• rodos'da lindos kentinde doğan panaitios, orta dönem stoa felsefesinin kurucusudur. atina'da seleukeialı diogenes'in ve tarsuslu antipatros'un öğrencisi oldu. platon ve aristoteles'in felsefelerini inceledi. uzun yıllar roma'da kaldı ve scipio ile birlikte m.ö. 140 yılında doğu gezisine çıktı. antipatros'dan sonra okulun başına geçti ve yaşamının son yirmi yılını atina'da geçirdi. stoa öğretisinin temel ilkelerine bağlı kalmakla birlikte, eski stoacılığın katı yanlarını yumuşatarak hümanist bir içerik kazandırdı.

    öteki önde gelen stoacılara göre daha az yazdığı sanılan panaitios'a verilen beş incelemeden hiç biri günümüze kadar ulaşmamıştır. etikle ilgili konuları ele aldığı peri tou kathekontos (ödev üzerine) adlı yapıtı cicero'nun de officiis'inin (ödevler üzerine) esin kaynağıdır. öteki yapıtları arasında peri apatheias (duygusuzluk üzerine) ve peri ekpyroseos tou kosmou (dünyanın ateşle son bulması üzerine) sayılabilir. panaitios'un en önemli öğrencisi apameia'lı poseidonios'tur.
  • ünlü romalı komutan, entellektüel insan scipio nun arkadaşı. okul’un roma'da yerleşmesinde etkili olmuştur.
  • on sene kadar önce "okul'un roma'da yerleşmesinde etkili olmuştur" diyerek bir okült biraderlik ya da "hizmet hareketi" tadı yakalamışım, hani sizin bilmediğiniz ama bizim aramızda "okul" diyerek kestirip attığımız dışa kapalı oluşumumuzmuş gibi. okul ile kastettiğim elbette stoa okulu ama ne kadar "stoa" denebilirse, zira bu adam (adı yunancasının translitere haliyle panaitios, latincesiyle panaetius) kendini bir dönem ikamet ve düşünce bağlamında konumlandırdığı roma'da yerleşik stoacılığın geleneksel kabullerinin dışına çıkarak ona yeni bir yön vermiştir. biraz bahsetmek istiyorum.

    panaetius (izin verirseniz yolun geri kalan kısmında latince adıyla devam edeceğim) tarihçi polybius'la birlikte kendi kent-devletlerinden bir şekilde çıkıp dönemin emperyal gücü roma devletinin dümen suyuna girmiş ve ünlü romalı komutan scipio aemilianus'un çevresinde (ki grex scipionis yani "scipio sürüsü/çevresi" olarak da düşünülmüştür) dolanıp roma devletinin siyasî egemenliğinin meşruiyetini kanıtlamaya çalışmıştır. yunan kültürünün etkisiyle stoa felsefesinin yeni yeni filizlendiği roma'da scipio kendisine bir entelektüeller grubu oluşturmuştu. birçok analizciye göre bu resmen, adı konmuş bir toplanma değildir. sadece askerî ve siyasî açıdan merkezî bir yeri bulunan bir devlet adamının farklı entelektüellerle birlikte takılmasına sonradan yapılmış bir yakıştırmadır, muhtemelen etrafında dolanan kişiler "biz scipio'nun çevresine girdik" dememiştir. biz bu çevrede bulunanları sonraki aktarımlarda ama özellikle de cicero'nun de amicitia ile de re publica -devlet üzerine- adlı eserlerinde geçtiği kadarıyla biliyoruz. (bu konuyla ve gerçekten bu gruba adı konmuş bir "çevre" denilip denilemeyeceğiyle ilgili olarak bkz. j. e. g. zetzel, "cicero and the scipionic circle", harvard studies in classical philology, 76, 1972: 173-179) çevrenin romalı seçkin müdavimlerini şöyle sıralayabiliriz:

    laelius (140 consul’ü),
    l. furius (136 consul’ü),
    c. fannius (122 consul’ü),
    q. aelius tubero (118 consul’ü),
    q. mucius scaevola (117 consul’ü),
    rutilius rufus (105 consul’ü),
    spurius mummius,
    l. crassius’un (95 consul’ü) arkadaşı marcus vigellius.

