diyen, fakirleri kokuyolar diye aşağılayan bir kadınla beraber olup, kadını bırakmaya cesaret edemeyen bir insan.

    sonuçta, sadece gordon ve rosemary'nin kafalarına takmayacakları, sadece ne yapacaklarsa ona yetecek kadar parayla kimsenin olmadığı kırlarda yürüyüşe gittikleri, güneşli pazar gününün anlatıldığı kısım için bile okunmaya değecek bir kitap. zaten kitapta içinizin ısındığı, kitabı mutlu okuduğunuz tek kısım orası.
    --- spoiler ---

    edit: "kapitalizmin sıcak ve şefkatli kucağı" tanımı ironi amaçlı kullanılmıştır. kitabı okuyanlar için anlamak zor olmasa gerek.
  • kapitalizmin en büyük köleleştirme yöntemlerinden birinin sevgi ve şefkat olduğunu anlatan orwell yapıtıdır. gordon comstock olayı yanlış anlamış bir adam olarak düzene karşı çıkar ama sonunda düzene entegre olarak yenilir. tabi aslında hiçbir zaman onun dışına çıkamamıştır çünkü sadece karşısında durmanın ondan kurtulmaya yaramayacağını anlayamamıştır.
  • --- spoiler ---

    yerin altı, yerin altı! toprağın güvenli yumuşak rahmi, iş bulmanın, işten atılmanın söz konusu olmadığı, seni durmadan rahatsız etmediği, umudun, korkunun, hırsın, onurun, yükümlülüklerin bulunmadığı, alacaklıların kapına gelmediği yere batmak. işte orada olmak istiyordu gordon.

    öte yanda ölüm değildi istediği, gerçek bedensel ölüm değildi. garip bir duyguydu bu. (...) daha önce para-yasasına karşı savaşmıştı, ama elinde kalmış o sefil edep ve nezaket artıklarına tutunmayı bilmişti. şimdiyse tam tamına edeplilikten, nezaketten kaçmak istiyordu. aşağı gitmek istiyordu, derinliklere, edepli olmanın artık önem taşımadığı bir dünyaya gitmek istiyordu; kendine saygısının iplerini kesmek, kendini batırmak - rosemary'nin dediği gibi dibe inmek istiyordu. bütün bunlar aklında yerin altında olmak düşüncesiyle birleşiyordu. yitik insanları, yeraltı insanlarını, serserileri, dilencileri, katilleri, fahişeleri düşünmek istiyordu. onlar iyi bir dünyada, o pasaklı, dağınık kovuklarında yaşayıp gitmekteydiler. para-dünyasının altında, başarısızlığın ve başarının önem taşımadığı karman çorman, büyük bir dünyada olduğunu düşünmek istiyordu; her şeyin, herkesin eşit olduğu bir hayaletler krallığı gibi bir dünya... orada olmak istiyordu, hayaletler krallığında, hırstan, hırslı olmaktan aşağıda bir yerde. güney londra'nın o uçsuz bucaksız, dumanla kararmış varoşlarını, o insanın kendini bulmamak üzere yitireceği devasa, görkemsiz alanları düşünmek onu nedense rahatlatıyordu.

    --- spoiler ---
  • sefaleti iyi yansıtmış romanlardan biri. aspidistra solmasın...

    yine bir bekar pansiyonu, çok tanıdık olduğumuz kadın ev sahibi (buradaki suç ve cezadaki kadar şanssız değil), kirayı ödeyemen kahramanımız, hatta yiyecek bulmakta zorlanan kahramanımız... ama bu seferki seçilmiş bir sefalet. zira gordon paraya (kapitalizme değil) olan karşıtlığı dolayısıyla gönüllü eziyet çekiyor.

    bu bir tür gençlik hastalığı gibi. yetenekli ama fazla ahlaklı olan gordon, paranın esiri olmaya karşıdır. ve orwell, insanın, paranın, ahlakın ve bir de kişisel isyanın kitabını yazmıştır.
  • "iyi bir iş" sahibi olmaktan köşe bucak kaçan gordon comstock aslında istediği an new albion da tekrar işe alınacağını çok çok iyi biliyor.
    bütün eylemlerinde, parayı reddettiğini her söylediğinde, hatta o sefil ötesi evde böceklerle kanka olmuşken bile bunun böyle olduğunu bir şekilde bilmesi olayın ciddiyetini ve inandırıcılığını öldürüyor. ne olursa olsun adam açlıktan ölmeyeceğine, hatta onu bırakın iyi bir işe kapak atıp nispeten rahat bir hayat süreceğine hep güveniyor. 2 sene boyunca yaşadıkları ileride çocuklarına anlatacağı bir gençlik "macera"sından öte değil.

    oysa gordon iti çocuğu olacağını öğrendikten sonra iyi bir iş bulmak için kıçını yırtıp o treni çoktan kaçırdığından sürünseydi, o sınav senin bu mülakat benim dolansaydı, en sonunda kurumsal bir şirkette iş buldum derken mr. cheeseman'in yanında çalıştığından 5 kat fazla çalışıp hemen hemen aynı paraya talim etseydi, yöneticisi şirret bir ingiliz karısı olsaydı, rosemary her gece evde dır dır ederken bebeğin masrafları kol gibi girseydi işte o zaman helal olsun adama derdim.
  • 1997 yapımı filmi vardır. her ingilterede geçen film gibi gene helena bonham carter oynamıştır rosemarry rolunde.
  • 1984 ve hayvan çiftliği kadar akıcı olmayıp en az onlar kadar etkileyici olduğunu düşündüğüm orwell romanı. yer yer sıkıcıdır ama okumaya değer.
  • gayet akici bir george orwell kitabi velakin bu kitap hic george orwell elinden cikmis gibi degil. bana gabriel garcia marquez tarzini cagristiriyor. sikici kitap arayanlari buraya alalim: (bkz: bir kavganin tasviri) - franz kafka
hesabın var mı? giriş yap