*

  • bulunulan mekana girdiği anda okuyucunun oturuşunu değiştirmesine neden olacak kadar karizmatik bir kahramandır.
  • dostoyevski nin ne çok güzel ne de çok tutulan romanı budala nın, bence diğer romanlarındaki örneklerinden de güzel betimlenmiş, en etkili kadın karakteridir. buhranlı ruh hali, bencilliği, duygularını gizlemesi ve buna bağlı olarak aslında olmadığı birini oynamaya çalışması (maske takmak) bana en çok günümüzde, seksen sonları ve üstü doğumlu (doksanlılar) yeni nesilde gözlemlenen ortak karakteri anımsatmakta ve geleceğe dair tedirgin etmektedir.
  • dokuzuncu nesil çaylak.
  • mışkin, nastasya filipovna'nın portresini gördüğü ilk anda içinden geçirdiği " gerçekten çok güzel kadın" mırıltısına yenik düşer. büyülenmiştir, onu ilk gördüğü anda aşık olmuştur. daha sonraları söyleyeceği "ben bir hiçim ama siz, acı çektiniz ve böylece bir cehennemden temiz çıktınız." sözünden itibaren mışkin kayıptır.
    kundera bunun eşşiz bir ayartma yöntemi olduğunu; "siz çok acı çektiniz", dediğinizde "kadının doğrudan ruhuna seslenmiş, onu okşamış hatta yüceltmiş olursunuz"diyerek belirtir. böylece bir defa ruhuna dokunulan kadın şunu söylemeye hazır hale gelir kundera'ya göre;" henüz bedenime sahip olmadın ama ruhum senindir."
    ama mışkin bundan yararlanamaz.
    mışkin'in her an ortaya çıkması muhtemel sara nöbetiyle, nastasya filipovna'nın (mışkin'e döneceği iyimserliğini de içinde barındıran) aniden ortaya çıkma ihtimali bütün kitaba gerilim yükler. dostoyevski adeta bu ikisinin baskın olduğu çifte bir duygusal izlekle bütün kitaba neredeyse onlarca karakter sokar. her karakter bir şekilde acı çekmiştir. en çok acı çeken iki kadın karaktere aşık olmuştur mışkin. çünkü engellenmiş sevinçler ve mutlukların yarın bırakılmışlığıyla mışkin; başkalarının acı çekmesinin onlar farkında olmasa da, hem kendi vicdanlarında hem de bizzat mışkin'in vicdanında temize çıktığını, belirli bir saflık anında eşitlendiğini hep söylemeye çalışır.
    kitabın hem fiziksel hem manen en fazla acı çeken karakteri ippolit'in her seferinde kefaret ödemeye çağıran çıkışları mışkin'inin alteregosunun çağrısı gibidir.

    nastasya filipovna; rogojin'in bir buçuk, iki parmak kadar derinlikte kalbinden bıçaklayarak öldürüp sonrasında mışkin'i buyur ederek gösterdiği, o geceyi yanyana yatarak sabaha ikisinin de akıllarını kaçırarak kalktıklarında son sözü yine aslında o söylemişti. ölüyken de diriyken de insanın aklını başından alan ölümsüz kadın:

    " (...) nastasya filipovna,
    adın, tehlikeli bir kıvrımdır her dudakta,
    derler ki, karla ölçermişsn yanaklarını,
    rüzgarların yuvasıymış saçların,
    (hercaidir demiyorum onlara)
    ve gözlerin bir dar boğazmış, arabaları
    yuvarlanırmış içine, karmış onları
    sayan ve karlardan alırmışsın
    yanaklarının ölçütünü"
    ` : ingeborg bacmann`
  • gururun bir kadına neler yapabileceğinin ve onu nasıl bir şekle sokacağının somut göstergesidir filipovna.

    feleğin çemberinden geçmiş fakat ruhu prens mişkin saflığında kalamamıştır.
  • aşık olduğum ama bir yandan da köşe bucak kaçma isteğiyle beni sarıp sarmalayan roman karakteri..daha önce yazılmış ama; tam bir kadın bu gerçekten..öyle korkunç, öyle gerçek..sikimsonik beyaz dizi romanlarındaki "sırma saçlı, buğulu bakışlı, üzerindeki çarşafı meme ucuna değerken ürperen elenor hanım" ile alakası yok..senin benim sokakta gördüğümüz ve aşık olduğumuz kadın bu..(sümüklü prenses çakmalarından bahsetmiyorum..altını çiziyorum bak: kadın, yürüyen mıymıygaç değil)..her erkeğin hayatında bir kere görmesi gereken bir figürdür sevgili nastasya..sevmeyi bilene (en azından bilmek isteyene), emek gösterene ödüldür nastasya..armut piş ağzıma düşçülere göre "kaşar,motor,yollu, güzel bile değil lan"dır..
  • sevmeyi bilene ve emek gösterene her zaman aşk ulaşmaz. budala romanında 4 tane adamın nastasya ile ilişkisi vardır; ilk isim general ivolgin'dir; aile babası imajını bozmadan nastasya ile birlikte olur. bunu da iş adamlarının planlı yaşam şekli ile yapar. yani mesela bir ev kiralar, orada birlikte votka içerler, yemek yerler sonra sevişirler.