    terentius, pacuvius, lucilius ve accius gibi edebiyatçılar da yine bu çevrenin yunan edebiyatını roma'ya taşıyan temsicilerindendir. ancak çevrenin bir de yunan merkezi vardır, bu merkez scipio’nun yanında dolaşan ve onunla bir doğu seferine katılan panaetius ve polybius'tur.

    panaetius seçkin bir ailede doğmuş, bugün bergama olarak bildiğimiz pergamum ve rodos'ta felsefe eğitimi görmüştü. daha sonra 155'te roma'ya gelen filozof-elçiler grubundaki seleucialı stoacı diogenes'in yolundan gitmiş, onun öğretilerini benimsemiştir. panaetius’un roma’ya ettiği şey scipio çevresi üzerinden yunan kültürünü ama özellikle de felsefe ekollerinden bir tanesini roma’nın bölgesel hakimiyetinin adil meşruiyeti için "hazır" hale getirmiş olmasıdır. cicero'nun de re publica'sının üçüncü kitabındaki adaletin doğal bir kaynağa dayanıp dayanmadığı minvalindeki tartışmanın fikren taraflarından biridir. daha önce şöyle anlatmıştım bloğumda:

    üçüncü kitapta da roma haklı çıkarılır. bu kitap i.ö. ikinci yüzyılın ortasında academia ekolünün başında bulunan filozof carneades'in i.ö. 155 yılında, başka iki ekolün başındaki iki filozofla birlikte roma'ya yaptığı elçilik ziyareti esnasındaki br konuşmasına yanıt gibidir. carneades romalıların önünde iki gün üst üste adaletin devlet için önemini tartışmış, ilk gün adaletin devletin yararına olduğu yönündeki argümanları sıralarken, ikinci gün bu argümanları çürütüp adaletsizliğin devlet için daha yararlı olduğu sonucuna varmıştır. bu roma senatus'unu ama özellikle de seçkin senator'lerden olan, muhafazakar yaşlı ya da bilge cato'yu kızdırmış olmalı ki, senatus'ta carneades ve diğer filozofların derhal roma’dan gönderilmesi kararı alınmıştır. romalıları kızdıranın ne olduğuyla ilgili ifade edilen fikirler genelde bir noktada toplanır, buna göre carneades ikinci günkü konuşmasında roma devletinin yayılmacı siyasetini adaletsizlik olarak yorumlamış olmalıdır. cicero devlet üzerine'nin üçüncü kitabında carneades'in konuşmalarının sırasını tersine çevirir, önce konuşmacılardan (ve muhtemelen carneades'i dinlemiş olan) philus'a carneades'in ikinci günkü konuşmasında geçen argümanları tekrarlatır ve daha sonra bu düşünceyi roma'nın saygın siyaset adamlarından olan laelius'un ağzından -muhtemelen carneades'in birinci günkü konuşmasında yer alan argümanlarla- çürütür. başka deyişle cicero konuşmacısı aracılığıyla roma devletinin yayılmacı siyasetinin adil olduğu düşüncesini savunmuş ve carneades'e karşı devletini aklamış olur.

    laelius'un bu aklayışının panaetius'la ilgisi, bunun her ne kadar diyalog kurgusal olsa da, panaetius tarafından laelius'la birlikte scipio ve çevrenin diğer sakinlerine öğretilmiş olmasıdır. başka deyişle carneades'in hem malına hem mıhına vuran yakıcı akademia retoriğinin yarattığı politik korkuya karşılık panaetius'un şefkati ve insancıllığı öne çıkararak bu iki değeri sergileme imkanını da veren doğal egemenlik hakkını güçlüye yani bizatihi roma'ya veren felsefî gerekçelendirmesi sevimli bulunmuş olmalıdır. "sevimli" burada hafif kaçıyor, muhtemelen politik çıkarcılığın bir gereği olarak roma panaetius'un egemenliği onaylayıcı tavrında aradığı gerekçeleri bulmuştur.

