• ülkedeki sağ iktidarların kendilerini tanımlama şekli. tabi söyleme baktığınızda saçmalığın dik alası olarak tanımlayabilirsiniz. ancak şu da açıktır ki türk islam sentezi olarak adlandırılıp uygulamada gudik milyon tane uygulamanın yapıldığı memlekete de yakışan tavırdır bu. demek istedikleri alt metin itibariyle şu zannımca :
    * türk ve müslüman (bu ikisinden türk müslüman veya müslüman türk demenize göre tandansınız belli olabiliyor. birincisi daha milliyetçi iken diğeri takunyalı oluyor)
    * müslümanlığımız, halihazırda imam hatiplerde okutulan ve düşünmemek üzerine kurulu, kendini sünni hanefi olarak tanımlayan,
    * ekonomide liberallik (ki liberallik tanımı da kendi yandaşı olan müteşebbislere iş kapısı açabilecek bir "düzen")
    * kendini bir şekilde osmanlı'ya eklemleyen ancak osmanlı'nın "o"sundan bihaber, memleketin en güzide eğitim sistemi katmanlarında sanat ve estetik adına duygu yoksunu olup kendi mirasından habersiz ancak elin arabının görgüsüzlük abidelerine ağzını 5 karış açan,
    * kendini liberal olarak tanımlamasına rağmen devletin elinde tuttuğu kaynakları elletmeyip tamamen kontrol altında tutup istediği gibi hareket edebilen (bal tutup parmağını yalayan)
    * siyaset meydanlarında muhteşem söylevler verip iş fiile gelince fantastik bir şekilde "...aslında şuydu buydu" diyebilen bir anlayış. o nedenle hiçbirşeyde belli bir politikamız yok omurga dikliği belirsiz bir dış politikamız, elindeki kaynakları israf etmede ziyadesiyle başarılı, sanayisi kendisini refere etmeye çalıştığı batıya nispetle son derece zayıf kalan bir ülkemiz var. bu tablo değişir mi diye sorarsak; sevgili halkımızdan umudu kesmemektir benim naçiz tavsiyem.

    edit: 8 yıl olmuş gireli, değişen pek bir şey yok sanki.
  • zannediyorum ki ülkemizde yaygın olan islam ve muhafazakarlık(dindarlık) kokteylinine dahil zevatın köklerini sait halim paşada bulabiliriz. kendisi buhranlarımız(1919) isimli eserinde:

    "islam'ın hücum ettiği, bugünkü ırkçılığın sapıklığı, hurafeleri, taassubu ve bencilliğidir. çünkü islami gerçeklerin tek hedefi, insanların hakikatı görmelerine mani olan evham ve zan perdelerini ebediyen yırtmaktır.

    insanlık, islam esasları sayesinde bir gün gelecek, en doğru ve faydalı milliyetçiliğin nasıl olacağını anlayacaktır. islamiyeti, bütünü ile milliyetçiliğe muhalif görmek çok büyük bir hatadır." ,228
  • bir yandan dinsel fanatizm,kökten dincilik,gelenekçilik,cinsiyetçilik,homofobi diğer yandan da azınlık karşıtlığı (ya da göçmen karşıtlığı ve yabancı düşmanlığı),anti-semitizm,ayrımcılık-ırkçılık ile aşırı-romantik milliyetçilik.muhafazakar-milliyetçilik,ulusçuluğun en şeytani ve en gerici halidir.emek düşmanı ve piyasacıdır.

    (bkz: aşırı sağ)
    (bkz: faşizm)
    (bkz: demir muhafızlar)
    (bkz: francisco franco)
    (bkz: ayetullah humeyni)
    (bkz: augusto pinochet)
    (bkz: salazar)
    (bkz: adnan menderes)
    (bkz: alparslan türkeş)
    (bkz: rehber kuran hedef turan)
    (bkz: kenan evren)
    (bkz: recep tayyip erdoğan)
    (bkz: akp)
  • türkiye'nin derhal kurtulması gereken, çok tehlikeli olabilen, tahrik olmaya hazır kaba milliyetçiliktir. 12 eylül ile beraber devletin tepesine oturtulan türk islam sentezi, ılımlı islam ile beraber ikiye bölünmüştür. milliyetçi hareket partisi taraftarları ülkücüler demokratik sistem içine entegre olabilmişken, büyük birlik partisi ve bir kısmı da adalet ve kalkınma partisi destekçisi alperenler ya da türk islam sentezinin islamcı kesimi diyebileceğimiz kesim, genel anlamıyla demokratik sisteme entegre olamamıştır. bu yüzden açık toplumun karşısına daima bu kaba milliyetçi kesim çıkmıştır.

