*

  • bir patlama, gürültü, dumanlar falan n'oluyoz lan dedim. sonra dönüp bi baktım ortada laboratuar falan kalmamış...

    (bkz: albert einstein)(atom bombası ile ilgili basın açıklamasından)
  • gecmiste sahip olunan bir domain´e gelen parasal teklife, "yok, ben kullanmiyorum onu artik, bedava vereyim, kagitlari gönder imzalayayim." demek mesela.
  • 5 arkadaşla birlikte prag'a gelmişiz. böyle kule gibi bir yere çıkacağız ve çok şükür asansör var kulenin içinde. yüzlerce basamak tırmanmayacağız döne döne... asansörü bir 5 dk bekledikten sonra hepimiz doluştuk içine, dışarıda da hala bekleyen insanlar var asansör sırasında.

    biz bindik ama bir türlü basılacak düğmeyi bulamıyoruz. kapıya en yakın duran ben bir anda asansörün dışındaki çağırma düğmesini görüp "anaaa düğmeyi dışarı koymuşlar" diye bir nida atıverdim. altımıza işeye işeye çıktık artık yukarı...
  • ev hanimi olduğu halde önemli bir imtihanın yazılısını über bir çalışma azmiyle * kazandıktan sonra ankarada bir devlet dairesinde yapılan sözlü mülakata girecek olan bir hanım aile büyüğümüzün itiraflar bütünüdür. aile büyüğü dediysek lunaparka gitse bahar oğlakları gibi tepişen, o oyuncaktan bu oyuncağa koşan biridir. yaşı iyice kemale erdiği halde daha geçen gün bir alış veriş merkezinde pamuklu şekeeer diye tutturmuşluğu vardır. öyle de şen şakrak, hiç büyümeyecek insanlardandır kendisi. kırklı yaşlarında olduğu o dönemde gittiği mülakatta ağır dursun diye koyu renk güzel bir takım elbise giydirilip, dualarla, tütsülerle, aman kendini rezil etmesin diye okuyup üflenerek yollanmıştır. geldiğinde dizmiştir incileri. öncelikle otobüste kendisine kibarca asılan adam terminalde yakasına yapışmasın diye tuvalet lambası kırık üfürük tesiste yapmıştır makyajını. yeğeninin verdiği dudak kalemini göz kalemi sanıp bir güzel göz pınarına çekmiştir kırmızıları. göz kalemini de dudak kalemi yapıp sıvamıştır siyahı dudak çerçevesine. otobüsten inip kendini bir taksiye atıp ayna yüzü görmeden mülakat yerine gitmiştir. milletin bakışlarını da " ayh cok güzel olmuşum " sanmıştır. allahtan bir ara çişi gelmiştir de, bakanlığın tuvaletinde vampir gözlerini görüp yıkamıştır kan çanaklarını. bu sefer rimeli akmıştır. neyse böyle hafiften allı morlu makyaj kalıntıları ile geri dönmüştür bekleme salonuna, kalbi kulaklarında ataraktan. kuzu sürüsü gibi önce bir salonda hepsi toplanıyor, sırası gelen kuzu içeri çağırılıyor, böyle tozdan görünmeyen önceden hazırlanmış soru zarflarından çekip, nuh nebiden kalma bir ses kayıt cihazının gürültüsü eşliğinde cevaplıyormuş adaylar. sınanması biten kuzuyu başka bir salona alıyorlarmış ki ilk salondakilere ne nasıl oluyor anlatmasın. işte tuvaletten zor yetişmiş bir bakmış kendinden önce girecek olan aday orda yok. etekleri zil çalıyor zaten, geri kalan kuzulara soracağına ev hanımlığının verdiği alışkanlıkla yapıştırmış kulağını kader kapısına. yerler de tombul halı olunca karşıdan yaklaşmakta olan görevliyi duymamış kapının arkasından. bizimkinin kulağını dayamasıyla kendisini içeri almak üzere gelen görevlinin karşıdan kapıyı açması aynı ana tekabül ettiğinden,
    bizimki sınav heyetinin karşısına yuvarlanarak çıkmış. üstünü başını silkeleyip geçmiş karşılarına. ilk sorusu sorulmuş. tabii dediğim gibi kalbi kulaklarında attığından ve ses cihazının gürültüsünden anlayamamış ilk soruyu. üç kez tekrar ettirmiş, en son gözleri dolarak ama ben o kısma çalışmamıştım demiş karşısında boncuk gibi dizili heyetin başkanına. halbuki adamlar adını sormuş teyit için, hem soru için zarf çekmemiş daha. böyle bir süper ilk izlenim yarattıktan sonra da seçtiği ve bilemediği soru mülga çıkmış. ve o bunu sınavı kaybettikten yıllar sonra öğrenmişti. o zamanlar bilse mahkemeye başvurarak tekrar sınanma hakkı kazanabilecekti halbuki. artık kapı dinlemeye tövbe ettiğine göre, tek derdi tarihi geçmemiş soru seçmek olacaktı hem.
  • kışın,arkadaşımla marketten kek,kraker falan almaya gitmiştik ama baya acelemiz var.koyduk aldıklarımızı,kasiyer okuttu,önceden parasını bana vermişti kız.tek yapmam gereken parayı uzatıp para üstünü almak ve çıkmak.ama yapamadım...hızlı hızlı poşetleyip parayı vermeyi unutup marketten çıkarken seslendiler.gülmekten iki büklüm zor uzattım parayı,bu sefer de para üstünü alamadan çıktım.gene seslendiler ve mala bağlamış ben,birdaha o markete gitmedim
  • benim de yapacağım itiraftır.
    efendim, malum enerji tüketimine dikkat etmeli. geçen gün öğrendim ki çamaşır makineleri kurutma yaparken çok enerji harcarmış. ben de bu gün kirlilerimi makineye attım. kurutma programını iptal ettim. ne güzel bir insanım diyerek makineden kıyafetleri çıkardım. aman tanrım, her bir kazakta litrelerce su. koysana be adam geri makineye,yok astım,bir iki damla düşer başka sorun olmaz. parke siril siklam oldu. hızla kurulamaya çalışıyorum, olmuyor,derya deniz! neyse parke kabarmasın diye bu sefer askıyı hurra antreye taşıdım. tüm odanın suyunu kilolarca gazete kağıdı ile sildim. bir de ne göreyim,antre göl olmuş! efendim iki saat sürdü evdeki suyu temizlemek. evden çıkarken halen tıp tıp damlama sesi geliyordu. artık meraktayım,evde nasıl bir manzara beni bekliyor diye...
  • bir arkadaşımdan, 23:22'de çapa-şehremini'den kalkan tramvaya yetişmek üzere çıktım. ev yakın olduğundan 4-5 dakika kala durakta oldum. biraz telefonla oynadıktan sonra tramvay geldi bindim. 22:38 gibi de sirkeci'de inip marmaray'a yöneldim. o yerin 9 kat aşağısına inen yürüyen merdivenlere süzüldüm. yürü yürü bitmeyen aralardan sonra marmaray'ı beklemeye başladım. hadi geldik bindik. çok fazla kalabalık değildi, oturdum. buraya kadar hiçbir sorun yok.

