• vladislav vancura'nin romanindan uyarlanan 1967 yapimi frantisek vlacil filmi. cekoslovak sinemasinin 100. yili olan 1998'de, cek sinema elestirmenleri tarafindan cek sinema tarihinin en iyi filmi secilmistir. film 13.yuzyilda gecmekte ve paganlarla hristiyanlarin mucadelesini konu almaktadir. filmde andrei rublev tadi vardir. hatta sinema hocam, andrei tarkovsky'nin andrei rublev'i cekerken bu filmden esinlendigini ima etmistir.
  • tamamen siyah beyaz cekilmistir ve mukemmel bir goruntu yonetmenligi var filmin. tarkovsky'nin ozellikle andrei rublev'ine benzer bir tadi vardir. paganligin can cekistigi bir ortacag avrupasini anlatir. ilginctir ki kotuler hristiyanlardir filmde. cek cumhuriyetinde gelmis gecmis en iyi cek filmi olarak secilmistir bu film. film ile ilgili bir ilginc nokta da cekildikten hemen sonra yeni komunist rejim tarafindan sansurlenip bir depoya atilmis olmasi ve ilk kez komunizm devrildikten sonra izleyiciyle bulusmus olmasidir. ustelik yapimi bittikten yalasik 35 yil sonra festivallere girip oduller de almistir.

    not: caps iceren bir top model entrysi zannedenleri selamliyorum.
  • cek yeni dalga sinemasinin en iyi filmlerinden. tam anlamiyla gorsel bir solen. filmin restore edilmis blu-ray ve dvd versiyonlari gectigimiz gunlerde criterion collection tarafindan satisa sunuldu.

    http://www.criterion.com/…ms/27876-marketa-lazarova
  • "kalbim bir muma döndü.
    ve içimde eriyip gitti.
    kırık bir çömlek gibi metanetim tükendi
    ve dilim damağıma yapışıyor.
    beni ölümün tozuna serdiğin için." (filmdeki başrahibenin duasından)

    meditasyon gibi bir filmdir. üstte alıntıladığım gibi, başrahibe duaya başladığı anlarda, ruhsal sağaltım ile şiddetin şiiri iç içe geçer; dünyanın orijini kandan yapılmıştır, der gibi. bir yanda beyazlara bürünmüş rahibelerin vakur yakarısı, beri yanda paganların üzerine yağmur gibi yağan ateşten oklar; paralel kurguyla işe koşulmuştur. sinemasal-şiir. ve kuşkusuz filmin en sevdiğim sahnesidir bu.

    yönetmen frantisek vlácil filminin paralel kurgusunu adeta oya gibi işlemiştir: hristiyanların mevzilendiği görkemli kilise alan derinliğiyle görüntülenir, her taraf bembeyazdır, rüya gibi bir mizansendir söz konusu olan. paganların öldürüldüğü mizansen ise kapkaranlıktır, panik ve çılgınlık söz konusudur. ışığın ve karanlığın tenakuzu.sinema sanatına bu olağanüstü hakimiyet ancak the godfather'ın final sahnesindeki paralel kurgu ile mukayese edilebilir.

    masumun sembolü hristiyan marketa lazarova (magda vásáryová) başrahibenin sözlerini tekrar ederken vahşi günahkâr pagan mikolás (frantisek velecky) ateşten okların bedenine tecavüz etmesiyle can verir. böylece iki farklı din, kültür, inanç son kez karşı karşıya gelirler. bir devir kapanmış, hristiyanlık nihayet galip gelmiştir. bu kıyım epik unsurlarla tasvir edilmiş, din ve inanç savaşlarının yıkıcı etkileri çek tarihindeki yerini almıştır.

    karlarla çevrili çek bozkırında insan etine musallat olan aç kurtlar, otorite boşluğunun karanlık alanları, şiddetin gündelik yaşamda ansızın ve beklenmedik biçimde gelip de neden olduğu kaos, trans halinde seyirci ile göz teması kuran rahibeler ve tüm bunların arasında aşkın hayatta kalmak için verdiği küçük ama soylu mücadele: marketa lazarova.
  • paganlığın yavaş yavaş sona erdiği yıllarda medeniyetten uzak, kendi kurallarına bağlı şekilde yasşayan kozlik ve lazar klanları arasındaki savaşı anlatan film; karanlık, acımasız, vahşi bir karmas¸anın içinde tarifi zor, beklenmedik bir şiirsellik buluyor. kronolojik olarak ilerlemeyen çok karakterli öyküyü takip etmek kolay değil; zaten filmin üç saate yaklas¸an süresi boyunca öyküdeki detaylardan ziyade tüm filme hakim olan tekinsiz güzellik ve derin umutsuzluk hali ön plana çıkıyor. nefes kesici tablolarla kurulmuş marketa lazarova, alışıldık anlamda bir inanç sisteminin bulunmadığı çıkışsız dünyasında insan doğasının en karanlık yönlerini dokunulur hale getirirken, tarkovski filmlerini anımsatan aşkın, ruhani bir atmosfere ulaşıyor.

