46 entry daha
  • parmakla göstermek, işaret etmek batıl inançlar bakımından tehlikeli hareketlerdendir. insan parmakla gösterilmez. onu helak etmek, lanetlemek istediği sanılır. direk gözle bakmak ile parmakla işaret etmek aynı anlamda görülür ve ikisi de tehlikeli addedilir. göz değmek, göz ile değmek ve etki altına almaktır. saldırganlık, kötü niyet olasılığı. aslında pek çok hayvan da dik insan bakışını benzer şekilde olumsuz işler ve kodlar. yırtıcı hayvanlara dik bakmamak uygundur, saldırı olarak algılar ve gerilirler. (bkz: taşı ölçeyim)

    ***
    "nefret karmaşık bir duygulanımdır. haset ya da iğrenme gibi, evrensel olarak varolan diğer saldırgan duyguları gölgede bırakarak, saldırganlık dürtüsünün başlıca bileşeni haline gelebilir." otto kernberg - sapıklıklarda ve kişilik bozukluklarında saldırganlık

    "klinik olarak, aktarımda saldırganlığın etkinleştiğini haber veren temel duygu durumu öfkedir. sinirlenme, öfke tepkilerinin uzak olmadığı uyarısını veren, hafif saldırgan bir duygulanımdır ve kronik şeklinde, sinirlilik olarak kendini gösterir. kızgınlık, sinirlenmeden daha yoğun bir duygudur." agy

    "öfkenin nefrete dönüşümünün kökeninde, engelleyici anneye yoğun şekilde bağlanma yatar." agy

    "hasta terapistin kendini anlama ve bu anlayışı ona da aktarma çabalarında yatan yaratıcılığa haset ettiği için, aynı zamanda bundan nefret eder." agy

    "depresif-mazoşistik kişilik bozukluğu, üç tipte karakter özelliği gösterir: (1) uzlaşmaz bir üstbenin varlığını yansıtan özellikler, (2) diğer insanlardan destek, sevgi ve kabul görmeye aşırı bağımlılığı yansıtanlar ve (3) saldırganlığın ifadesinde güçlük çekildiğini gösteren özellikler." agy

    "gerçekte, açıkça sevgiye yanıt veremeyecek ya da vermek istemeyen bir nesnenin bilinçdışı seçimi mazoşistik tutkunluk için karakteristiktir." agy

    "mazoşizmin nevrotik düzeylerinde saldırganlık erotizmin hizmetindedir; sınır düzeyde ise erotizm saldırganlığın hizmetine girer; mazoşizmin en derin düzeyinde, erotizm tümden silinir ve alanı, neredeyse saf bir saldırganlık ortamına bırakır." agy

    "tanrının yönettiği bir dünyada günahkar olmak, şeytanın yönettiği bir dünyada yaşamaktan daha iyidir... şeytanın yönettiği bir dünyada birey günahkar olmanın kötülüğünden kaçabilir; ancak, çevresindeki dünya kötü olduğu için kendi de kötüdür. dahası, hiçbir güvenlik duygusu ve tövbe ümidi olamaz. tek çıkar yol, ölüm ve yıkımdır." ronald fairbairn (otto kernber alıntılıyor)

    "bazı kadınlar, suçluluk duygularının kefareti ve cinsel doyum için ödenecek bir bedel olarak, sadist olduğunu düşündükleri erkeklere boyun eğme eğilimindedirler." agy

    "milgram'ın (1963) ünlü deneyleri, otoriteye sorgulamadan itaat etmenin, toplumsal özgürlük ortamında ve yüksek düzeydeki psikolojik örgütlenmede bile, kişinin sadistik davranışlara suçluluk duymaksızın katılmasını nasıl kolaylaştırdığını gösterir. toplum karşıtı kişinin gerçekliği, normal bir kişinin kabusudur; normal kişinin gerçekliği ise psikopatın kabusudur." agy

    "aktarımdaki özdeşleşmelerin doğasını yeniden inceledikten sonra, tüm özdeşleşmelerin bir nesneyle değil, nesneyle olan ilişkiyle gerçekleştiğini öne sürüyorum." agy

    "örneğin, mazoşistik hastanın aktarımda erotik bir uyarılma hissetiğinde bana saldırması, bir yandan annesinin cezalandırıcı davranışıyla özdeşleşirken (anneyle üstben özdeşleşmesi), diğer yandan kendilik temsilini (anneye mazoşistik olarak boyun eğen kendilik) bana yansıttığını gösteriyordu." agy

    "(...) (1) kaotik aktarım ortamındaki baskın nesne ilişkisini teşhis etmek; (2) bu içselleştirilmiş nesne ilişkisinde neyin kendilik temsili, neyin nesne temsili olduğunu netleştirmek ve bunları bağlayan egemen duyguyu tanımak; (3) yorum yoluyla, bu ilkel baskın nesne ilişkisini bölünmüş olan zıddıyla bağlantılandırmak."

