• yılmaz okumusun yarin piyasaya cikacak olan kustah isimli mizah dergisinde bizi marks en laz haliyle tanıştıracagi kösesinin isme olacakmis. merakla bekliyoruz.
  • kapak resmi olarak marks'in laz versiyonu kullanilmis kitap.
    (bkz: laz burnu)
  • laz kapital'den saptamalar.

    performansuna osurayim

    emekten daha fazla yağ çıkarmaya çalışan ibiş sermaye, performans (verim gücü) diye bir laf atti ortaya.hemen her işyerinde çalişanun performansini ölçeyiler. ula kilçuğina siçtuğumun vijdansuzlari, bu performansi neye göre belirleyisinuz? kunta kinte'nin çalışma saatlerini mi baz aldunuz? ya peki, ben sizun performansunuzi nasıl ölçeceğum? sen başarılı bir işveren misun? küçücük bir kriz zuhur edince hemen servisi kaldurursun, yemeği kesersun, 3 kuruş olan maaşi, 1 kuruşa indirursun, 2 kişinun işini 1 kişiye yuklersun. sen ne... tovbe tovbe.. adami teoriden çikarur bunlar.

    (alıntı: yeni harman)
  • bu kitap laz fıkrası anlatmak ile hemen hemen aynı şeydir. eğer kapital gündelik hayatın dilinde mizahın penceresinden yazılmak isteniyorduysa öyle yapılsaydı. yazı diline geçmemiş bir diyalekti okumak da meselenin anlaşılmasını güçleştireceği açıktır. yazar mizah gücüne güvenmiyor olacak ki diline bir de etnik mizah baharatı katmak istemiş. kapitali sözde karadeniz aksanıyla yorumlamak laz stereotipini güçlendirmekten başka bir şeye hizmet etmeyecektir. dolayısıyla da bu da karadenizlilerin ve lazların kendi temsiliyetlerinin önüne geçmede başka bir fıkra olarak yer alacaktır. bu da zannediyorum marxsın durduğu/duracağı yer ile çok bağdaşmıyor.
    benzer bir örnek de zamanında fişne bahçesu idi. sözde uyarlamada g harfinin c'ye çevrilmesinden ve bir iki hamsi- taka kullanımından başka bir uyarlama örneği görememiştik.
  • maddi islere kafasi basmayanlar icin de kullanilabilir bir ifade.
  • yalnızca aşk üzerine kurulu evlilik ahlakidir.. öyleyse yalnızca aşkın devam ettiği evlilik ahlakidir... cümlesiyle ilginç bir tespit yapan laz marks emice'nin kitabı..
  • eğlenceli bir kitap olabilir, özellikle maçlara prim veren skor meraklısı yazarlar ve okurlar arasında:
    (kopi peystin ustasuyum da:)

    "laz kapital'in yazarına soruldu: emperyalizum karşusinda ilk yariyi yenuk kapattuğumuzi söyleyisunuz, ha bu koniyi biraz açabilur misunuz?"

    sol gazetesi, geçtiğimiz aylarda laz kapital adlı kitabı yayımlanan laz marks ile kitabı ve güncel gelişmeler üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi.

    kitabının girişinde "haçan son zamanlarda kulağıma ‘laz marks'un söyledikleri artık hikaye oldi, tarihun soni celdi, ideoloji filan kalmadi...' gibi sözler geliyi... ula petrus tıpaları, ula dolar manyaklari, ula pilaza kadavralari, ula sermaye kutavlari (kutav: çöpek), ula pili bitmiş küresel enteller, ula amerikan bezleri, ula kılçiğina siçtuğumun vicdansuzlari, haçan bi pokun bittuği yoktur, asıl şimdi başlayi..." ifadeleriyle okurlarını selamlayan laz marks, güncel kriz, emperyalizmin bölge politikaları, nato ve derin devlet gibi konularda muhabirimiz dursun'un sorularını yanıtladı.

    sayin laz marks, haçan ‘emperyalizum karşusinda ilk yariyi yenuk kapattuğumuzi söyleyisunuz, ha bu koniyi biraz açabilur misunuz?
    laz marks - gerçi çok açuktur ama gene da açayim uşağum. maçi kazanmak içun kabul etmemuz lazimdur; emperyalizum karşusinda ilk yariyi yenuk kapattuk. fakat bu maçun sonuci değil, ilk yarinun sonucidur. daha önumuzde koskoca bir ikinci yari var.

