• bugünkü yalvac ilcesi yakinindaki antik kent. pisidia bölgesi sinirlari icerisindedir. ba$ka antiochia'larla kari$tirmamak lazim gelir.
  • turizm çeşitlendirme çalışmalarında keşfedilen (biraz gec oldu ama olsun) inanc turizmi merkezlerinden biri. hatta en önemlilerinden biri. buranın ilginç bir özelliği de üst yapısının günümüze kadar korunarak geldiği bir mekanda,kaçak kazı esnasında açılmış köstebek yuvalarını yakından görebilmeniz...
  • gördüğü ilgiden kat be kat fazlasını hak eden antik kent. hakkında şöyle bir haber var;
    http://www.bomba32.com/…/sok-olacaksiniz!/9147.html
  • içerisinde iki adet kilise, antik tiyatro ve tapınak bulunduran antik kent. eski kayalar üzerindeki elindeki üzüm salkımı bulunan eros figürü görülmeye değer.
  • hippodamos'un ızgara planına uygun olarak tasarlanmış geniş ve güzel caddeleri, propylon'u, hamamı, büyük bazilikası, çeşmesi (nympheum), 5-7 metrelik su kemerleri, augustus tapınağı ile muhteşem bir kent.

    bilhassa augustus tapınağı'nın mutlaka görülmesi gerekiyor. gerçi hemen hiçbir şey kalmamış ama sadece belli başlı ipuçları bile görkemini tahayyül etmeye ve sizi etkilemeye yetiyor. imparator augustus'un ölümünden sonra ona ithafen inşa edilen tapınak, kentin en yüksek yerindeki kutsal alan içerisinde ve temeli doğal bir kayanın kesilmesi ile 2,5 m yüksekliğindeki bir podiumun üzerine oluşturulmuş. tapınağın arkasında ise yarım daire şeklinde doğal kayaya oyularak meydana getirilmiş iki katlı bir galeri bulunmakta. alt katta dor, üst katta ise ion düzeninde sütunlar kullanılmış.

    hamam olduğu sanılan ve yapısı itibariyle diğer antik kentlerdeki hamamlardan farklılaşan yapı ise halihazırda kazılmakta olduğundan ne yazık ki içine girilip gezilmesine izin verilmiyor. saint paul kilisesi ya da büyük bazilika adı verilen bu yapı, milattan sonra 4.yüzyıla tarihlenen anadolu'daki en eski anıtsal kiliselerden biri. esasında bir sinagog. erken hristiyan misyonerlerinden en ünlüsü ve de etkilisi olan aziz paulus'un ms. 44-62 yılları arasında antiokheia'ya üç kez gelerek vaaz verdiği ve hristiyanlığı duyurduğu bu sinagog, şimdiki kilisenin temellerinin altında bulunmakta. aslında st. paul'un ilk vaazını burada verdiği ve hristiyanlığın dünyaya yalvaç'tan yayıldığı düşünülürse bu antik kentin hayli önemli olduğu anlaşılır.

    200 metrelik kısmı ayakta kalan ve ms. 1. yüzyıla tarihlenen su kemerleri antik kentin sınırları dışında. görebilmek için kentin dışına çıkıp 2 km kadar yürümek gerekiyor. şehir gelişip büyüdükçe mevcut su yetmeyince kentin dışından 10 km uzunluktaki su sistemiyle su tedarik edilmiş. bu su sistemi, roma'nın planlı şehircilik hayatının ve hendese bilgisinin mükemmel bir örneği. aradaki kot farkını mesafeye oranlayıp % 2,6'lık ortalama eğimin yaratacağı basıncı hesap edip aşamalı olarak yavaşlatılan bir su akış basıncı, sistemin sonundaki genişliği 2,5 metreyi bulan su kemerlerinden oluşan sifon bölümüne gelindiğinde % 0,2'lik bir eğimle kontrol altına alınmış. matematik bilmeden roma, roma olamazdı elbette.
  • ısparta’nın yalvaç ilçesindeki pisidia antiokheia antik kenti, 3 tarafı surlarla bir tarafı da derenin oluşturduğu vadiyle çevrili pisidia antiokheia antik kenti, pisidya ve frigya arasında karakol konumunda stratejik öneme sahipmiş.

    pisidia antiokheia antik kenti’nde çalışmalar devam ediyor. çalışmalar sırasında çıkarılan yapı parçaları henüz üst üste konmamış ve alanda dağınık bir şekilde duruyor. bu sebeple bu antik kenti ziyaret ederken diğer antik kentlerdeki gibi büyük yapılar görmeyi beklemeyin. ancak istiflenmiş sütun ve kemer yapılarının üzerindeki desen ve motifler daha önceki antik kent gezilerimizde görmediğimiz türden.

    pisidia antiokheia antik kenti ile ilgili daha çok bilgi ve fotoğraflar için:
    pisidia antiokheia antik kenti
  • 1924 yılında ramsay ve robinson'un yaptığı kazılarla ortaya çıkarılan augustus tapınağı, tiberius meydanı, propylon ve men tapınağı gibi antik yapılara ait mimari parçaların büyük bir bölümünün yalvaçlılar ve civar köydekiler tarafından inşaat malzemesi olarak kullanıldığı ve bu şekilde anadolu irfanı(!) ile 2000 yıl gecikmeli de olsa tanıştırılmış ısparta ilimizin yalvaç ilçesinde bulunan antik kent.
  • ısparta'da yer almasına rağmen konya'nın akşehir ilçesine daha yakın olan ücra anadolu kasabası yalvaç'ın koreli turistler tarafından ziyaret edilmesine vesile antik kent. dağınık bir bölge ama ulaşımı ve gezmesi epey rahat.

    aziz paulus'un hristiyanlığı yaymak üzere uğradığı duraklardan biri st paul kilisesi'ni de içinde barındırması sebebiyle ortodoksların önemli hac merkezlerinden biri. romalıların frigya'ya erişmesine olanak vermiş yol burası, zaman içinde yönetimi bergama krallığına bırakılmış ve bizans döneminde de korunmuş.

    birinci dünya savaşı sonrasında amerikalıların yaptığı kazılarla ortaya çıkan kalıntılar tiyatro, hamam, kilise, tapınak ve su kemerlerinden oluşuyor. tarihçesi ve önemine bakınca hak ettiği değeri görmediği kesin, zira 1960'lara kadar bölgede başka bir çalışma yapılmamış. 2018'de de belirli bölümlerde inceleme ve kazı çalışmaları olmuş.

    kışın almancı yerleşimcilerinin bile unuttuğu bu bölgede turistleri/hacıları görebilmek, şehir merkezine yürüme mesafesinde bir antik kente sahip olmak biraz daha emek isterdi sanırım.
    görsel

    çocukluğumdan beri yolumuz bu civara düştüğü her yaz, beni antik kente götürün diye sızlansam da ebeveynlerim pek oralı olmamıştı. ben de ancak babamın kaybı, bazı prosedürler nedeniyle beni yalvaç'a gitmeye zorlayınca gezme şansı buldum. evet kimsenin özel olarak yolunu düşüreceği bir yer değil fakat yol düşünce de gezmek için eğlenceli bir yer, hem antik kent hem de beldenin kendisi. o yüzden ikisinden de biraz bahsedeyim.

    ben sabah saat tam 8:30'da belediyeden herkese hayırlı işler bol kazançlar dileyen anonsu (bkz: #71347121) takip ederek önce anlatan meydan'a ulaştım (bkz: yalvaç), sonra haftalardır kimsenin ziyaret etmediği söylenen yalvaç müzesi'ni bulup pisidia buluntularını, heykelleri ve aziz paulus'un hac rotasını inceledim. görsel
    görsel

    ardından, önerileri dinleyip yollarda in cin top oynuyordur diye taksiyle antik kentin yolunu tuttum. kapıda gişe görevlisi, kafe çalışanları, güvenlik abi ve içinde hediyelik eşya bulunmayan hediyelik eşya dükkanı satıcısı hep bir ağızdan “buyrun nereye bakmıştınız” diyince çok erken geldiğimi fark etsem de yapacak daha iyi bir şeyim yoktu.

    hafif eğimli biraz da kayalık bir arazi, batı kapısını geçince ilk durak antik tiyatro, köpekler uluyor ve tam antik tiyatro yolunda durduruyorlar beni. mecburi istikamet hamam ve kilise yönü oluyor, içeride yalnızım sanırken karşıdan koreli bir kafile geliyor, selamlaşıyoruz, anlıyorum ki müzeyi ziyaret etmek için erken bir saat değil, koreli olmayan yalnız turistler burada köpekler ve insanlar tarafından garipseniyor. ben aheste aheste gezerken arkamdan iki ayrı koreli kafile daha geliyor çünkü. takılıyorum peşlerine, şehrin kuzeyindeki su kemerlerine kadar yürüyoruz beraber. kilisede düzenledikleri ayinlerine de denk geliyor, hacıları izleyip dönüşe geçiyorum. koreliler su kemerleri ve kilise hariç pek bir yere bakmadıkları için sabah köpeklerin engellediği rotaları da bu esnada yürüyorum. antik tiyatroya giden yol çok efsunlu ama tiyatronun kendisi bakarak fikir edinebileceğim kadar yapı içermiyor. aslı neredeyse aspendos tiyatrosu kadar büyük olsa da sonraları bazı bölümleri başka yapılarda kullanılmak üzere bozulup taşınmış.

    tekrar batı kapısı'na vardıktan sonra, 8-10 dk.lık bir yürüyüş mesafesi ile şehir merkezine varılabiliyor. yol üstünde `her şeye rağmen yaşama sevinci parkı görsel
    gülümsetiyor. çocukluğu burada geçmiş annemin tavsiyesini de eklemezsem olmaz, köşebaşı fırınlarının birinden haşhaşlı hamursuz * ve ıspanaklı pide almadan dönmeyin.
hesabın var mı? giriş yap