    "analist karşı aktarımına tahammül edebilirse, bunu aktarımdaki egemen nesne ilişkisini netleştirmek için kullanabilir."

    "şunlara dikkat ederim: (1) rüya içeriğinin egemen coşkusal nitelikleri, (2) rüya nasıl anlatılıyor, (2) rüyanın aktarılması sırasında canlanan nesne ilişkisiyle rüya içeriğindeki baskın nesne ilişkileri arasındaki bağlantı, (4) rüyanın anlatıldığı sıradaki genel aktarım zemini ve son olarak, (5) gündüz yaşananlar." agy

    "bana göre, hastayla olan etkileşime analistin katkısının gözardı edilmesi veya yadsınması, klasik aktarım kavramının bir çarpıklığıdır. bu, analistin tümüyle uyum sağlamış ve yüzde yüz normal olduğunu söylemekle aynı şeydir." agy

    "kendi karısı çok daha iyiydi. ama asla patronunun karısı gibi bir kadının karşısına dikilemeyeceğini de ekledi. belki de, patronunun böyle despot bir kadınla evli kalması, güçlü olduğunu gösteriyordu. belki, patronunun gücünü azımsamıştı." agy

    "hayran olduğu ve özlediği, ancak asla elde edemediği başarılı erkek örneği olduğumu hissediyordu ve ben ona babasından ve kocalarından duyduğu acı düş kırıklığını anımsatıyordum. yavaş yavaş, beni erkek olarak mı istediğine, yoksa benim gibi mi olmak istediğine karar vermesinin güç olduğunu fark etti." agy

    "doruk-duygu durumlarındaki öğrenmenin etkisi, uyanık sakin durumdakinden farklıdır. sakin durumunda bebek, diğeriyle birleşme veya kendini ondan ayırma gereksinimi duymaz, çünkü sınırlar yoktur. ancak, doruk-duygu durumları sırasında yaşananlar hem birleşmeyi, hem de farklılaşmayı destekler." agy

    "aynı zamanda, annesinin ona ilgi duyabilecek bir erkekle ilişkiye girme sansını yok etme çabalarına boyun eğiyordu." agy

    "aslında analistin kendi karşı aktarım tepkilerini sistemli olarak yorumlaması büyük ölçüde tedavi saatleri dışında gerçekleşmek zorundadır." agy

    "önemli soru şudur: öfkesinin yoğunluğunu fark etmek hasta için neden katlanılmaz bir durumdur? nefretinin yaygın, sürekli, kuşatıcı niteliğini neden yadsımak zorundadır? bu tahammülsüzlüğün sevilen nesneyi (özgün olarak hastanın nefretiyle yok edilme tehdidi altındaki iyi anneyi) yitirme korkularının ifadesi olduğuna inanıyorum." agy

    "nefret her şeyden önce, engelleyici nesneye karşıdır, ama aynı zamanda , sevgi beklenen ve bu beklentiyi hüsrana uğratması kaçınılmaz olan, sevilen ve gereksinim duyulan nesneye karşıdır." agy

    "ne var ki, nefretin farklılaştırıcı bir işlevi de vardır; aşk bir birleşme ve kaynaşma çabasıysa eğer, nefret kendiliği nesneden ayırt etme çabasıdır." agy

    "açıkça, acil bir durumda beni arayabileceğini, ancak bunun gerçekten acil bir durum olduğu konusunda aynı fikirde değilsek aranmayı istemeyeceğimi ve istemediğim aramalar birbirini izlerse bir hafta boyunca ondan gelen hiçbir telefonu yanıtlamayacağımı söyledim." agy

    "ben korkunç bir anneydim, ancak fantezisinde, diğer tek seçenek tümüyle yalnızlığa terk edilmekti."

    "şu durumlarda sapıklıktan söz edilebilir: orgazma diğer cinsel nesnelerle (eşcinsellik, pedofili, zoofili vb.) veya bedenin diğer bölgeleri aracılığıyla (anal birleşme vb.) ulaşılması; orgazmın mutlaka belli dış koşullara bağlı olması ve hatta bazen bunların tek başına cinsel haz vermeye yetmesi (fetişizm, transvestizm, gözetlemecilik, teşhircilik, sadomazoşizm)." agy

    "(...) pozitif oidipal ilişkideki heteroseksüel aşk nesnesi ve negatif oidipal ilişkideki eşcinsel aşk nesnesi abartılı şekilde idealleştirilmiştir ve bu idealleştirme ilkel öfkeye karşı önemli savunma işlevleri üstlenir."