    unutmiyalum ki maça emperyalizumi kendi sahasina hapsederek başlamişiduk. vilademir ula lenin'un attuği golle 1-0 öne geçtuk ve emperyalizumi şaşkuna çevirduk. goller arka arkaya gelmeye başlamişti. mustafa kemal, mao, ben bella, ho, fidel derken bizum takumdan herkes elini kolini sallayarak emperyalizumun ceza sahasina gireyidi. ilk yarinun sonlarina doğri 9-0'luk bir fark oluşmişti. fakat ne olduysa ondan sonra oldi. emperyalizum birden 8 yabanciyla oynamaya başladi. değil 9 kusurli, 99 kusurli hareçeti birden yapmaya başladi. ne fifa'yi ne da uefa'yi dinleyidi. uşaklarun suratina taban girmek mi istersun, yere düşene kramponiyla basmak mi, her türli pisluk bunlarda. maçun hakemi ise orali bile değil. sanirum cem papila'nun dedesiydi.

    neyse, şimdi soyinma odasina girduk. yaralarumuzi sarayiruk. nerede hata yaptuğumuzi tespit edeyiruz. biraz soluklanup ikinci yariya çakacağuk. içumuzden bazilari, "2. yariya çikmayalum, emperyalizumle iyi geçinelum. belki bizi aralarina alurlar.." deyi. ula bunlari gözünuzde bu kadar büyutmayun da!..

    bunlarun bilduği tek şey silah sanayidur. kuçucuk bir katrina kasırgasıyla eli ayağina dolandi. bütün askerlerini dünyayi işgal etmek içun dört bir yana gönderduği içun, yaralilari kurtaracak helikopter bile bulamadi. unutmayun, "emperyalizum uçmaz, medyadaki müritleri uçurur".

    şimdi ikinci yariya çikacağuz. ara tiransferde kadroya çavez'i ve maradona'yi da kattuk. kadromuz fena değildur, yürekten oynarsak bunlarla başa çikabiluruz.

    türkiye de dahil olmak üzere, 1980'lerde uygulanan neoliberal politikalarun dünyayi geturduği noktaya ilişkin düşüncelerunuz nelerdur? demokrasi dediler, devletun küçulmesi dediler... haçan ne oldi?
    laz marks - şimdi uşağum, bir kere şunda anlaşalum; bunlarun demokrasisi sadece ticarete yarar.

    emeğun hakkini savunup, toplumsal yaşam için de demokrasi isteduğun zaman hemen f tipi demokrasiyi gösterurler. bunda şaşilacak bir şey yoktur uşağum, herkes kendi sinifinun gereğini yerine getureyi. ikidebir sermayeyi demokrasiye davet etmayun, gelmeeeez!.. ula sermayeyi tahlil etmak içun 3 tane tuğla beyukluğinde kitap yazdum da, benden daha mi eyi bileceksunuz? asil utanmasi gerekenler, ülkenun demokratuk dönüşümuni ab'ye ihale eden aydinlar, entellektuellerdur. marksizumun sadece akil oyunlarini al, entellektuel meze yap, (şarapla eyi gider mubarek) ama sira türkiye'yi değişturmağa gelince; ab değiştursun.

    berlin duvari'nun yikilişindan sonra bizum holding sosunda marine edilmiş yazarlarumuz, "bariş çaği"ndan söz etmeye başladi. bütün dunyanun, abd'nun himayesi altinda bir bariş ve refah dönemine girduğini ve yeni bir dünya düzeninun başladuğini haboyle la fonten la fonten anlattilar.
    artuk geleceğe yeni stratejilerle, yeni bir kararlılıkla şekil vereceğuz, dediler. verdukleri şekli her gece haberlerde göreyisunuz: emperyalizm vadisi - irak.

    efendum bunlarun "neoliberalizm, demokrasi, küreselleşme, devletun küçülmesi, gilobalizum, bariş" gibi palavralarini, bizum karadenuz'deki yeni doğmiş bir hamsi yavrusi bile yutmaz. bunlarun egemenluklerini sürdurebilmesi artuk çok zorlaşmiştur. dünyayi krizler ve savaşlar sarkacinda sallandurmaktadurlar.