    tüm huzursuz ediciliğine rağmen içinde seve seve kaybolduğunuz benzersiz bir labirent olarak tanımlanabilir.
  • öncelikle filmin görüntü yönetmenini tebrik ediyorum çünkü filmin bu kadar güzel olmasının en büyük nedenlerinden biri o sanırım. film hakkında çok az entry girilmesi beni şaşırttı açıkçası, sinemayla ilgilenen çok fazla yazar var çünkü.

    film (bkz: vladislav vancura)'nın bir romanından uyarlama ve oldukça deneysel bir film. iki rakip klanın kan davası üzerinden işliyor. çeklerin yaptığı açık ara en iyi iş gerçekten.

    1967 yapımı ve tamamı siyah beyaz ama sanırım bir yerde renkli halinin indirilebildiğini okumuştum ne kadar doğru bilmiyorum.
  • 02:32:40'da kadraja giren, pantolonlu gömlekli ağabey fark edilmemiş mi acaba diye düşünmemi sağlayan film. filmin pek hoşuma gittiği söylenemez.

    filmdeki karakterlerin giydikleri kıyafetler şöyleyken:

    https://i.hizliresim.com/z7hgla.png

    birden şöyle bir kıyafet görünce, insan haliyle biraz şaşırıyor:

    https://i.hizliresim.com/6hvwt2.png
  • sinematografi gerçekten de harikulade ama işleniş, akış, zaman zaman düzensizlik biraz zorlayıcı. üzülerek daha kısa olabilirmiş diyeceğim de yönetmen aslında daha da uzun yapmak istemiş. perun yerini isa'ya bırakırken, klanlar merkezi krallığın egemenliğine girerken, eski yeniyle yer değiştirirken bir baskını ve krallığın tepkisini görüyoruz. dediğim gibi ışıktır, çekimlerdir, mekandır çok güzel. üşüdüm hatta izlerken ama hikaye anlatımından emin değilim.
  • "ağlamak, bağışlanmanın hediyesidir. insanlar bunu bilmez. gururları sonsuz cezaya mahkûm edildi."

    "müşfik merhametini hatırla, ey rabbim ve onların geçmişi için aşk dolu iyiliğini. ızdırabıma, sıkıntıma bak ve beni bırakma, ey tanrım. okların vücudumu deldiği ve yükseklerdeki elin üzerime indiği için. ceza kırbacını benden uzak tut. senin elinle mağlup edildim. kalbim muma döndü. içimde eriyip gitti. kırık bir çömlek gibi metanetim tükendi ve dilim damağıma yapışıyor. beni ölümün tozuna serdiğin için."
  • bu kadar etkileyici bir film olmasına ragmen cek sineması harici bilinmemesinden ötürü çok underrated kaldığını düşündüğüm şaheser. ozellikle filmin 2. yarısından sonra şaheser olusunu gostermeye başlıyor. ben bergman filmlerini biraz animsattigini söylemeliyim ama bu onun cok daha karanlık hali.kimisi de andrei rublev e benzetmiş ancak tarkovsky nin o filmini izlemediğim icin o konuda yorum yapamam. film kaybolmusluk karanlık delilik yokoluş vahşilik onu insanın iliğine kadar hissetiriyor. filmin başında neler geçtiğini çok anlamadım biraz karışıktı yada ben düzgün konsantre olmadim. goruntu yönetmeninin de filmin bu kadar etkileyici olmasında büyük bir yeri olduğunu belirtmeliyim ozellikle psikoposun delirdigi sahneler olsun ve marketa nin son sahneleri kesinlikle tam bir sanat eseriydi. bu film kesinlikle bergman tarkovski gibi ustalarla beraber anılmalı, müthiş bir film. filmin soundtrackleri de görüntülerle müthiş bir uyum icinde ayrıca.zaten filmi çekerken oldukça uzun bir zaman harcamışlar 6 yıl surmus çekimler.
hesabın var mı? giriş yap