• sükrü erbas siiri.

    ayrilik ne biliyor musun?
    ne araya yollarin girmesi,
    ne kapanan kapilar,
    ne yildiz kaymasi gecede,
    ne ceplerde tren tarifesi,
    ne de turna katari gökte.

    insanin içini dökmekten vazgeçmesi ayrilik!

    ipi kopmus boncuklar gibi yollara döktügü gözlerini,
    birer damla düs kirikligi olarak toplamasi içine.
    ardinda dünyalar isiyan camlar dururken,
    duvarlara dalip dalip gitmesi.
    türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrilik.
    saçina rüzgar, sesine isik düsürememek kimsenin.
    çiçekçilerden uzaga düsmesi insanin yolunun.
    günesin bir ceza gibi dogmasi dünyaya.
    iki adimdan biri insanin, sevincin kundakçisi,
    hüznün armasi ayrilik.

    o küçük ölüm!

    usta dokunuslarla bizi büyük ölüme hazirlayan.

    ayrilik, o köpüklü öpüslerin ardindan gidip agzini yikadiginda baslamisti.
    ben bulutlari gösterirken,
    “bulmacanin bes harfli yemek sorusuna” yanit aramanla halkalanmis,
    “askin sarabinin agzini açtim, yar yüzünden içti murt bende kaldi”
    türküsü tenimde dügümlenirken, odadan çikisinla yolunu tutmus,
    daglarda öldürülen çocuklarin fotograflarini bir kenara itip,
    “bu etegin üstüne bu bluz yakisti mi? ”
    diye sordugunda varacagi yere varmisti çoktan.

    simdi anliyormusun gidisinin neden ayrilik olmadigini,
    bir yapragin düsmesi kadar ancak, acisi ve agirligi oldugunu.
    bir toplama isleminin sonucunu yazmak gibi bir deger tasidigini.
    bosluga bir bosluk katmadigini, kar yagdirmadigini yaz ortasinda....

    ne mi yapacagim bundan sonra?

    ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yollari tersinden yürüyecegim önce.
    siir yazmayacagim bir süre,
    fotograflarini günese koyacagim, bir an önce sararsinlar diye.
    hediyelik esya satan dükkanlarin önünden geçmeyecegim.
    senin için biriktirdigim yagmur suyunu, bir gül agacinin dibine dökecegim.
    falci kadinlara inanmayacagim artik.
    trafik polislerine adres sormayacagim,
    gelecege isik düsüren bir gülüsle gülmeyecegim kimseye....

    ne yapacagimi saniyorsun ki?

    tenin tenime bu kadar sinmisken,
    ömrüm azala azala önümden akarken,
    gittigin gerçek bu kadar herkese benzerken..
    senin korkularini, benim inceligimi doldurup yüregime,
    biraktigin boslugu yonta yonta binlerce heykelini yapacagim.
  • şükrü erbaş'ın "insanın acısını insan alır" kitabında bulunan şiiridir. ne çok ayrılan barındırmıştır bu bünye dedirtendir. tutamayan olur insan kendini boğzında bir düğüm ile, okudukça sindirir ayrılığı acı bir tat ile.
  • anlatımını ve benzeşimi çok birebir olan şiirlerden biri daha... insan okudukça takılıp kalıyor.
  • şayet bu şiiri ben yazmış olsam elimi hiçbir işe sürmez, uzunca bir vakit sadece bu yaptığımla yetinir dururdum. old and wise için de böyle hissetmiştim, bu şiir için de öyle.
  • ''ne mi yapacagim bundan sonra?

    ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yollari tersinden yürüyecegim önce.
    siir yazmayacagim bir süre,
    fotograflarini günese koyacagim, bir an önce sararsinlar diye.
    hediyelik esya satan dükkanlarin önünden geçmeyecegim.
    senin için biriktirdigim yagmur suyunu, bir gül agacinin dibine dökecegim.
    falci kadinlara inanmayacagim artik.
    trafik polislerine adres sormayacagim,
    gelecege isik düsüren bir gülüsle gülmeyecegim kimseye.... '' dizelerinin insana yasayamadigi mutlulugu, tumununse vazgecisi hatirlattigi siir.
  • bestelenmiş..
  • "ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yolları tersinden yürüyeceğim önce" diyerek, "gitmek" fiilinin şükrü erbaşçasını dilimize kazandırmış çok sevdiğim şiir. ona giden yolları tersinden yürümek için önce ona gitmen gerekiyor yalnız şükrü abi onu nasıl yapalım?
  • "gelecege isik dusuren bir gulusle gulmeyecegim kimseye" diyen, derken de bunca sevgiyi bunca heyecani kule donusturebilen bir sevgiliyi yine de derinlerde bir yerlerde kutsayan siir. bir siir ki, "bir toplama isleminin sonucunu yazmak gibi bir deger tasiyan" ayriligi sirf kendi inceliginden heykellere donusturebilen, ipi kopmus boncuklar gibi yollara doktugu gozlerini birer damla dus kiriligi olarak toplasa da tenine sinen kokusunu cikaramayan kendi teninden. bir ayrilik olsa da yolun sonunda apacik mevcut, basitligi heyecanini sondurse de bunca ozenine ragmen, o en icinde, yoktan var edip maddeye kattigi anlamindan mi yoksa bir zamanlar hakikaten bir anlam tasidigindan mi bilinmez hayalkirikligina karisik bir gonulsuzlukle ayrilan siir. benim icinde cokca zaman kayboldugum, boyle icten bir uslupla ayriligi nasil anlattigina sasip kaldigim siir iste bu.
  • istemeye istemeye gerçekleştirilen bir ayrılığın şiiridir. keşke böyle olmasaydı da ayrılmasaydık diyor sanki şükrü erbaş.
    hangimiz demiyoruz ki "keşke böyle olmasaydı" diye.
  • senin korkularını benim inceliğimi doldurup yüreğime... türkçede söylenmiş en güzel ifadelerden biridir. herkes kendi ilişkisinin koşullarında bu söylem ile empati kurabilir. çölde çay / the sheltering sky filmini özetler mesela.
    ya da insanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık, lafzını duyduğunuz andan itibaren bir daha silemezsiniz bunu. şiir ve şair bu yüzden insanlık tarihi kadar eski. şair bir büyücü... (şairlik ve büyücülük için bakınız kayhan özgül / kandil ile iskandil.). deliriyorum her gün belki en az 50 defa aklımdan geçiriyorum. senin korkularını benim inceliğimi...
hesabın var mı? giriş yap