    peçii, bu dönemde ayni zamanda savaşlarun biteceği ve tek kutupli dünyada bariş olacağı da söylendi, ne oldi?

    laz marks - ne olacak, dünya tek kutupli oldi ve kutup ayusi bush da itilmiş gibi dünyanun başini çevirup duriyi. emperyalist savaşlarun amaci pazarlari, ham maddeleri ve nüfuz alanlarini ele geçurmektur. gelecekte bu çakal sürüsi arasindaki çatişmalar daha da artacaktur. kuçuk pazarlar içun bile çok beyuk mücadeleler yaşanacaktur. bush'i da diğer savaşağalarini da işgal ettukleri ülkelerde ebleh futbolcilar gibi şu açuklamayi yaparken daha çok seyredeceksunuz. "buraya celurken pazari ele geçureceğumuzi bileyiduk. önümüzdeki pazarlara bakayiruz. bu petrol pazarini camiamuza, silah kartellerumuza armağan edeyiruz."

    avrupa ve abd arasinda savaş politikalari konusinda fark var midur?
    laz marks - uşağum bunlarun arasinda sadece bir ‘d' harfi kadar fark vardur. ha ab, ha abd... iki uci emperyalist bir deynektur bunlar. şöyle ornek vereyim uşağum; iki tane mafya ailesi düşun. bir tanesi kökli bir mafya ailesidur, tarihi derinlerdedur. mafyaluk bunlarda bin yilluk bir geçmişe ve kültüre dayanur. öteki mafya ailesinun kökleri 200-300 yilluktur. avrupa'nun ne kadar kirdi kaçti, hirsuz uğursuz, maceraperest, hastalukli nüfusi varsa gemilere doldurulup yeni kitaya, yani abd'ye yollanmiştur.

    soyguni ve haraci bir takum kurallara bağlayan ab ile hiçbir kural tanimayan, biraz direnen halklarun başina bombalari yağduran abd arasinda fazla bir fark yoktur uşağum.

    çağdaş siniflari ve özelluklerini tanimlar misunuz? sizun tahlil ettuğunuz dönemden sonra değişen bir şeyler oldu mi?
    laz marks - kuçuk burjuva tanimini biraz açmamuz gerekmektedur artuk. kuçuk burjuva genel olarak ‘kapitalizumun bir gün kendisini öpüp, zengin bir pirense çevireceği' hayaliyle yaşar. bu hayalle ömür boyi kendini önine gelen zengine öpturur. sonuç; köti yola düşmiş bir ruh...

    giderek çoğalan ve çeşitlenen bu orta sinifi artuk ikiye ayirayruz. 1-kuçuk burjuva 2-kuçucuk burjuva.
    ellerindeki az miktarda parayi faizde, repoda, dovizde, değerlenduren, böylece kendini enflasyona "ezdurtmeyen, işbilen, kafasi çalişan" kendini burjuvaymiş gibi hisseden bu gurup kuçucuk burjuvaziyi oluşturur. bunlarun erkeklerine rant, kadunlarina rantiye denur.
    kendi bireysel kurtuluş yolini bulduklarini zannettukleri içun, her türli toplumsal mucadeleye karşidurlar ve bu mucadelenin çağdişi olduğinun piropagandasini yaparlar.

    bizum patapat suleyman bunlarun tipik örneğidur. tirabizon çarşusi'nda, içeri müşteri girince kendisinun dişari çikmak zorinda kalduği küçük bir dükkani varidi. bu arahana kafali ne kadar sağ parti varsa hepisinun milleti soyma politikalarini yillardur desteklemektedur. görsenuz havasini, bill gates bile bunun kadar güvenmez kapitalizume. çok sevduği ve içinde mutli olduği kapitalizumun acimasuz yasalari işledi ve oni aniden mulksüzleşturdi. 2001 yilindaki krizde ebesinun kapitalizmini cördi.

    bir anda öyle yoksullaşti ki, başbakana firlatacak yazar kasa bile bulamadi. haciz memurlari tükkandaki herşeyini götürmişti çünki. açluk ayuya kaval çaldurur derler ama bizum patapat süleyman hala zenginlerun kavalini çalmaktadur. kuçucuk burjuvazi sinif olarak her zaman mulksuzleşerek piroleterleşmekten korkar. çunki eskaza "proleterun mücadele ettuği kilasman grubina" düşmesi halinde bir daha zenginluk rüyasi göreceği "burjuva yükselme ligine" dönmesi imkansuz gibidur.

