• michelangelo frammartino tarafında yönetilen 2010 isviçre-italya-almanya yapımı film. avrupa'da-abd'de çok fazla ödül almış.

    if kapsamında bu gün izledim filmi. yapımcısı da salondaydı ve filmden önce defalarca "lütfen filmden keyif almaya çalışın, filmdeki elementlerle oyun oynayın..." diye tavsiyeler verdi.

    ---özet niteliğinde feci spoiler ---

    film için yönetmen “bu, yazıdan çıkan bir sinema değil, mekânlardan ve bedenlerin varlığından çıkan bir sinema.” demiş. tam olarak da filmin türünü tarif etmiş. görünüşte hiç bir olay yok. ilk 25 dakika sadece yaşlı bir adam ve keçiler var. sonra yaşlı adam ölüyor ve keçiler kalıyor. bildiğiniz sadece keçiler. uzunca bir süre bu keçilerin içinde yaşayan mini mini bir kuzuyu (ya da oğlak ama minik, yeni doğmuş) izliyorsunuz. sonra da bir ağacı.
    filmin sonunda ne oluyor derseniz: kömür.

    içinde tek bir dialog bile yok. yani bir kaç defa insanların konuştuğunu görüyorsunuz ama alt yazıyla çevirilmemişti bunlar.
    ha böyle anlatılınca sıkıcı sanat (!) filmi algısı oluşabilir ama film çok güzel. bir buçuk saatin nasıl geçtiğini anlamadım. sonunda ne olacak diye beklemiyorsunuz ki ona rağmen filmin sonu da iyi bitiyor bence...
    --- spoiler ---
  • --- spoiler gibi de, tam da değil mi ne? ---

    gönlümden kopan oskarın, altın palmiyenin, atın portakalın minik keçiye gittiği filmdir. gerçi planlar ve kurgu da keçinin performansına çok şey katmış :) keçi gibi, suartında zerre ifade bulunmayan bir hayvanla duygular bu kadar mı yoğun anlatılır! sabır işi gerçekten. bu sene if istanbulda izlediğim en iyi filmdi diyebilirim.

    --- spoiler gibi de, tam da değil mi ne? ---
  • --- spoiler ---

    if istanbul 2011'deki salyangoz, bu belgeselden kaçmış.

    --- spoiler ---
  • asla ve katiyetle uykusuz izlenmemesi gereken filmmiş, belgesel gibi sıfır diyaloglu filmi bu bünye kaldırmadı arkadaş.
  • pythagoras'dan etkilenmiş animist film. "insan, içinde barındırdığı dört ardışık yaşamı ayrı ayrı, dört defa anlamalıdır; kemiklerinden kaynaklanan mineralliği, damarlarından akan kan sayesinde yaşaması sebebiyle bitkiliği, hareket kabiliyeti ile hayvanlığı ve rasyonelliği ile insanlığı."

    senaryosu çizimlerle oluşturulmuş; hayvanların, bitkilerin, doğanın içerisinden bir çağrı niteliği taşıyan, yıllandıkça değeri artacak bir başyapıt.

    elbette sinemayı bir düşünce sanatı olarak görenlere.
  • ızledigim en guzel diyalogsuz filmlerden biri.ha ne anlatiyor dersen bence,hayatin devam ettigini anlatiyor.diyalogsuz demek saatlerce akmayan sahnelerden olusan minimal film demek degil.film hizli akiyor.gorursen korkma diye yaziyorum..
  • keçinin en iyi yardımcı oyuncu ödülüne layık gördüğüm film.

    şaka bir yana topraktan geldik toprağa gideceğiz ana temaya sahip belgeselimsi diyebiliriz.

    filmin 39. dakikasında, yılmaz güney'in duvar filmindeki kadının canlı doğum sahnesi gibi, keçinin doğum anına şahit oluyoruz. bildiğin sıçar gibi çıkarıyor yavru keçiyi..
    sessizliği, bana nuri bilge ceylan histerisi yaşattı. sıkılırım diye düşündüm başta. lakin öyle değilmiş. bilge ceylan ile uzaktan yakından alakası yokmuş. ilk defa sessiz bir film bu denli hoşuma gitti diyebilirim.
  • o değerli, kaybolmayacak olan anları mahfuz etmiş bir film. epizodlar var, yaşayana an'lar ve anılar. izleyin, izlettirin filmlerinden. tek kelime olmaması, tek kelimenin edilmemesi manasına gelmiyor. konuşmuyor ama konuşturuyor sizleri.
  • -s!-

    özellikle karakterlerde yüze konan sinek-karınca ve hapşurma-öksürme detayları benzeştiğinden reenkarnasyonla bir bağlantı mı var diye düşünmüştüm ilk başlarda.
    filmi tamamladığımda daha geniş pencereden baktığını anladım.

    izleyebileceğiniz en keyifli diyalogsuz filmlerden biri. en has haliyle hayat.

    -s!-
  • hayatın döngüsünü, her şeyin yenilendiğini, yaşamın ağır ağır aktığı bir italya dağ köyünde keçilerin süper oyunculuk gösterdikleri (özellikle beyazlı adamımsın) sessiz sakin, hatta çok sessiz, baya sessiz, aşırı uslu puslu bir filmdi.

    efendim böyle bir hayata uzak yaşamlar için biçilmiş kaftan bir film. yalnız, hayatınızın ufak bir bölümünü buna benzer bir yerde geçirmişseniz, şahitlik etmişseniz filmin verdiği mesaj yanında bir de, o, benzer güzel günleri hatırlarsınız. vakti zamanında peder beyin 100'den fazla keçisi bir de bunlara bakan bir osman abi vardı, osman abi karadeniz'in yüksek dağ köylerinden birinde yaşardı, kendi keçileri de vardı. bizimkileri de kattı kendi sürüsüne epey müddet öyle baktı etti keçilere. ara ara yanına giderdik, dağ bayır iki üç saat çıkardık, cidden de zaman denilen şey orada ilginç şekilde yavaş geçerdi. yeminle bu filmi osman abi'ye izletsem, "vay aynı bizi anlatmışlar yiveeniim" diyebilir. düşün. bu tarz filmler herkesin hoşuna gitmez, ama ben beğendim. içimde kalacak yazayım da kurtulayım, devamlı şu oğlak sesi kulağımda şimdi: meee.. beee.. meee.. meeeeeee*
hesabın var mı? giriş yap