• -neden ben değil de o?
    -çünkü o beni mutlu ediyor.
    -haklısın ben senin ağzına sıçtım.
    -iyi yaptın, aferin.
  • klasik eski sevgili sorusu...cevabi ise ancak "o iyi kotu her gunumde yanimdaydi, sen hep korkup kactin!" olabilir
  • beklenen cevaplar:

    -çünkü sen beni korkuttun. sana bağlanmaktan korktum. sonra bir gün seni kaybedeceğim diye korktum.
    -çünkü bizimkisi bir garip sevdaydı. imkansız aşk gibiydi. olmazdı, olamazdı.
    -çünkü sen sıradan değilsin. farklısın, derinsin. bana çok geldin sen. kendimi senin yanında küçücük hissediyordum.
    -çünkü ailen beni istemezdi, ben sizin gibi bir aileye layık değildim.
    -çünkü deli gibi seviyordum seni. beş dakika duymasam sesini çıldıracak gibi oluyordum. bir noktadan sonra seni boğmaktan, sana nefes aldırmamaktan korktum.
    .
    .

    eee? ee'si sorma yani böyle bir soru. hayalperest misin nesin! duyamayacaksın işte bunları, sorma. bırak bu da içinde kalıversin.
  • ( kizil sakal ne de güzel anlatmi$, hiç elimi bula$tirmasam daha mi iyiydi acaba? ve hatta biliyorum ki, yazdiktan sonra 'amaaan ne vicikvicikgereksizduygusalbientry olmu$ bu, siliyim gitsin, naifoldugumu görmesin kimsecikler' diyecegim. bana bunlarla gelme, tersim pistir. )

    bu sorunun yanitini bulsa insanoglu rahatlayacak belki. belki ama, garantisi yok. çünkü kabullenir mi o yaniti, sanmam.
    halbuki nedensiz, evet. beni ba$kasina tercih eden, benim tercih ettigim, ba$kasini bana tercih eden.. dönüp bakiyorum, formüle geçilmiyor nedenlerimiz. öyle i$te ya; belki tek bi söz, bi baki$, belki hepsi ya da hiç biri... herkesin rolleri degi$tirerek ya$adigi, deneyimledigi fakat nedenini asla bil-e-medigi.

    - daha önce de yazmi$tim. terk ettigi karisina geri dönen adama sormu$ kadin: peki niye ya$adik bunca aciyi? cevap vermi$ adam: müzik gibi, hiç bir nedeni yok. -

    kendin yapinca bu tercihi iyi ho$ ama sana gelince zor. dü$ünmemek lazim, dü$ünmek duygularla olan sava$imizi kazandiran bir silah olmadi hiç.
  • edith wharton'in 1917 yilinda yazdigi turkce'ye yaz bitince diye cevrilen summer kitabindan bir aydinlanma ani:

    she had given him all she had - but what was it compared to the other gifts life held. she understood now the case of girls like herself to whom this kind of thing happened. they gave all they had, but their all was not enough; it could not buy more than a few moments..

    cevirisi:

    sahip oldugu her seyi vermisti ona ama hayatin ona sundugu armaganlar yaninda kendi verdikleri neydi ki? bu tür seyler yasayan kizlarin durumunu simdi anliyordu. sahip olduklari herseyi verirler ama bunlar yeterli olmazdi: bir kac andan fazlasini satin almaya yetmezdi.
  • cevabı tam olarak şuralarda başlıyor: çünkü soğuk bir kış günü biz seninle kol kola yürürken sokaklarda hiç ummadığım bir an o sokakların birinde onunla karşılaştığımda, ben senin kolundan çıkıp beni senle görmesin diye veya sadece arkadaşız zannetsin diye saklandım.
  • (bkz: 500 days of summer)

    cevap bu filmde gizli, anlamak isteyenlere...
  • bu cümle, en yakın arkadaşınızı kastedilerek kuruluyorsa, çabuk o arkadaşlığın "acil çıkış" düğmesini bulun.
    bulun çünkü en yakın arkadaşlık böyle bir şey değildir.

    ((bir ortama girdiğimizde, ilgi çekici taraf hep o olmuştur. lisede her dönemin en popüler çocuklarıyla hep o çıkmıştır. adı pelin değildir çünkü pelin'deki gibi vicdansız ve sinsi değildir. bir gün bile "neden o beğeniliyor da, ben beğenilmiyorum" dediğimi hatırlamam. çünkü demedim. çünkü o benim en yakın arkadaşımdı. ve kıskançlık aramıza hiç girememişti.
    öss sonuçları açıklandığında benim hedeflediğim okulu kazandığım, onunsa sınava bir sene daha hazırlanması gerçeğiyle karşı karşıyaydık. ama o bir gün bile benim üniversite heycanlarımdan geri kalmak istemedi. ben tercih yaparken, ödül alırken, sonuçlar açıklanırken, hazırlık sınavına girerken, ev taşırken, o hep dinledi. o hep bir parçası oldu. biliyorum, asla kolay olmadı onun için tüm bu anlarımı seyretmek. ama ben ona baktığımda, benimle gurur duyduğunu gördüğümde "evet, bu arkadaşlık çok sağlam" diyebildim.
    birkaç sene sonra, farklı insanları farklı yollardan yakınıma sokup da aramızda "kıskançlık"ın serpildiğini fark edince, yıllar öncesindeki o arkadaşım daha da kıymetlendi. biz birbirimizi asla kıskanmıyorduk. birbirimizle hep gurur duyuyorduk. başımıza gelen iyi ne varsa, daha da fazlasını birbirimize diliyorduk. ve madem arkadaşlığın böyle güzel bir hali mevcut, neden "kıskançlık" denen şeyle kadınlarla kurduğum arkadaşlıklar hep tökezliyordu? olmayınca, olmuyordu bak o kıskançlık.))

    2011 senesinin sonlarına doğru anladığım şu olmuştu: bir gün "yakın" bir arkadaşınız size gelip de "aşık oldum. o da bana aşık!" dediğinde, içinizden sevinemiyorsanız, "neden ben değil de o mutlu" diyorsanız, kendinizi suçlu hissetmeyin. büyük ihtimalle yakın (!) arkadaşınız da aranıza giren kıskançlığın farkında ve bazen o da kıskançlığa kapılıp, kötü düşünebiliyor. başta da dediğim gibi o arkadaşlığın "acil çıkış" düğmesini basın ve çıkışa koşun. çünkü bazen iki insan biraraya geldiğinde, "güzel" dursa bile olmaz. olduramazlar. sevgililikte de, arkadaşlıkta da bu böyle.. o yüzden, bunu kabullenip, zorlamamak ve * bırakmak gerekir.
hesabın var mı? giriş yap