• (bkz: high fidelity)
  • radiohead'in hail to the thief albumunun liner notes kisminda tesekkur ettigi adam. the rob gordon mu bilemicem, ama oyle olduguna inanmak istiyorum.

    (bkz: high fidelity)
  • gönlümdeki top 5 roman kahramanı arasında sağlam yeri olan süper insan.
    müziğin insan hayatındaki önemini vurgulayan, dinlediğimiz şarkıların bir şekilde hayatımıza yön verdiğini, bütün plaklarını otobiyografik olarak sıraya koymasıyla kanıtlamıştır;
    dick: reorganizing your records.
    rob: reorganizing my records. yeah.
    dick: um, what is this, uh, chronological?
    rob: no.
    dick: not alphabetical.
    rob: nope.
    dick: what?
    rob: autobiographical.
    dick ve tathar: no fucking way.
    rob: yep.
    rob: i can tell you how i got from deep purple to howling wolf in just 25 moves.
    dick ve tathar: oh my god!
  • gelmiş geçmiş en iyi top 5 evlenme tekliflerinden birisini yapmıştır.
    rob sert geçen bir iç hesaplaşmadan sonra laura ile konuşmaya karar verir ve buluşurlar;

    laura: well, um, are you gonna talk to me, or shall i get my paper out?
    rob: no, no, i'm gonna talk to you.
    laura: great. what are you gonna talk to me about?
    rob: um, i'm gonna talk to you about whether or not...
    ...you want to get married to me.
    laura: hahahahahaha
    rob: i'm serious.
    laura: yes, i know.
    rob: well, thanks a fucking bunch.
    laura: i'm sorry, but two days ago you were making tapes...
    for that girl from the reader.
    rob: yeah
    laura: well, forgive me if i don't think of you as the world's safest bet.
    rob: would you marry me if i was? (işte can alıcı nokta burası, birbirimizle güvenilir olduğumuz için evleniyoruz)
    laura: what brought all this on?
    rob: i don't know.
    i'm just sick of thinking about it all the time.
    laura: about what?
    rob: this stuff. love and settling down and marriage, you know? i want to think about something else. i changed my mind.
    laura: that's the most romantic thing. i've ever heard. i do. i will.
    rob: just shut up, please. i'm trying to explain, okay? that other girl, or other women, whatever...
    i mean, i was thinking that they're just fantasies. (işte adamım buradan sonra hayatın gerçeğini kavrayışını anlatıyor) you know? and they always seem really great... because there's never any problems. and if there are, they're cute problems like... you know, we bought each other the same christmas present... or she wants to go see a movie that i've already seen, you know? and then i come home, and you and i have real problems... and you don't even want to see the movie i want to see, period. there's no lingerie and...
    laura: i have lingerie.
    rob: yes, you do. you have great lingerie, but you also have the cotton underwear... that's been washed a thousand times, and it's hanging on the thing and... and they have it too. it's just i don't have to see it because it's not in the fantasy. do you understand? i'm tired of the fantasy... (pamuklu iç çamaşrına hayır) because it doesn't really exist. and there are never really any surprises, and it never really...
    laura: delivers?
    rob: delivers? right and i'm tired of it and i'm tired of everything else, for that matter.
    but i don't ever seem to get tired of you. so...
    laura: i think i know what you mean. but were you really expecting me to say yes?
    rob: i don't know. i didn't think about it really. i thought asking was the important part.
    laura: well, you've asked. thank you.
    evet bazen cevaptan daha önemli olan sormaktır...
  • okurken ya da izlerken yaptıkları ve söyledikleriyle "ahah bu benim lan valla" tepkilerine sebep olan karakterdir. erkek olmanın ve öyle davranmanın evrensel alanda da değişmediğinin kanıtı olan kişidir.
    (bkz: hastasıyım)
  • nick hornby'nin ayni adli romanindan uyarlanan high fidelity adli filmin esas oglanidir. john cusack hayat vermistir kendisine.
    surekli kameraya donup seyirciyle konusmak genelde seyirciyi anlatilanlarin gercek olmadigi dusuncesini vermesine ragmen, bu karakterde nedense bana tam tersi olmus ve daha bi ilgi cezbettirmistir olaylara.
    muzik dukkani sahibi olmasindan oturu, hayatindaki olaylari ve insanlari genelde "top 5"'ler yaparak degerlendirir.
    "did i listen to pop music because i was miserable? or was i miserable because i listened to pop music?" diyerek de degisik bir yaklasimda bulunmustur pop muzige.
  • "dünyanın en zeki adamı değilim, ama en aptalı da değilim" diyerek kendini dünya üzerinde tam orta noktaya koyabilen adam. bildiğin erkek. ne eksik ne fazla.
  • most memorable split-ups (chronological order)
    alison ashworth
    penny hardwick
    jackie allen
    charlie nicholson
    sarah kendrew

    [edit]rob's top 5 subtitled films (p. 28)
    betty blue
    subway
    tie me up! tie me down!
    the vanishing
    diva

