• (bkz: mishima)
  • japon yazar yukio mişima'nın hayatını anlatan 1985 yapımı paul schrader filmi. ayrıca george lucas ve francis ford coppola'nın da yapımcısı olduğu film değişken estetiğinin başarısıyla dikkat çekerken kurgusuyla da ön plana çıkıyor, adından da anlaşılacağı üzere mişima'nın hayatını 4 bölümde anlatıyor. her bölümde konuya paralel bir mişima yapıtı da anlatıma dahil oluyor. bu bölümler teatral mizanseniyle dikkat çekerken, yazarın hayatından kesit sunan diğer bölümlerde siyah beyaz bir renk tercihi söz konusu. anlatım dağınık görünse de aslında ritmini hiç kaybetmiyor. bölümlerin isimleri; beauty, art, action, harmony of pen and sword'tan mürekkep. her bölümde ilginç söylemler var ve sık sık yazarın kelimelere verdiği önem vurgulanıyor. ayrıca mişima'nın sanat ve "aksiyon, hareket" arasında kurduğu bağlantı ve bunun sonucunda sonu seppuku ile biten eylemi gerçekten izlemeye değer. özetle hem ele aldığı adamın hayat öyküsü hem de paul schrader'ın yönetimiyle çok iyi bir film, başyapıt diyenler olursa da ses çıkarmam.
  • hakkında bu kadar az entry girilmiş olmasına aşırı derecede şaşırmış olduğum yukio mishima'nın hayatını anlatan 1985 yapımı filmdir.

    japonya'nın en önemli yazarlarından biri olan mishima'nın eserlerinin bölümleri üzerinden onun hayatını ve yaptıklarını açıklamayı amaçlar. ön bilgi olarak (eğer ben mishima başlığına girip onun hayatını mı okuycam aşırı sıkılırım yahu diyorsanız) azıcık bilgi verelim: kendisi 1925 doğumlu eşcinsel ve imparator savunucusu bir insandır. imparatoru koruma hedefiyle kendi ordusunu (garnizon) kurmuştur ve askeriyeyi ele geçirip yaptığı bir
    konuşmadan sonra seppuku* yaparak hayatına son vermiştir. ayrıca, japonya için en önemli yazarlardan biridir ve halk onu örnek almaktadır, aşırı derecede saygı duyulan bir insandır.

    spoiler

    filmde dört bölüm vardır : güzellik, sanat, aksiyon (veya hareket/eylem olarak da çevrilebilir bence) ve kalemle kılıcın uyumu. ilk üç bölümde mishima'nın eserleri baz alınmıştır (sırasıyla altın köşk tapınağı, kyoko'nun evi, kaçak atlar), dördüncü bölümde ise askerlere yaptığı konuşma ve hayatına son vermesi anlatılmıştır.

    filmde özellikle üzerinde durulan birkaç şey var ve mishima'nın tüm hayatı bununla özdeşleştirilmiş. başkahramanımızın hep güzel olmak ve güzellik algısıyla ilgili bir alıp veremediği var. romanlardaki karakterler ya çok güzel ve bu güzelliği lekelemek isteme noktasına kadar güzel (kyoto'nun evi) veya çok başarılı olsa bile kimsenin iletişim kurmak istemeyeceği kadar çirkin (altın köşk tapınağı). mishima, gerçekte de çok güzel olduğunu düşünmüyor hatta yanlış hatırlamıyorsam filmin bir yerinde "güzel olmaya çalıştım insanlar bana güldü" gibi bir ifade kullanıyor. *bu nedenle güzelliği farklı formlarda yaşatmak istiyor. yine filmde dendiği üzere 'çoğunluk bedene bakar oysa bence kelimeler daha kuvvetli.'

    aynı şekilde altın köşk tapınağındaki kekeme karakteri de kendisiyle özdeşleştirmiş olabileceğini düşünüyorum (ki yönetmen de düşünüyor ki bu eseri birinci bölüm olarak kullanmış), hele ki çocukluğu annesinden ayrı geçmiş, içine kapanık ve kendini biraz güçsüz hisseden ama içten içe kibirli bir insan olduğu ve bunu açıkça dile getirdiği için.