    panaetius ile roma'daki siyasete bakış bağlamında onun yolundan ayrılmayan öğrencisi posidonius'un roma'da sevilen felsefe figürleri olması yukarıda kısaca anlattığım politik çıkarcılığın felsefî gerekçelendirmeleri açısından şaşırtıcı değildir. bir nevi yunandan gelen think tank gibidir panaetius'un stoacılığını benimseyen scipio çevresi, yüzyılların siyasî egemenliğine dışarıdan enjekte edilmiş taze bir kandır. panaetius bu kanı taşıyan ana damarsa da posidonius'tan kalan fragmanlar bize buradaki çıkarıma uygun daha fazla malzeme sağlar.

    örneğin athenaeus (6.263c-d) kaynaklı bir fragmanda birçoklarının zihinlerindeki yetersizlikten ötürü kendilerini yönetemediği söylenir, bu yüzden kendilerini ihtiyaçlarını karşılamak üzere daha akıllı olan insanlara teslim ederler. posidonius'un onayladığı bu tavrın daha önceki örneği mariandynialıların kendilerini heracleotlara bağlamasıdır, ilk topluluk ikincisinin her istediğini yapabileceğini taahüt etmekle birlikte tek koşul öne sürmüştür: heracleotların bölgesi dışında satılmayacaklardır. başka deyişle gönüllü olarak ihtiyaçlarının karşılanması koşuluyla onların kölesi olmuşlardır. bu panaetius-posidonius çizgisinde roma'nın kendisine tabi olan toplumlar üzerindeki egemenliğinin nasıl gerekçelendirildiğini açıkça göstermektedir.

    panaetius-posidonius çizgisinin etkisi scipio'ların ardından da sürmüştür. onların diyaloglarını kurgulayan cicero'nun devlet adamını kutsayan dili (örneğin de re publica'nın başında) esasında devletin esenliği için göze alınan riskler üzerinden bir stoacı erdem güzellemesidir. laelius ve yaşlı cato gibi artık yeni nesiller için birer kahraman olan eski figürlerin örnek teşkil eden hal ve tavırları geleneksel romalı karakter özellikleriyle kaynaşmış stoacı erdemlerin hayata geçmiş örnekleridir. bu örnekler düşmana bile adil davranmayı gerektiren/seçen, en zor zamanda bile yıkılmayan ya da gerekirse devletin esenliği gibi yüce bir ideal için kendi bedeninden vazgeçmeyi bilen bir karakteristiğin sine qua non sergileridir. bu sergiler athenaeus alıntısında başka bir çehreyle geçtiği gibi ya da cicero'nun philippicae söylevlerinin altıncısını bitirirken söylediği gibi diğer soyların köleliğe katlanabileceği ama özgürlüğün roma halkının karakteri olduğu varsayımı üzerine inşa edilir.

    augustus’un şekillendirdiği principatus ve imparatoluk dönemi emperyal zihniyeti de benzer şekilde stoacı siyaset gerekçelendirmesinin etkisi altındadır, diğer soyları koruyup kollama görevi tanrısallaşmış augustus figürünün iç savaşta mağlup ettiği kesimleri affetme süreciyle başlar. yüceliğin kaynağının stoacı erdemler olduğu pek dillendirilmese de ataların geleneğine (mos maiorum) dönüş retoriği üzerinden neredeyse aynı ilkelere varılır ve gerekçelendirme panaetius-posidonius çizgisinden sapmaz.