    "*bilinçdışında istenen, tehlikeli, engelleyici annenin vermediği oral doyumları babadan elde etmek için ona cinsel olarak boyun eğmektir." agy

    "(...) sapıklıklar, gerilemeli analleştirme, cinsler ve kuşaklararası farkların yadsınması, analliğin savunma amaçlı idealleştirilmesi, gerçekliğin tutarlı şekilde kavranması ve bastırma üzerine ilave edilmiş bölünme (cinsel farklılıkların hem yadsınması, hem de fark edilmesi) ile tanımlanır." agy

    "chasseguet-smirgel*, sapıklığın, annenin vajinasının "karanlık diyarının" gerçekliğini yadsıma gereksiniminden türediğini düşünür. sapıklığın bir diğer kaynağı da, anneye karşı saldırganlıktır. bu saldırganlık, babanın penisi, diğer bebekler ve anne karnında sonsuz bir genişlemeyi engelleyecek diğer her şey de dahil olmak üzere, annenin bedeninin içeriklerini yok etme şeklindeki arkaik fantezide dışa vurulur." agy

    "buna karşın erkeklerin çekirdek cinsel kimliği, anneyle özdeşleşmenin bozulmasını gerektirir, bundan ötürü erkekler temel cinsel rol kimliklerinden daha az emindirler ve cinsel kimliklerinin kadınsı yönlerini reddetmeye yatkın olabilirler." agy

    "elfriede jelinek'in piyanist (die klavierspielerin, 1983) romanı, bir kadındaki sadistik, gözetlemeci ve mazoşistik sapıklığı ve son derece kıskanç, sadistik ve saldırgan bir anneyle sadomazoşistik ve eşcinsel ilişkiyi derinlemesine anlatır." agy

    "uygulamada, böyle dikkatle dengelenmiş eşcinsel ilişkileri korumak güçtür; narsisistik kişilik yapısı olan erkek eşcinseller genellikle narsisistik olmayan, uysal, mazoşistik ve kendilerinden çok daha fazla nesne yatırımı yetisi olan bir erkekle dengeli ancak sömürücü bir ilişkiyi sürdürebilirler ya da bir dizi kısa, sömürücü ilişkilere girerler veya benzer eğilimleri olan eşlerle rasgele ilişkiler kurarlar." agy

    "habis narsisizmi olan erkek eşcinseller, paranoid, sadistik ve toplum karşıtı eğilimler gösterirler. erkek fahişeler ve saldırgan erkek "travesti" tipinde de durum böyledir. (...) bu, nesne ilişkilerinde uç koşullarda acımasız bir sömürü, nesnelerin simgesel olarak yıkımı ve gerçek şiddetle tanımlanan bir sapıklığa götürür." agy

    "oidipal yapılanmayı aşmak, bir erkeğin babanın cinsel babalık işlevleriyle özdeşleşebilmesi anlamına geliyorsa, demek ki herhangi eşcinsel bir yönelim bubaçıdan kısıtlılık anlamına gelecektir. (...) başka yönlerden önemli bir karakter patolojisi göstermeyen pek az sayıda erkek hastanın "ara sıra" eşcinsel eylemlere giriştiğini gördüm. (...) nesne ilişkilerinde ağır patoloji olan bazı hastaların açık cinsel yönelimlerini değiştirmesi, nesne ilişkilerine daha derin yatırımları olan eşcinsel yapıdaki daha sağlıklı nevrotik hastalarınkinden kolay olabilir." otto kernberg - sapıklıklarda ve kişilik bozukluklarında saldırganlık
    ***

    "çoğu zaman araba kullanamayacak kadar sarhoş gezen bu iki yazarın ayık sürücüsü olmuş da bu benzersiz anılar-kitabını ortaya çıkarmış yıllar sonra. (...) fitzgerald'ın romanlarından da sezebileceğimiz içedönük, özyıkımcı saldırganlığını, hemingway'in dışadönük ve atak kırılganlığını, bu iki yapıyı ayıran yine de dost kılan özellikleri derinlemesine kavrayabiliyoruz." tomris uyar - yazılı günler

    "babamın ansızın bu dünyadan çekip gidişi, bana eksik kalmış bir oidipus kompleksi bağışlamıştı; evet, üstben'im yoktu, ama saldırganlığım da yoktu." jean-paul sartre - les mots

    "kuşkusuz kimse bu adama daha önce böyle serinkanlı bir saldırganlıkla bakmamıştı." marguerite duras - un barrage contre le pacifique

    (ilk giri tarihi: 5.2.2019)

    (bkz: agresyon)
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap