• herhangi bir konuda, herhangi bir şekilde beyine aşırı yüklenme sonucu oluşan durum bozukluğu.
  • kendini dengesiz, güvensiz, boşlukta hissetme durumudur.bir takım rahatsızlıkların da semptomudur. örneğin yüksek şeker, yüksek tansiyon ve hatta yüksek kolestrol (yani kan dolaşımı rahatsızlıkları), nezle - grip gibi viral rahatsızlıklar, nörolojik hastalıklar, fazla nikotin ya da kafein tüketimi.

    ayrıca:

    (bkz: uyku sersemi)
    (bkz: tepe sersemi)
    (bkz: aşık olunca yapılan salaklıklar)
    (bkz: yapılmış en aptalca dalgınlık)
  • çoğu insanın hayatı yaşayış biçimidir. bu insanlar irdelemeden, sorgulamadan, düşünmeden yaşarlar. çoğu zaman önyargılarının kurbanlarıdırlar.
  • (bkz: bönlük)
    (bkz: humar)
  • kafasında garip bir tuhaflık hisseden adam, evinin balkonunda güneşin tepe noktasına ulaşmasını beklerken, tenini yakan sıcağı yeni yeni hissetmeye başlamıştı. acısı ve tatlısıyla güzel bir hayat sürdürdüğünü biliyor; her acı sonda farklı çıkarımlar yapıp hatalardan arınarak en az hatalı versiyonuna ulaşmaya çabalıyordu. 'en iyiye doğru sürekli gelişim' felsefesini vurgulayan kaizen felsefesini benimsemişti. gelişme varsa, ilerleme de vardı. dertlerle hemhal olmak varsa, raydan çıkmak ve hedeften sapmak olasıydı. bölüm sonu canavarı olarak karşısına çıkan her dert, alt edilip kalbine kılıç saplanması gereken bir görevdi. diğer bölümlere geçişin anahtarıydı. tek can hakkı olduğunu bilerek hata yapmadan ilerlemesi gerekiyordu hayat oyununda. hatalar onu çağırsa bile, kararlılığını sürdürmek ve onların üstesinden gelmek zorundaydı.

    öğlen güneşi zirveye ulaşmıştı. içinde belli belirsiz bir hararet hissetti. hücreleri d vitaminine doymaya başlamıştı. dört yanı güneş alan ülkesinde pek çok kişide d vitamini eksikliği olduğunu, televizyondaki bir tartışma programında vurgulayan bir konuşmacı geldi aklına. saçlarına ak düşen profesörün, bu cümleyi söylerken hicap duyma ile şaşkınlık yaşama arasında gidip gelmesine şimdi anlam vermişti. nitekim d vitamini eksikliği ilerleyen yaşlarda çok şeye gebeydi. güneş banyosu devam ederken avuç içlerini açıp güneşe doğru verdi.

    programcılık derslerinde öğretilen; "kendi yazdığınız algoritmanın daha iyisi, hızlı çalışanı ve onaylanmışı varsa kendinizinkini değil, öbürünü kullanın" önerisinin, hayat için geçerli olmadığını düşündü. hayatın çok çeşitli, çetrefilli ve netameli yolları vardı. ve herkes bu yollardan kendi meşrebine göre ilerlemeyi tercih ediyordu. başkalarının hayatından kopya çekip, kendi hayatına uygulamaksa bir yere kadar iş görüyor, belki büyük bir çıkışın ilk adımı oluşturuyordu. ancak iş, yine kişinin kendisinde bitiyordu. başkalarına kopya vermekten, verdiği kopyaların uygulanmamasından sıkılmıştı.

    kendi hayatıyla ilgili yeni kararlar almayı aydan aya iyi kötü yapıyordu. hatta bu pazar günü, mevcut birkaç olay ve gelişmeyi masaya yatıracak, masada kalan dertlerinin otopsi raporuna "kapatıldı", iyileştirme yapması gerekenlereyse "ivedelikle çözülecek" yazacaktı. dün gece kafasını yastığa koyduğunda sonraki güne dair planı buydu. bir süredir üzerine yük olan şeyleri atacak, yüklerini attıkça yükselen balon misali yoluna dikey seyirde devam edecekti. hayat yolculuğunda yüklerden arınıp ferahlamak esastı. sırtta kambur yapan dertler, kişiler, olaylar, düşünceleri geçmişten geleceğe taşımak hamallıktan başka bir şey değildi. dengesini, sistemini ve inandığı ilkeleri bozan her şeye düşman olan adam, yeni düşmanlarına savaş açma kararı almanın aferesindeydi.

    güneş ışınları dik gelmeye başladığında beyaz teni ısınmış, alev almadan bir önceki safhaya gelmişti. içinde, diplerden gelen bir hararet duygusu iyiden iyiye kendi belli ediyordu. dolaptan buz gibi suyunu almak için balkondan mutfağa geçti. içeri girmek, tüm vücudunda ılıman iklim etkisi yarattı. kendini rahatlamış hissederken, yük olan her şeyi attığında da bundan çok daha rahat hissedeceğine fark etti.

    suyundan bir yudum aldığında, mutfak camından bakarak ufka odaklandı. sonsuz bir şimdide, sözleri ve yaptıkları bir olmayan hayatındaki birkaç insanı hatırına getirdi. onca sözler verip, aksini eyleme dökmek affedilemez günahlardan biriydi gözünde. ona göre insanlara sadece; "ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol" felsefesi yakışıyordu. sözlerle taban tabana zıt haller yakışık almıyordu. değerini düşünüyordu. insanlardan soğumaya açılan kapıların, ana giriş kapısı belki gerçekten buydu.

    çok düşünmekten kafasındaki sersemlik artar gibi oldu. yeni kurgulamaya ve sabitlemeye çalıştığı düşünceleri, bu yüzden erozyona uğruyordu. salıncakta uzun süre sallanmanın verdiğine benzeyen sersemliği bitinceye kadar, "harç bitti yapı paydos" kararı aldı. suyunun tümünü bir dikişte içmiş, güneş altında davul gibi gerilen teni normal sıcaklığına dönmeye başlamıştı.
  • sadece "bir" adet kafa olmasına rağmen, bir milyon kafa taşıyormuşçasına hissetmektir sersemlik. uykusunu alamayan bedenin, uyandığı gün için zihine kestiği cezadır. işte o cezanın bu günkü kurbanı benim. radara yakalanmış gibi hissediyorum.

    öğlen oluyor. ancak gözlerimde hala gece. üçüncü bardak çayım da etki etmedi. "uyansana be adam!" deyip yakama yapışmasına rağmen, bende tık yok. içimi ısıttığıyla kaldı. tam, akşamdan kalma kafasındayım. oysa değil içki, sigara bile içmem. sebebim 2'den sonra yatmak. demek bünye uyku süresini beğenmedi. üçüncü gözüm yatağı gözlüyor.

    ölmeyen çürüyen insanlar diyarında, kendi bedenime bile laf geçiremiyorsam, bir sersemlik yüzünden tüm günüm harap oluyorsa ben ne yapam. uykuyu alamamak kadar, uykuyu sevmek de kötü şey. leğen, havan veya kutsal kaseye su doldurup, kafamı içine sokacağım. umarım işe yarar.
  • 'öldük, dünyayı şaşkın bırakıp gittik
    yüzlerce incimiz vardı delinmedik
    sersemliği yüzünden bilgisizlerin
    renk renk düşünceler kaldı, söylenmedik''

    (bkz: ömer hayyam)
hesabın var mı? giriş yap