    filmin 2. bölümünden sonra ise fiziksel güzellikten çok ruhani bir güzellikten bahsediyoruz. yazarın kendi tabirince 'saflık', ki bu saflık saf nefret, kin de olabilir. önemli olan içten gelmesi, bir an için bir işe yaradığını hissettiği ve kendini her şeyden soyutladığı an insanın saflaştığı andır. çünkü, güzellik, kalem ve kılıcın birleşmesi; saf estetiğin eylemlere dökülebilmesidir (ki bence tüm filmin ana fikri ve yazarın hayatının anlamı bu cümledir.)

    o yüzden saf duygularla güzel bir emel için yapılan her şey kutsaldır (ve en önemlisi güzeldir, insanları etkiler) ve hayata bir anlam katar. mesela altın tapınağın ateşe verilmesi veya kaçak atlar'da baş karakterin görüşü de yine aynı şekilde. yani evet, mishima biraz faşist belki makyavelist. amaç uğruna her şey mübahtır diyor, ama güzel bir amaç uğruna.

    nitekim romanlarında başkarakterler ölmeyi göze alarak her şeyi yapabiliyor ve gerçekten 'kapitalist' düşmanı alt edebiliyorken kendisi de gerçek hayatında böyle bir kimlik kazanır, imparatoru korumak üzere bir ordu kurar ve şu anki düzene hizmet eden yancı askeriyenin, kayırmaların, samimiyetsizleşmelerin önüne geçmeye çalışır. ancak, şöyle bir problem var. yazıları bütün ülkeye ulaşıyor (mutlak güzellik), imparatoru korumak için de çalışıyor (eylem) ama kalemle kılıcı birleştirememişti.

    filmin son bölümünde, dördüncü chapter'da bunu eyleme döker, bir generali esir alarak askerlere tutku dolu bir konuşma yapar. imparatorluğun önemli olduğunu, askerlerin onu korumasının ülkesine yapılacak bir şeref olduğunu anlatır ama ne askerler onu dinler ne de o aradığı epik deneyime ulaşır. sonrasında da toplumun yozlaşmış olduğunu düşünürek seppuku yapar ve onurlu bir şekilde hayatına son verir.

    spoiler

    bence, çok güzel bir filmdi ve diğer biyografik filmlerden oldukça farklı özelliklere sahip. özellikle, romandan alıntıların tıpkı bir insanın kafasında canlandıracağı şekilde sembolik objelerle veya basit ama görsel olarak tatmin edici bir şekilde canlandırılması çok çok güzel (örneğin altın tapınak ve çevresindeki yolun ağaçların sanki bir tiyatro sahnesindeki dekorlar gibi gösterilmesi vsvs). yazarın kendi güzellik algısıyla alakalı olarak gerçekte çektirdiği bazı fotoğrafların konulması da bence çok orijinaldi. aynı şekilde, topluma mal olmuş, bir ülkenin en değerli yazarlarından birinin değişik özellikleriyle alınması ve hep bu temanın etrafında işlenmesi de çok güzel.

    kısacası, * francis ford coppola'nın etkilerini gözlemleyebileceğimiz, enfes güzel bir film.
  • paul schrader'ın haiku tadındaki japon filmi. tek fark, haikular 3 satırdan oluşurken bu film 4 parttan oluşuyor. az şey oluyor çok şey anlatıyor. enteresan bir mekan kullanımına sahip. filmin tadı biraz fazla aromatik olduğundan, kısıtlı bir kitleye hitap ettiği söylenebilir.
  • (bkz: #122822540)
  • erkekler kendilerini güzel göstermek için maske takarlar. ama bir kadının aksine, bir erkeğin güzel olmak istemesi her zaman ölüm için bir arzudur.

    mishima: a life in four chapters (paul schrader, 1985)
  • japonya'nın sapıklıklarının muhteşem bir yansıması olan film.

    --- spoiler ---

    kansız sanat olacağını sanıyorlar...
    --- spoiler ---
  • paul schrader filmografisinden sıradışı bir örnek olmasına rağmen oldukça başarılı bir iş çıkmış ortaya.
    american gigolo, light sleep ya da the comfort of strangers türü beklentileri olanlar hayal kırıklığına uğrayabilir. bu gerilim başka gerilim.
hesabın var mı? giriş yap