    kuçucuk burjuvaziyi korkilari yönetur. işsuzluk, açluk, gelecek kaygisi ve yoksul kalma korkisi bu orta sinifi birbirinun cellati yapar. bu korkiyi evlerumuzun sevimli misafiri kedilerle örneklendureyim. bizum annaymisun nihat vardur. bu densuz herif, bulaşuk ahmet'le girduği bir iddia sonici "madem kaplan da kedigildur, biraz zorlarsam kedi da amcaoğli kaplan gibi davranabilur. süt içup fare kovalamak bu sülalenun bir üyesine yakişmaz" diyerek kediden kaplan yaratmaya kalkmiştur. bunlara darvin'den, türlerun kökeninden bahsedemezsun. annaymisun nihat'un insanluk tarihi günlüktür.

    uzatmiyayim, annaymisun nihat 4-5 tane sevimli ve munis kediyi bir çuvala doldurur. amaci laz işi bir deneyle kediyi köklerine, vahşiluğine döndürmek. kediler karanlukta huysuzlanur ama bu iddiayi kazanmasi içun yeterli değildur. annaymisun nihat beyuk bir sopayla çuvala acimasuzca vurur. kediler korki içinde mav mov diye bağirarak birbirlerini çafilamaya başlar. aynaymisun nihat çuvali açar açmaz çildurmiş kediler bulaşuk ahmet'le buna dalar. her taraflari kan revan, çafi içinde.

    efendum kapitalist sistem bu çuvala benzer. çuvala doldurup huzursuz ettuği kuçucuk burjuvaziyi bir de ekonomik krizleriyle sopalayup durunca, insanlarun durumi kedilerden bile daha hazin hale gelmektedur. insan insanluktan çikmakta ve kedigillere bile rahmet okutan bir yaratuğa dönüşmektedur.

    kuçucuk burjuva, doğayi değişturecek gerçekleri duymaktan nefret eder, belirsuzluğun kuvözünde debelenup durmak işine gelur. bizum uşaklardan bertolt brecht'un galileo galilei adli oyunundaki kilise ve engizisyon mahçemesi gibi davranur. galileo, hollandali mercek ustalarindan alduği merceklerle bir teleskop yapmiştur ve kraliyet üyeleriyle kilise yetkililerini "gelup siz da bakun" diye çağirur. bakmazlar, çünki "dünya olduği yerde durayi" diyen kilise mercekten gökyüzine bakarsa öldürüci darbeyi yiyecektur. bizum kuçucuk burjuvazimuz da engizisyon gibidur. alişkun olduği basit ve bencil değerlendurmeler çemberi içinde sıkışmiş olduğindan, kendi menfaatini ilgilendurmeyen her yeni bilgiye karşu kayitsuzdur.

    kuçucuk burjuva sanatçisi bilinçli bir halk topluluği istemez. vasati 40 çöplük bu güruh örgütli, bilinçli ve kaliteli şeyler tüketen bir halkun kendisine tekmeyi basup tarihun çöp tenekesine postalayacağini bilur. çünki o zaman bunlar film çekemez, köşe yazisi yazamaz, iktidara gelemez, müzisyen olamaz, şarki söyleyemez, adalet dağitamaz. hiçbir fuşki yiyemez.

    günümuzde sınıf savaşumi nasil süreyi?
    laz marks - şimdiye kadarki bütün toplumlarun tarihi, sinif savaşumlari tarihidur. yaklaşuk 200 yildur
    burcuvazi ve piroletarya kapişup durmaktadur. bu ezeli rekabette piroletarya bazen bizzat çendisi, bazen de halkun diğer ezilen kesimleriyle birlukte iktidari ele geçurdi. fakat hemen hepsine emperyalizumun dişaridan müdahale ettuğini ve bu demokratuk hareçetleri sekteye uğrattuğini görduk. demek ki sinuf savaşumi artuk sadece ulusal ölçekli değildur.

