• alm. hammadde
  • jörg fauser'in 1984'te basılan 60ların sonu ile 70lerin başı alman karşıt kültüründen beslenen uyuşturucu bağımlılarının, maocuların, anarşistlerin, hippielerin, orospuların, istanbul'un, frankfurt'un, berlin'deki komünün, işgal evlerinin, ayyaşların, kaybedenlerin, vazgeçenlerin anlatıldığı yarı otobiyografik romanı.

    kitapta aynı amerikan rock müziğinin olduğu gibi amerikan beat edebiyatının etkisi de çok fazla. burroughs ve tabii ki kerouac her daim hissedilebiliyor. karşılaştırmak haksızlık ve yanlış olsa da yine de bir fikir verebilmesi için on the road'un alman versiyonu denebilir belki. yer yer trainspotting'in "müjdecisi" gibiydi de.

    aslında başka bir kitap okumam gerekiyorken şans eseri bir yolculuk sırasında elime geçti ve ilk gün 80 sayfasını ikinci gün de oturup kalan 200 sayfasını okudum. bir çırpıda gitti diyebilirim. sel yayıncılık baskısı kitabın sonuna yazarla yapılan bir röportajı da eklemiş.

    60lar, kayboluş daha doğrusu tutunamamak-vazgeçmek gibi temalar hoşunuza gidiyorsa bu kitabı es geçmeyin derim. bence daha büyük bir ünü hak ediyor.

    "... devrim bir labirentti ve sonunda hedefe ulaşamasanız dahi, adamakıllı dolaştığınızı söyleyebilirdiniz..."

    "... hepsi aynıydı, komünistler, naziler, ebeveynler, kilise, edebiyat eleştirisi, kültür-sanat sayfaları, başyazı, devrimci mücadele, raf, das kapital, televizyon, club voltaire, pasifizm, gerilla, mao, troçki, kızıl hücre-hukuk, underground ve germania bekçilik ve güvenlik. hepsi de aynı konseptin parçalarıydılar, ne yapılması gerektiğini biliyor, bilincin, aşkın, insanlığın mutluluğunun tapusunun kendilerinde olduğunu iddia ediyorlardı..."

    "... belki de hepimiz gibi sıradan bir kaçıktı. etrafınıza baktığınızda insanlığın geri kalanı televizyonda reklamları izler ve lotoda altı tutturmayı ya da rus istilasını beklerken, ruh sağlığı yerinde olanların hepsinin muhtemelen akıl hastanesinde oturup austerlitz muhaberesi, picasso'nun kübist dönemi ya da post-nükleer dünya hakkında sohbet ettiklerini zaten seziyordunuz..."

    "... sabah dokuzda mizah dergisinin yayıncısının karşısında otururken; iş bulamıyorsan, bunun tek sebebi bu insanların bu kadar erken ayakta olmaları, diye düşündüm. insan sabahın dokuzunda nasıl bu kadar canlı olabilirdi? ben gece insanıydım, zorun kalmadıkça, asla on birden önce kalkmazdım, öğleden sonra yavaş yavaş form tutar, beşinci biradan sonra dünyayla başa çıkacak hale gelir, gece ikide ağaçları söküp atabilirdim. mizah dergisinin yayıncısı, o sabah rafadan yumurtadan önce aklına iki parlak fikir gelmiş ve zeka fışkıran bir editoryal kaleme almış gibi gözüküyordu. muhtemelen yirmi şınav çekmiş ve beş kere çalışma masasının etrafında koşmuştu.

    --- ve o güzel son satırlar ---

    "seni bir daha burada görmek istemiyoruz" dedi birisi ve ardından koluma yapıştılar, yere düşmemeye dikkat et, diye düşündüm, gözlüğümü tuttum ve karnıma bir tekme yedi, ardından dışarıda yerde yatıyordum. kaldırım buydu demek. tadı başka birçok şeyden daha kötü değildi ama yine de alışmayı istemiyordum. elimde olduğunu fark edene dek gözlüğümü aradım. taktım. yakından bakıldığında bu kaldırım ilginç görünüyordu, hatta asfalt boyunca ilerleyen bir çatlak vardı ve çatlakta bir ot bitmişti. madem öyle, diye düşündüm, sen de ayağa kalkabilirsin.

    --- ve o güzel son satırlar ---

    para kazanmak için gece bekçiliği yapan anarşistler...
hesabın var mı? giriş yap