    ganya, generalin bir nevi sekreteri olarak nastasya'ya talip kişidir; ganya, nastasya'yı sevmemiş olsa da iyi bir statüye gelmek, çevresindekileri memnun etmek, biraz da güzel bir kadınla birlikte olmak için nastasya ile evlenmeyi kabul eder ilk başlarda. ama sonrasına, nastasya'nın onun bunun altına girmiş bir sürtük olduğuna kanaat getirmeye başlayınca nastasya'yı istemez.

    mişkin'den evvel gelen rogojin, sevmeyi bilmese de aşkı için emek gösteren, para harcayan, sonuna kadar gitmekten çekinmeyen bir aşık profilindedir; roman boyunca nastasya ile birlikte yaşarlar; babasından kalan para ile nastasya'yı yanına alır; süslü troykalarla nastasya'yı gezdirir; masraftan kaçınmaz; tıpkı proust'un albertine'e yaptığı gibi nastasya'ya mahpus hayatı yaşatmayı tercih eder.

    ilginç olan gerçekten de aşkı için emek gösteren başka bir aşığın bu sefer sevilmemesi, hatta nefret edilen kişi olmasıdır. nastasya filipovna, rogojin'i sevmez; nastasya'ya göre rogojin gerçek bir aşıktır; fakat sevgilisini güldürmesini, onunla eğlenmesini, kadının ruhunun nasıl okşanılması gerektiğini bilmez; nastasya aranmaz ama bulması gereken şey karşısına çıksa bile ona sokulmaya yanaşmaz.

    mişkin ile karşılaşana kadar da nastasya'nın davranışlarında herhangi bir değişiklik olmaz; mişkin'i gördüğü ilk anda da tepkisi aynıdır; fakat budala'nın takip eden bölümlerinde farkedilir ki mişkin, ne lebedev'e ne ferdışçenko'ya benzer; içi dışı bir masum bir çocuk gibidir; burada muhtemelen, nastasya'nın açığa çıkarmaktan korktuğu hayal kırıklıkları devreye girer; çünkü ister istemez herkes hayatında aynı davranır; ne kadar kötü tecrübelerimiz olsa da kaleyi koruyan askerlerin kale kapısı önünde yığılıp dışarıdaki düşmanın içeriye girip kaleyi ele geçirmesine engel olmak istemesi gibi hepimiz içimize bir kalkan yerleştirir, bütün acılarımızı ve sıkıntılarımızı başkalarının görmesini engellemek adına o kalkanın berisine siper ederiz. işte mişkin bunu farkeder, nastasya'nın onca acıyı saklayıp 30 yaş sonrası türk kadınlarının çoğu gibi hafiften delirmeye başladığını görür ve bunun için acı çeker.

    ama nastasya biraz da vesikalı yarim'deki türkan şoray gibidir; türkan şoray izzet günay'ı kaybedeceğini anlar ilişkisini bitirmeye karar verir; fakat esas olarak türkan şoray'ın elindedir izzet günay; istediğini yaptırabilir ona; ama burada türkan şoray, hareketinin, sevdiği adamın ailesini parçalamasından korktuğu için sevdiği adamın iyiliğini düşünür; nastasya da romanın sonlarına doğru, mişkin'in, sosyete meraklısı, yeditepe üniversitesi'nden çıkmış tikky kızlar gibi sorumsuz davranan aglaya'yı kendisine seçmesine dayanamaz. tıpkı vesikalı yarim gibi mişkin ile ilişkisine her türlü devam edebileceğini bilse de geçmişi ve geçmişindeki karanlık köşeler ileride mutlu olmasına engel olur; kararını değiştirip "al beni götür buradan rogojin" der ve böylelikle hastalığının işaretlerini ortaya koymuş olur.
  • ona olan aşkınızı ancak aglaya ivanovna yepançin unutturabilir.
  • dostoyevski'nin ruhundan kopup kelimelerle can kazanmış bir karakterdir nastasya. güzelliğini aslında o kadar iyi betimlemiştir ki dostoyevski, okuyucu merak eder gerçekten düşüncelerinde oluşturduğu kadar güzel bir kadın mıdır aslında yazarın düşüncelerindeki? kadının kendisi ve etrafındaki diğer erkekler de farkındadır bu etkleyiciliğin, prens mişkin de dahil. prens mişkin'i seçmiştir nastasya'nın içinde yatan prenses, üstelik evleneceklerdir de. ancak bir şey ters gider, kadın prensin gözünde bir başka ışıltı görür, başka bir kadından yansıyan ışıltı. güzelliği kadar gururlu da olan nastasya, ihtirasın ne demek olduğunu bilir ve asla ikinci plan olmayı tercih etmez, etmeyecektir de. prensinin gözünde, içinde ufacık bir 'acaba' kırıntısı hissettiği anda, kendini ölüme atacak ve ihtiraslarını da birlikte götürecekir.
  • başucunda iki aşık adam, günahlarının kefaretini ödüyorlar bütün gece. o da tıpkı gruşenka gibi lilith'in soyundan geliyor sanırım.
hesabın var mı? giriş yap