• halen ve halen kimdir nedir yapinca caylak gorunen bir sibernetik insan..
    aklina esenin bodoslama daldigi sozlukte kendisinin halen "caylak" gorunmesi oksimoron gibi geliyor insana..
    bekleyenleri var ..
  • caylakliktan kurtulali cok olmus yazar, seker sey. kendisinden once nami sozluge intikal etmisti hafizam beni yaniltmiyorsa.

    (bkz: fuck the pain away soyleyen peaches dinleyicisi)
  • pauline gizli çekmeceleri olan bir eserdir. dumas onları aşmak için 17. yy'dan beri rağbetteki tür olan gömülü roman tekniğinden faydalanır.

    kitabın önsözünden:

    alexandre dumas'ın paimpoeuf'te kaldığı bir handa "çok üzgün bir genç kadın" ile göz göze geldiği rivayet edilir. kadın, dumas'ın dikkatini çektiği için dumas bir yolunu bularak kadınla temasa geçer. evli olan bu genç kadın, yurdundan ayrılıyor olduğu için mutsuzdur. daha sonra ayrılık vakti gelir ve kadın, dumas'a "adımı unutmazsınız değil mi, mösyö?" der.

    dumas kadına yanıt verir: "yazacağım kitapları takip edin madam. size söz veriyorum, ilk romanlarımdan kendi adınızı bulacaksınız". işte bu kitap, alexandre dumas'ın handa tanıdığı gizemli bir kadına ithaf ettiği romanıdır. dumas sözünü tutar ve ortaya bu roman çıkar.

    şimdi sözü biz devralalım.

    bu yazılanlara şaşırdık mı? hem de hiç... alexandre dumas hakkında önceleri yazdığım şeyleri okuyanlar sebebini anlayacaktır.

    pauline'i kara roman olarak da okusak, macera romanı olarak da okusak, bir çok roman geleneğini içinde bulundurur. öncelikle gotik roman mirasına sahiptir. olaylar 1834 yılında başlar. yine bir alexandre dumas klasiği olarak zindanlar, haksız yere hapse konmuş kişiler, zehirler, kahramanın hayatını kurtaran olağanüstü yardımlar...

    "onda aynı kayıtsız ifadeyi, beni öylesine etileyen o delici, sabit bakışlar ve üstelik elleriyle ayakları gibi, bir erkeğe değil de kadına aitmiş gibi duran yumuşak bir ses buldum; gelgelelim, o canlandıkça sesi de ilk başta çıkardığı seslerle uyumsuz görünen bir güç kazanıyordu...vahşi diyarlardaki renkli hayatı medeni ülkelerin durağan varlığıyla çatışmış ve üstün gelmişti; kont kendini hindistan'ın gür bitki örtüsünün ve maldivler'in muhteşem manzaralarının ortasında buldu. bize bengal körfezi'ne yolculuklarını, malay korsanlarla çatışmalarını anlattı; her anı ruha ya da kalbe yeni bir duygu veren bu hareketli hayatın parlak boyasına bıraktı kendini; insanın özgürlüğü ya da gücü dahilinde, köle mi kral mı olmak istediğine bağlı olarak, hevesinden başka bağı, ufuktan başka sınırı olmadığı ve yeryüzünde boğulurken, bir kartalın kanatlarını açtığı gibi gemilerinin yelkenlerini açacağı ve okyanustan yalnızlık ve enginlik isteyeceği bu ilkel varoluşun koca koca evrelerini gözlerimizin önüne serdi..."

    burada kont için yapılan betimleme bizim daha sonra monte kristo kontu'nda da benzerini göreceğimiz türden betimlemelerdir. şu oldukça açıktır ki, alexandre dumas kont karakterleri üzerinden mükemmeliyet ve kusursuzluğu yaratmaya çalışmış gibidir.

    burada hikayede geçen kont horace de beuzeval ile monte kristo kontu arasındaki benzerlikler açıkça görülebiliyor. kont horace de beuzeval de tıpkı monte kristo kontu gibi, bir kriz anında ortaya çıkarak hikayeye dahil olur. her ikisi de tuhaf, zeki, cesur, cömert, ihtiraslı, çekici, gizemli, bilgili, yetenekli, silahşor, denizci bir karakterlerdir.

    "ben her şeyi okudum, felsefe, hukuk ve tıp; yeryüzünün derinliklerine indim, bulutların üstünde süzülsün diye ruhumu kartalın kanatlarına bağladım; bu uzun okul dönemi nereye varmamı sağladı? şüpheye ve cesaret kırıklığına. artık ne bir yanılsamam, ne bir tedirginliğim var, ne tanrı'dan korkuyorum ne şeytan'dan; ama bu avantajları hayatın tüm keyifleri pahasına edindim."

    bakın, dikkat ederseniz bu söylemler ile monte kristo kontu'nun söylemleri arasında çok ciddi benzerlikler vardır.

    kont horace de beuzeval, sainte-hermine şövalyesi, monte kristo kontu... hepsi aynı ideal üzerinde, aynı mükemmeliyet ekseninde insa edilmiş ve neredeyse insan üstü meziyetlere sahip tiplerdir. bununla birlikte; alexandre dumas romancılığında hapishanelerin de yeri ayrıdır. okuyanlar hatırlayacaktır; siyah lale ile demir maskeli adam da bunu işler. dumas, karakterlerini bir süreliğine her şeyden yoksun kılarak onları doğu usulü bir çeşit arınmaya tabii tutar ve bu izolasyonun bir "yan etkisi" olarak onları hiçbir zaman olmadıkları kadar güçlü, bilgili ve tehlikeli yapar. o ilginç bir şekilde, karakterlerini parmaklıklar arasında terbiye eden ve sinizmi bolca kullanan bir yazardır. zaten onun karakterlerindeki bu dönüşüm, joseph campbell'ın kahramanın sonsuz yolculuğu isimli eserinde anlatılanlara güzel bir örnektir.

    dumas'ın romanlarında hız ve devinim vardır. zenginlik, güç, seyahat ve pasaport vazgeçilmez unsurlardır. karakter döneminin ulaşılabilir bütün lükslerine ve imkanlarına sahiptir. mekan hızlı değişir. duyguların yüceltilmesi, aristokrasi, asilzadelik, miras yoluyla elde edilmiş hatırı sayılır gelirler, iyi eğitimli baş kişiler boldur. şövalye ruhlu erkekler, iyi eğitimli, cesur ancak kırılgan kadınlar... bakın bu saydığım unsurları alıp seneyi 1834 yerine günümüz yapınca karşımıza batman gibi bir karakter çıkıyor.

    şahsı kanaatim, alexandre dumas'ın kahramanları ile günümüzün batman karakteri arasında bir benzerlik olduğu yönünde. demem o ki; bruce wayne her ne kadar özel güçleri olan bir adam olmasa da, paranın verdiği güç ile olağanüstü işlere imza atabilen bir kişiliktir. bu söylemi bir adım daha ileri taşırsak, dumas'ın henüz süper kahramanlar piyasada yokken bir çeşit süper kahraman tiplemesi yaratmaya çalıştığını düşünüyorum. zaten bu düşünce aklıma ilk defa gelince oturup bir araştırma yaptım bunun daha önce konuşulduğunu ve başkaları tarafından da iddia edildiğini görmüş oldum.

    monte cristo kontu'nda dumas, ihanete uğramış kahramanına yalnızca babasının son yıllarının kaderini değil, aynı zamanda karanlık bir tür zaferin kurgusal bir tadını da verecekti. romanın kahramanında, batman çizgi romanlarından tutun da the bourne identity'ye kadar her modern gerilimin öncülünü görebilirsiniz. ondokuzuncu yüzyılın başka hiçbir macera romanı onun yankısını taşımaz. zindandan kaçtıktan ve monte cristo hazinesini ele geçirdikten sonra dantes, adanın mağaralarında lüks bir yer altı sığınağı inşa eder. her ne kadar aklını esas olarak düşmanlarını yenmek için kullansa da, kanunları ve diğer kurumları insanüstü iradesine göre esneterek, tüm dövüş tarzlarının ustası olur. dünyanın şiddetli ve yozlaşmış olduğunu bilen kont, şiddet ve yolsuzluğun ustası olur - tüm amacı en zayıf ve en mağdur olan insanlara yardım etmektir."

    onun romanlarını bir arada ele alınca karşımıza çıkan şiar bu gibi görünüyor. bizde bu konu hakkında pek bir şey yazılmamış ancak isteyen ilgili anahtar kelimeleri girerek google üzerinden alexandre dumas'ın kimi eleştirmenlerce ilk süper kahraman yaratıcılarından biri olarak kabul edildiği yazılara ulaşabilir.

    daha fazla alexandre dumas için:

    alexandre dumas - monte kristo kontu
    alexandre dumas ve auguste maquet üzerine
    alexnadre dumas hakkında küçük bir not
hesabın var mı? giriş yap