    [edit]rob's top five films (p. 28)
    the godfather
    the godfather part ii
    taxi driver
    goodfellas
    reservoir dogs
  • ben bu adam olmakla gurur duyardım. bu adam gibi gözükmekle. plaklar almak, top 5 listeler yapmak, en iyi arkadaşımla saatlerce müziklere göndermeler yaparak yaşamaktan ciddi keyif alırdım. benim gibi olmayanları bu adamın dükkanına giren popüler tipleri aşağıladığı gibi aşağılardım. hayatta güzel bir şey varsa o da mükemmel bir bilgiydi çünkü. kimsenin bilmediği ya da az bildiği şeyleri öğrenmemin cazibesi ile büyümüştük. akmar vardı ulan bir kere. metal dinlerdik. radiohead kid a'yı yaptığında dumur olmuştuk, nirvana'dan sonra başımıza gelen en iyi şeydi. üç kişi falan vardı heralde bizim için hayatta o zamanlar. sonra rob geldi. rob nasıl bir ilişki yaşıyorsa biz de öyle olmalıydık.

    şimdi ilişkilerimi bakıyorum da, epey salakmışım. otuz yaşında gelen bir farkındalık ile mi oldu böyle bilmiyorum ama, yaşadıklarım artık çok acayip geliyor. terk edilmek, terk etmek, ben böyleyim diyerek gitmek, birilerinin üzerinde uyguladığı baskı ile saçmalamak falan nasıl ağır geliyor.

    rob'un yaşadıklarına bakınca "i'm too tired not to be with you" diyen bir kadına koşa koşa gitmek "-hep sevgililerin evine taşınıyorsun sonra onları kaçırıyorsun" diyen bir anne, karmakarışık plaklar, düzensiz hayat, borç harç falan derken kendi hayatının da böyle gideceğini anlıyorsun. sonunda toparlarsın dersin. ama ilişkiler artık daha karmaşık. kadınlar daha ince, erkekler daha bakımlı. sonra sosyal medya diye birşey var. tam bir mutsuzluk kaynağı. eskiden bir kitap aldığında okurdun, müzik dinlemek için önemli bir çaba sarfederdin. şimdiki gibi duvarlarımızda sırf cool dursun diye like verdiğimiz boş görüntülerden ibaret değildi. işte bu filmin ve bu adamın en güzel yanı tam olarak yapıldığı tarihe uygun düşmesiydi. bu adam şimdi olsa bu film şimdi olsa bir boka benzemez. işte bu adam bitti gitti biz sik gibi aynı kaldık. on sekizde ne yaptıysak aynısını yirmi sekizde de yapmışım ben. bu adamın gerçekliği çok özeldi ve biz onu alınca adam oluruz diye düşündük belki de.

    ben sanırım artık bu çağa ve düşüncelere ayak uyduramadığım biri olmaktan korku duymuyorum, onu geçtim, artık kabullendim. sadece benim gibi olan insanların varlığını her geçen gün giderek azalmasını görmek beni üzüyor. tutunduğum insanlara "beni bir tek sen anladın sen de yanlış anladın." demekten bıktım. birine seni seviyorum demenin kolaylaştığı bir dönemdeyiz, sakatlıklar bile artık on gün futbolda. herşey çok hızlı değişiyor. ama bizim gibi adamlar aynı kalıyor. gün geçtikçe siliniyor. biz kalıplarda kaldık, cuma gecesi yapılan şeyleri cuma, pazar banyolarını pazar yaptık.

    ve de en önemlisi, kimden ne istediğimizi bildik. bilmenin verdiği yanlış anlaşılma sonucunda dağın birinde aynı sikkolukları yaşamış dostunla kamp yaparak günlerimizi geçirir olduk.
    teşekkürler rob gordon. hayatımı siktiğin için teşekkürler. ha napalım?
    ben yine sana vurgunumişte

    -spoiler-

    "şimdi insanları o şekilde öpmek istediğimde (dudaklar, diller falan), bu başka şeyleri de istediğim için oluyor: seks, cuma geceleri sinemaya gitmek, dostluk ve muhabbet, birileriyle kaynaşmış aile ve arkadaşlık bağlantıları, hastalandığımda yatağıma getirilen boğaz pastilleri, plaklarım ve cd'lerim için yeni bir çift kulaklık, belki jack adında küçük bir oğlan ve holly ya da maisie adında küçük bir kız, henüz karar vermedim. ama bunların hiçbirini alison ashworth'den istemedim. çocuk istemedim çünkü biz kendimiz çocuktuk, sinemada geçirilen cuma geceleri istemedim çünkü sinemaya cumartesi sabahları gidiyorduk, boğaz pastilleri istemedim çünkü o işi annem yapıyordu ve seks bile istemedim; özellikle seks istemedim, tanrım lütfen seks olmasındı, yetmişlerin başlarının en pis ve en ürkütücü icadıydı o.."
  • bernard black'le aynı kişi olduğuna inandığım high fidelity karakteri.
hesabın var mı? giriş yap