    marmaray'dan indim. kadıköy-pendik minibüslerinin durduğu ayrılıkçeşmesi köprü altına yürüdüm. baktım bi minibüs içinde 5-6 kişi klasik "dolsun gideyim" mantığı korno öttürüyor. dedim içimden bunun dolması 10-15 dakika, ben hızlıdan hasanpaşa tarafına, biraz ileri yürüyüm, geçen başka bir minibüse bineyim dedim.. akıllıyım ya!

    lan daha ben ilerden karşıya geçerken, o dolmasını bekleyen minibüs benim önümden bastı gitti. meğersem saatliymiş. ben geliyim diye bekliyormuş, ben binmeyince adam yoluna bakmış.neyse ben gurur yaptım ya el edip durda demedim, önümden uçtu gitti minibüs.

    lan mal gibi kaldım ne durakta minibüs var, ne de yoldan geçen. bekledim 4-5 dakika, arkadan bir minibüs geldi. iyi dedim artistik yaptık ama fazla beklemedik. minibüs'e el ettim. durdu, bindim, göztepe benzinci dedim. parayı aldı şoför, üstününü verdi. sonra "dur abi dedi, şu son marmaraydan çıkanları alayım. taktı geri vitese köprünün altına kadar geri geri 20-30 mt geriye gitti, park etti korna çalmaya başladı. ben gidecem diye bindim adam durdu, hatta geri geri köprü altına girdi.

    ne gelen var ne giden ama bekliyoruz minibüsün içinde 3-4 kişi. eğer ilk minibüse binmiş olsam nerdeyse göztepe'ya varacağım vakit kadar bekledik. bu arada biz beklerken yanımdan 2 kadıköy-pendik minibüsü de bastı geçti. biz hala bekliyoruz.

    darlandım, şoförün bana para üstü olarak verdiği 3,70'i hazırladım, geri verip paramı alcam, incem hesapta.

    şoföre "ben daha fazla bekleyemeyecem al" diye parayı uzattım.

    şoför "amma acelecisin be abi" dedi.

    normal'de kavga çıkartmam gerekirken bi durgunluk geldi.

    "aga dedim bindiğim yerin gerisindeyim, farkındamısın" diye bi kelime ağzımdan çıktı.

    minibüs de bulunan 4 kişi şoför dahil birbirimize bir süre bakakaldık..

    laz şoför idrak eder etmez "haklısın ya" dedi bastık geldik.

    yanlız bu anlamsız gurur hikayesinden minimum eve 35 dk geç girdim.
  • hasdal-göktürk istikametinden eve dönüyorum her gün. bu yolu bilenler bilir, kamyonların cirit attığı bir yerdir, hasdal'ın az ilerisinde sağ şeritte zaman zaman uzun kuyruklar oluşturup girdikleri bir de yol kenarı denetim istasyonu vardır. bu denetim istasyonunun girişinde bir süredir üzerinde fosforlu montu, başında kasketi/bareti ile elindeki kırmızı bayrağı sallayan bir adam görüyordum. sabah saat 06:30 sıralarında giderim; akşam iş çıkışı, gece bir yerden dönerken, hava nasıl olursa olsun oradaydı. her seferinde derin bir saygıyla bakarak bu zor şartlarda çalışmasının karşılığını aldığını umuyordum.

    dün sabah çocukların okuldaki sunumu nedeniyle ailece okula gittik ve arabayı eşimin kullanmasını istedim. bu kez yol kenarı denetim istasyonunun girişine daha yakın olan yan yoldan ana yola çıktık. istasyon girişinden geçerken gözüm yine aynı adama takıldı fakat saniyeler içinde kafamın içinde "lan, lan manken mi o?" sorusu ile başımı çevirip tekrar baktığımda aylardır her geçişte kendisine derin saygılarımla iyi dileklerimi gönderdiğim şahsın, kolundaki mekanizma ile elindeki bayrağı sallayan giyimli bir manken olduğunu anladım. eşime anlattım, beraberce güldük. bu da böyle bariz bir salaklığın itirafıdır.
hesabın var mı? giriş yap