    hdp'nin başta aksaray ve fethiye seçim büroları olmak üzere bir çok il ve ilçedeki temsilciliklerine yapılan faşist saldırılar bunun göstergesidir. yasal olarak seçime girmesine engel bulunmayan hiç bir parti tabelası birileri istedi diye indirilmez. ama tek tipçi dar görüş kürt'e de, alevi'ye de, laikliği savunana da, gayri müslüm'e de rahat vermez. bunu mahalle baskısı ile açıklamak yetmez. zira burada tahrik olmaya hazır, farklılık istemeyen, aşırı muhafazakar bir yapı söz konusu.

    burak karamanoğlu'nun cenaze töreni ve sonrasında gazetecileri döven, kameramanlara saldıran, cumhuriyet halk partisi bürolarını yağmalayan, otobüslerine taşlı saldırıda bulunan bayrak inmez ezan dinmez düsturuyla toplumun kendisi gibi düşünmeyen farklı kesimlerine karşı içten içe düşmanlık besleyen, hoyratça yaklaşan, farklı toplum kesimlerini sürekli vatanına karşı bir ihanet girişimi içindeymiş gibi algılayan bu "koyu ve kaba milliyetçi" kesim, türkiye'nin kurtulması gereken başlıca beladır.

    örnek 1

    örnek 2
  • siyasi literatürümüze turgut özal'la girmiş garabet. demirel kendi fikri ve tabanından bahsederken milliyetçi sözcüğünü tercih ederdi. okuldayken 83 seçimleriyle ilgili bir ödev yapmıştım. seçimden önceki üç ay boyunca çıkmış tüm gazeteleri tek tek okudum. böyle bir ifadenin geçtiği hiçbir yer görmedim.

    büyük türkiye partililer o kadar çok "milliyetçi seçmen, cenah, güruh" der ki mhp'liler konuşuyor sanırsınız ama milliyetçi-muhafazakar kalıbı hiç kullanılmaz.
  • resmi ideoloji, milliyetçilik ve islâmcılık.

    "islâmcılığın muhafazakârlığa dönüşmesinde, 'rejimin kurucu iradesi', salt söylemsel konumlandırmasıyla değil, 1920'ler/30'lardaki militan laisizmiyle âmil oldu. militan laisizm politikası, türk inkılâbının ve modernleşmesinin en büyük 'aşığırılığıydı'. modernleşmeyi 'aşırılıklardan' arındırma ve gelenek'le barıştırma isteği olarak özetleyebileceğimiz muhafazakârlık, bu aşırılığın 'tahrikine' uydu. nitekim daha önce 'muhafazakârlık' terimine başvurmayan -böyle bir ihtiyaç duymayan islâmcıların, cumhuriyetin 'atakları' karşısında muhafazakâr kimliğe sarılabildiklerini görüyoruz."

    "aynı dönemde anti-komünizm, islâmcı muhafazakârlık (daha doğrusu muhafazakârlık olarak islâmcılık) ile devlet muhafazakârlığının potansiyel ortak paydası olarak belirdi. islâmcılık, modernizme ve laisizme dönük tepkilerini anti-komünizme yansıttı; böylelikle soğuk savaşın anti-komünist teyakkuz bilinci içindeki devlet politikasıyla uyumlu bir zemine oturdu. baskıcı tek parti dönemi ve yoksulluklarla geçen dünya savaşı yıllarının biriktirdiği tepki karşısında devletin büyüyen siyasal ve manevi meşruiyet sıkıntısı, bu ortak paydaya ek bir açılım sağladı. statükocu bir doğrultuda geliştiği müddetçe, muhafazakârlık olarak islâmcılık, devlet muhafazakârlığının simbiyotik ilişki kurabileceği bir oluşumdu. bu vadide, devlet muhafazakârlığıyla islâmcılığı birbirine yaklaştıran ve islâmcılığın muhafazakârlık olarak kurulmasını pekiştiren ideolojik sıva, milliyetçi-muhafazakâr söylem oldu."