    savaştuğun yerli işbirlukçinun suratini kazi-kazan misali kaziyinca altindan o gözleri birbirine yakin, zeka fişkuran ander kaybana suratiyla bush çikmaktadur.
    burada emperyalizumun oynar başlukli ve yeni bir türi olan portatif emperyalizume bir bakmamuz lazimdur.
    kolay taşinabilur, sökülüp takilabilen, katlanabilen seyyar bir emperyalizm türüdür. işkencehanene yeni işkence teknikleri mi lazim, gezinen imf heyeti mi gerekli, halk bilinçlendi ve ayaklandi, kendi ordun ve polisun baş edemeyi mi, amerikan ve inciluz askeri mi gerekli, bir telefon et yeter. hoop celsun kursunlar. bu model, fiili işgalun olmaduği ülkeler içundur. zaten işgal altindaysan kullanmana gerek yok, cildi tahriş eder.

    sinif savaşumini durdurmak içun sadece bush'a, tanka, topa ve tüfeğe başvurmadilar tabi. bizden örnek verursak; mustafa kamil zorti'den sonra sahne alan malatyali kirpuk biyik, medyanun önemini fark etti. ve önini açti. medya nasil bir görev gördi? sünnet olan kuçucuk uşak, kesilen pipisinun acisini duymasun, dikkati dağilsun diye hokkabaz terörine maruz kalur. dikkat ettiysanuz gazeteler ve televizyonlar yaklaşuk 20 yildur halka hokkabazluk yapmaktadur. çünki sendikasi sünnet edilen ve beyuk acilar çeken emekçi halkun buni hissetmemesi lazimdur. "biri bizi örgütsüzleştiriyor" şeklinde özetleyeceğumuz gazete ve tv mavrasinun asli budur.

    burcuvaziyle mücadelede 4-4-2, 3-5-2 gibi taktikler bize yaramaz. bizum karakterumuza en uygun olan taktik "topli hücum topli müdaafadur." ne yapacaksak birlukte yapacağuz. bu sinif savaşuminun sonucini sorarsanuz; 3 ihtimallidur derum. ya emperyalizumi ve işbirlukçilerini yeneceğuz, ya onlar bize yenilecek ya da dünyanun altini üstine getureceğuz.

    geçenlerde bizum sementa recep bizum eve uğradi, bu sinif mücadelesi meselesini merak edeyi. "laz marks emice, hem ‘sol öldi, ortaklaşmaciluk çökti' deyiler hem da en çok solcilarun ensesinde boza pişureyiler. habu ülkede her türli hirsuzluğun, melanetun, devleti ve halki soymanun bir affi vardur ama solci uşaklarun içeriden ancak cenazesi çikayi. işun tuhafi, görunurde bizum egemenleri korkutacak bir sol hareket da yoktur. nedur, ne olacak bu işler?" diye sordi.
    yekten "bir adim ileri iki adim geri" dedum.

    sementa recep haboyle yattara'dan çalum yemiş defans elemaninun şaşkunluğiyla yuzume bakayi.
    uşağum "bir adim ileri iki adim geri" bir horon çeşidi değildur. hoptek, düzayak, akçabaat ve kolbastiyla karişturma. bizum uşaklardan vilademir ula lenin yillar önce sirtini işçiye, köylüye, gençluğe ve halkun diğer ezilen kesimlerine dayamiş olan bir partinun örgütlenme sorunlarini ve mücadele içindeki inişlerini çikişlarini çok guzel anlatmiştur. o manada soyledum.
    uşağum türk halkinun suçi beyuktur; dünyayi 10 değil 1000 gün sarsacak bir dönişume kalkişti. baklava çalana 13 yil hapis cezasi verduklerine göre, emperyalizumun azi dişini çekmeğe kalkişmanun cezasi biraz daha ağir olsun iznunle.
    anlayacağun tüm dünya halklariyla birlukte iki adim geri attuk. yani beyuk darbe yeyup, gerileduk. tarih gene ileri itecektur, merak etma. bir mi, iki mi, üç mi? orasini antrenmanli oluşumuz belirleyecek.

    haçan bugün solun durumini nasil değerlendureyisunuz, türkiye'nin son dönem emperyalist kuşatma altinda bulunduği düşunulurse, türkiye halklari nasil mücadele etmelidur?

    laz marks - kardeşleşmemuz lazim! lazi, kürdi, çerkezi... bir aile efradinun refleksiyle davranursak emperyalizum ekose kumaş üzerindeki bukalemun gibi paralize olup kalakalur. amerikan emperyalizmi niye güney amerika'da solun iktidara gelişine bir şey yapamayi dersunuz? milyarlarca dolari, dünyadaki halk hareketlerini proveke etmek, kanla boğmak içun harcayan bu organizmanun itt'si maytiti'si cia'yi miayeyi yeterince çalişmayi mi sizce? ama latin amerika kita olarak dar milliyetçiluği aşup topyekun kardeşleşti. o yakişukli uşağun deduğine geldiler. sen arjantin'de doğ, venezüella'daki demokratuk halk hareçetine katil, sonra meksika'ya git, oradan da küba'ya geç. yetmedi angola, bolivya. dünyayi vatanun bil. uşağun ömri yetse bize de uğrayup bir yardum eli uzatacakti neredeysa. ee, ömür boyi cihangir'de oturarak olmayi bu işler. inun sokaklara, korkmayun! konişun, laz, kürt, çerkez, ermeni demeden... işçiyle memurla, bakkalla, berberle, manavla, şoförle...

    önce tren muamelesi çekebilurler ama gerçekleri onlarca, yüzlerce, binlerce defa açiklamak lazim. "birbirunuzi girtlaklamadan çok daha iyi yaşayabilursunuz? kaderunuz kendi elunuzde" deyun. efendum, halkumuz bu... bunlarla birlukte yapacağuz demokratuk temizluğumuzi. ara tiransferde yabanci bir halk transfer edemeyeceğunuze göre. yok edelum istersanuz ama bilinçli bir halkun bonservis bedeli çok yüksek. ayrica halki da çok küçümsemeyun, 80'den sonra siz ne kadar kirlendiysanuz o da o kadar kirlendi. habu arap sermayesi - sevici, feodal-tacirler kadar bile olamiyacak misunuz? ne kadar mahalle, sokak, gecekondi varsa fiti fiti gezinup piropaganda yaptilar. bu sizun piratiğunuzdi. ne oldi sana, ne oldi böyle? nerde o örgütli taşfurun solcisi, bir anda oldi layt solcusi..."
  • “efendum meta iki yönlidur. kullanum değeri ve değişum değeri vardur. baluk pazarinun orada bizum uşaklari bir araya toplayup buni örneklerle açuklamak istedum. foter osman’i koni mankeni yaptum. ‘ula foter osman, 20 kilo hamsin var tamam mi?’ ‘tamam laz marks emice.’ ‘şimdi buni 20 metre kumaşla değişturmek isteyisun...’ ula bu dingil tutturdi, “ben değişturmem, hamsimi kimseye vermem’. ula eşşeğun öndegideni, haburaya size laz kapital’un can damari olan bir koniyi, değişum değerini açuklayacağum, bu tutturmiş ‘değişturmem’ diye. bizumörnek yatti tabii. keşke hamsi örneği vermeseydum. efendum tahmin edeceğunuz gibi metayla-metayi değişturmek içun 20 kilo hamsiyi sirtuna vurup çarşu pazar gezinmek berbat bir iştur. haydi 20 kilo hamsiyi taşidun ya 20 tane beyuk kütüğün varsa. ula kütüğü nasil taşiyacaksun? kütüğün değişim değerini hayata geçurmek, asteruks ve hopdeduks dişindaki insan evladi içun imkansuzdur. uzatmiyayim, soninda bütün metalarun yerine geçecek ortak bir değişum değeri bulundi; para. böylece o zamana kadar sirtinda 20 kilo hamsiyle, 40 kilo tuzla gezinmekte olan insanluk beyuk bir zahmetten kurtulmiştur. bakunuz, bel ve sirt ağrilari, disk kaymasi paranun bulunmasindan sonra giderek azalmiştur. ta ki hali saha denen lanet buluşa kadar.”
  • karadenize dair en güzel detaylardan biri,karadenizden sadece mafya,tetikçi,katil,sahtekar siyasetçi,kalitesiz sanatçı çıkmadığının kanıtıdır laz marks emicemuz.o çok özlediğimiz mert,delikanlı haklıdan yana haksıza karşı karadenizlinin en güzel örneğidur.böyle birinin şuan trabzon'da yaşadığını düşünüyorumda epey zorlanırdı herhalde insanlara emperyalizmi,sömürüyü anlatmakta.eh bu güzel emiceyi bile pkk lı diye linç etmeye kalkabilirlerdi.
hesabın var mı? giriş yap