    sonuç itibariyle panaetius ile öğrencisi posidonius'un stoacılığın kozmolojik ve fiziksel evren okumasının yerini politik ve etik okuma almıştır, diyebiliriz. bu roma'da katı ve gösterişsiz yaşamı öğütleyen geleneksel romalılık idealiyle stoa öğretisini barıştırmak anlamını taşıyordu. bir devlet adamı nasıl olmalı? (örneğin scipio?) tabi ki gösterişsiz, tabi ki erdemleriyle öne çıkan, yeri geldiğinde erdemleri uğrunda yaşamından vazgeçen biri olmalı. peki, o yer neresi? o yer vatanın bireyden daha önemli görüldüğü yerlerden herhangi birisi. bingo. panaetius-posidonius çizgisinin roma devletinin esenliği için stoacılığa verdiği şekil işte bu, etik değerler vatanseverliğin hizmetinde, hatta onun koruması altındadır. her şey vatanseverlik içindir, eskiden zenon ve chrysippus'un apolitik psikolojik çıkarımlara ve elbette kozmolojik tanrı algısına dayanan erdemleri artık devletin odak noktasını oluşturduğu birer koruma kalkanlarıdır. stoacılığın romalılaştığı, romalılığın stoacılaştığı evrede panaetius etkisini etyenmahçupyanist bir tavırla özdeşleştirmek mümkündür, ki etyen abiye bunu iletmişliğim de var, "panaetius mu olmak var kaderinde, yoksa carneades mi" diye. tercih meselesi tabi ki.
  • orta stoacılık olarak bilinen dönemin önemli stoacı filozofu.
    "rodoslu panaitios yaklaşık iö 185 yılında doğar. roma’ya yerleşmiş ve stoa okulun başına geçmiştir. panaitios erken dönem stoacıların bazı görüşlerine katılmaz. özellikle evrensel dönüş kuramını onaylamaz. bu kurama göre evren sürekli bir yıkım-yeniden kuruluş döngüsü içerindedir. evren adeta büyük bir yangına maruz kalacak ve küllerinden yeniden kurulacaktır. bu yüzden aynı insanlar yeniden yaşayacaklardır. ona göre ruh bedenle birlikte yok olur. stoacı fizik anlayışından uzaklaşmış ve platon ile aristoteles’in görüşleri ile biz uzlaşıma gitmiştir. ilk dönem stoacılar erdemli ve erdemli olmayan diye keskin ayrıma giderken panaitios erdeme benzeyen şeylerin varlığını kabul eder. scipio africanus u etkilediği bilinir. "
    alıntı
  • yaklaşık olarak m.ö. 185/180-110/109 yılları arasında yaşayan ve orta stoacılığın kurucusu olarak anılan rodos doğumlu filozof. nikagoras’un oğlu olan panaitios, rodos’un köklü ailelerinden birine mensuptu. babası ve büyükbabası gibi yaşamı boyunca çeşitli görevler üstlendi; henüz memleketindeyken (m.ö. 155) poseidonios hippios’un rahibi olarak seçildi ve 150 yılında lysiades’in yönetimi altındaki atina’ya gitti. muhtemelen 168 yılında mallos’lu krates’in derslerine katılan panaitios, stoacılıkla atina’da tanıştı ve babilli diogenes’in idaresi altındayken okula katılıp tarsuslu antipatros’un öğrencisi oldu. antipatros’un ölümünün ardından okulun başına geçen panaitios tarihçi polybios ile birlikte meşhur romalı scipio africanus’un öğretmenliğini yaptı. “scipio çevresi” olarak bilinen ünlü romalılar arasında sayılan filozofun en bilinen öğrencileri laelius, quintis tubero, gaius fannius, apollodoros, publius rutilius rufus ve kendisinden sonra okulun başına geçen poseidonios’tur. panaitios’un hiçbir eseri günümüze ulaşmamıştır ama tanıklıklarda öngörü üzerine, yükümlülükler üzerine, hoş duygulanımlar üzerine, felsefe okulları üzerine ve sokrates üzerine başlıklı kitapları yazdığı söylenmektedir.
hesabın var mı? giriş yap