    tanıl bora; türk sağının üç hali
  • zurnanın zırt dediği yer. bundan daha aşağısı magma evet magma.
  • türkiye özelinde değerlendirmek gerekirse, ülkenin kanserli dokusudur.
    cehalet bunlarda, fikrisabit bunlarda, hoşgörüsüzlük bunlarda, üstencilik, lider tapımı, yalan, dolan, ikiyüzlülük, inkârcılık ve daha bir sürü olumsuzluk hep bunlarda.

    işte bu kitle var olmaya devam ettikçe ve ülke siyasetine yön verdikçe, türkiye muasır medeniyete (çağdaş uygarlığa) erişemeyecektir. nitekim, son 70 yıldır hep bu zihniyet ülkeyi yönetti, yönetiyor. daha da kötüsü, yıkıcı etkisi gittikçe artıyor bu zihniyetin.

    bu müsibetin azalarak bitmesi için öncelikle eğitim politikaları gözden geçirilmeli, toksik ve yalana dayalı endoktrinasyon unsurları ortadan ve müfredattan kaldırılmalı, çağın gereklerine göre bilgi ve moral desteklerle çocuklar yetiştirilmelidir. böylece iki nesil sonra (yaklaşık 40 yıl) ülkede bir düzelme başlayabilir.
  • atatürk ilkelerini düşünüyorum, neydi...

    (bkz: cumhuriyetçilik)
    (bkz: milliyetçilik)
    (bkz: halkçılık)
    (bkz: lâiklik)***
    (bkz: devletçilik)
    (bkz: inkılâpçılık)

    bakınız milliyetçilik var orada. başlık ise "muhafazakâr milliyetçilik".

    muhafazakâr milliyetçilik denince aklıma muhafazakâr kelimesine son birkaç on yıllardır yapay bir şekilde yüklenip kullanılan anlamındaki din özellikle de islâm vurgusu geliyor. tabii siyasal islâmdan bahsediyorum, kur'an'daki islâm böyle minicik kalıplara tıkılıp kullanılacak bir şey değil.

    bu durumda muhafazakâr milliyetçiliğin tanımı, "millî değerlere "dînî sebeplerle" sahip çıkma anlayışı" oluyor. ya da ben çok fazla iyi niyetli bir insanım, hayatımda pek fazla kötülük görmediğim için anca bu kadar tanımlayabiliyorum. terim olarak ne demek zaten bilmiyorum, kendi anlayışımı yazıyorum şu anda.

    iyi, atatürk ilkeleri dedik yukarıda, "muhafazakâr" vurgusu yok dedik. çünkü orada bir de "lâiklik" var. ama lâiklikten başka devletçilik, halkçılık, inkılâpçılık ve cumhuriyetçilik de var. niye bunları hatırlattım? çünkü bu ilkeler milliyetçilik ilkesinin korunmasını ve sağlıklı şekilde uygulanmasını sağlayan ilkeler, milliyetçiliğin diğer ilkelere etkisi gibi.

    yani, milliyetçiliğin halkın millî varlığını koruyabilmesi için dînî sebeplere ihtiyacı yok. milliyetçilik zaten koruyucu bir ilke, zaten millî olanı koruma anlayışını yansıtan bir anlayış. millî varlığın dinden ötürü korunması gerekmiyor, var olunması yetiyor.

    demek ki neymiş, milliyetçiliğin bizzat kendisi muhafazakârmış, yani muhafızmış, yani korumacıymış. o halde neden özellikle "muhafazakâr" diye sıfatlandırma ihtiyacı duyulmuş? din elden gidiyeah'çı kafalar türediği için. millî kimliğin dini korumayacağına inanan bir kitle var belli ki. acaba hangi din, siyasal islâm mı, emevî islâmı mı yoksa kur'an islâmı mı...

    tabii ki siyasal islâm ve emevî islâmı.

    çünkü kur'an islâmı yok olucu değildir. onun karşısına getirilip konulan bütün bâtıl yorumlar yok olucudur ve bunlara gönül verenler bunların yok olmasından elbette manyakçasına korkarlar.
hesabın var mı? giriş yap