68 entry daha
  • aslında suçun değil kimlik arayışının psikolojik etkenlerini (forer etkisi) ve motivasyonunu mükemmel bir şekilde irdeleyen roman. kanımca gelmiş geçmiş tüm egzistansiyalist eserler arasında felsefe terimleri kullanmadan, var oluş sıkıntısını ve anlamsızlık karşısındaki hayal kırıklığını bu kadar iyi romanlaştırıp ve mükemmel bir kurguyla birleştiren başka bir eser daha yoktur.

    eğer kitapta bir suç ve ceza kavramından bahsedilecekse; dostoyevski' ye göre suç kendi var oluşunun amacını ve 'kalibre'sini bilmemektir. bunun cezası ise kendi içsel yolculuğunda uğranan hayal kırıklığı ve -senin- önemsizliğinin gerçekliğinin yüzüne tokat gibi inmesidir. öldürmeyi suç olarak kabul etsek bile -ki tartışılır- raskolnikov; napolyon, muhammed gibi 'büyüklerin' büyüklüklerine çektiği paralelin öldürmekten ibaret olmasını eleştirebiliriz. ancak bu yapılan bence ufak bir noktaya takılıp resmin tamamını kaçırmak olacaktır zira raskolnikov' un yaptığı öldürmekten ziyade bir sınav, arayıştır. burada asıl önemli olan budur ve raskolnikov' un temelde herhangi bir yanlışı yoktur.

    ahlak ve toplum değerleri değişkendir ve kendi içsel yolculuğun için mümkün olduğu kadar bunların dışına çıkabilme gücünü kendinde bulabilmesin. bu güç ve arayış da beraberinde toplumdan ayrıksı olmayı getirir. dostoyevski bunun referansını roskolnikov- raskolnik kelime oyunuyla mükemmel bir şekilde vermiştir. ayrıca bu arayışın ve anlamlandırma çabasının en önemli engellerinden birisi de din mefhumudur. çünkü din teslimiyettir, dogmatiktir. o yüzden raskolnikov’ un ateist olması da bu arayış savını güçlendiren ve dostoyevski’ nin ustalığını gösterdiği bir başka detaydır.

    aslında dostoyevski bu romanda raskolnikov karakterini yaratarak büyük insan, küçük insan (napolyon olmak, olamamak) sınıflandırmasına bir parantez açmış olur. bu parantez ise bir başka insan çeşidi olarak arayış içinde olanlardır, raskolnikovlardır. başarısız olsunlar, olmasınlar toplumdan farklı bir yerde durmakta ve 'sözde' suçun cezasını da kendi içlerinde yaşarlar.

    son olarak romanın iyimser bir sonla bittiğini düşünmüyorum.
    yaşamını anlamlandırma çabasının sonucu tam bir hayal kırıklığı olmasına rağmen –ayrıca ateist olmasına rağmen- raskolnikov bundan sonra da hayatta kalmayı başarır. oysa svidrigaylov karakteri ironik biçimde dunya’ ya aşık olup -çok yaygın bir toplumsal davranış olan- hayatın anlamını buna yüklemesi sonucu hayal kırıklığına uğrar ve hayatını bağladığı 'bu' pamuk ipliğini koparıp intihar eder. buradan romanın sonuna şöyle bir referans açmak gerekirse; tam da bu yüzden romanın sonunda raskolnikov’ un aşık olması mutlu son değil bilakis karamsar bir bakış açısıdır. arayışın sonu, übermensch’ in gerilemesidir. ayrıca sonya-raskolnikov ilişkisinde ortak nokta olan -raskolnikov malum, sonya’ nın mesleği yüzünden- toplum dışı olma durumu meşruluk kazanır ve ikisi de sıradan birer sakin olurlar. koğuşundaki mahkumlar da raskolnikov’ u sevmeye(!) başlarlar.
224 entry daha
hesabın var mı? giriş yap