• ışık ergüdenin kitabı.
    "en büyük edebi eseri, tanrıyı
    ve en güzel ütopyayı, anarşiyi
    yaratabilmiş insana..
    bunca yaratıclıktan bunca bayalığa düşebildiği için..." diye başlar.
  • ortak hiçbir şeyi olmayanların ortaklığından pek dem vurmuş, herkesleşmeme yoluna kendisi olabilmek için kaos yayınlarından atılmış anarşist bir ışık ergüden adımı..
  • söylenmeyen söz ağırlaşırın dibinde yatan pasif agresif şiddettir.
  • isik erguden, bu kitabi o kadar guzel ve yogun bir sekilde yazmis ki, icinde bir tane kufur gecmemesine ragmen, elestirdigi duzeni ve insanlari yerin dibine sokup cikarmasi insanin gozune batmiyor asla; satirlar, igreti bir isyankarliktan cok, edepli ve de mantikli bir facia agiti tasiyorlar kendi iclerinde. ve tabii ki isik erguden'in--buyuk bir agir baslilikla--sessizligin anarsisine ulasmak icin yazisizliktan ve de esersizlikten feragat etmenin paradoksunu, kendi icinde kabullendigini de okuyoruz bu guzelim kitapta.
  • bu yazımı, "sessizliğin sınırlarında gezinirken" başlığıyla blogumda yayımladım, linki. isterseniz oradan da okuyabilirsiniz.

    "umut bizi sürekli yanıltan bir şarlatandır. benim için mutluluk da onu yitirdiğimde başladı. dante'nin cehennem'in kapısına yazdığı şu dizeyi ben olsam, cennetin kapısına yazardım: "buraya girerken, tüm umutlarınızı terkediniz." " - sebastien roch nicolas chamfort

    theodor w. adorno, minima moralia adlı yapıtının "sunuş" kısmında şöyle der: "yaşama bakışımız, artık yaşam olmadığı gerçeğini gizleyen bir ideolojiye dönüşmüştür."

    hakikaten, her birimiz, yani tüm insanlar, tek bir ideoloji çatısı altında birleşiriz: "bir yaşamım var." ideolojisinde. doğruya doğru demek lazım, yaşam denen şey elbette vardır; ancak, "yaşamım", "yaşamımız" diyebileceğimiz bir şey yoktur ortada artık. buna karşın, bir imkansızlığın bilincinde olan insan, sonsuz bir kabullenmeyle birlikte yine de yazar; "kendi paradoksu"na rağmen, ümitsizliğinin ışığında yazmaya devam eder. ümitsizlik ve kabullenme ise, yerini zamanla bir ağıda bırakır. fakat, her kabulleniş, bir benimseme anlamına da gelmez. ve ağıt, ancak negatif bir çaba içinde olanlarla buluştuğu zaman kendi anlamını bulur.

    "kişinin, kendine, başkasına, hayata koyduğu mesafe, yakınlaştırır: boşluğa ve sonrasındaki her şeye, kendine, başkasına ve suskunluğa. susma, yüzeyi değil, dibi, içi doldurdukça, öfke ve şiddet, kişiyi kitleden ve iktidardan uzaklaştırır." - sessizliğin anarşisi

    "sessizliğin anarşisi", tüm bu yalan üreten ve yalana teşvik eden kurumlara, hem seyreden hem seyredilen olan topluma, güce itaat eden yığınlara, herkesleşmiş olanlara ve onların çürümüş sistemine karşı sessiz, ancak sağlam bir reddiyedir. çünkü, bir rutini kırabilme gücü, kitapta ışık ergüden'in de vurguladığı gibi, yalnızca sessizlik ve umutsuzluk saatlerinde bulunabilir. ergüden, bu kitapta, yalnızca siyasi ve iktisadi kurumların yarattığı gayri insani düzenden bahsetmekle kalmaz, direkt olarak insanı karşısına alır. ve insan, ne yazık ki, her haliyle acınacak durumdadır; fakat başta dediğim gibi, "bir yaşamı var"dır elbet her koşulda: gücün -kitlenin- delik deşik ettiği bir yaşam.

    "sessizliğin anarşisi", bu yaşamı, "bu yaşam"dan ibaret görmeyenlerin ortak hislerini taşır. ve her şeye rağmen yaşamı olumlayan, ama her hâlükârda ayrıksı bir düşünsel yapıttır. "normal" olmanın sahte mutluluğuna karşın, herkesleşmeyen bir yazarın, herkesleşmeyenlere, herkesleşmemekte diretenlere bir selamıdır.
  • “iktidar ve iktidar kurumlarından biri olan devlet, yalana ihtiyaç duyar (iktidar ve devlet olmak isteyen de yalana ihtiyaç duyar). kurumsal ve örgütlü yalan, medyatik yalan, kişisel yalandan farklı olarak, manipülasyonun ve dezenformasyonun tezgâhından geçmiştir, bu nedenle, gerçekten daha gerçektir, aşırı-gerçektir. kitle, yalana ve hakikate aynı ölçüde yakın ve uzaktır. açıklık ideolojisi herkesçe benimsendikçe, herkes itirafa ve günah çıkarmaya kışkırtıldıkça, herkes teşhisçi ve röntgenci olmaya zorlandıkça, hepimiz iktidar-kitle ortaklığı şiddetinin taşıyıcısı ve hedefi haline geliriz.”
  • çoğumuzun çevirmenliği ile bildiği ışık ergüden kitabı. ölüm-intihar, hayat-hayatsızlık, suç-anarşi, tarih, din, iktisat, felsefe vs gibi bir çok konuyu kendi özgün anlatımıyla yazıya dökmüş. hayatın nedensiz var olduğunu, intihar etmiyor olmamızın; yaşama olan arzumuzdan gelmediğini, hayatı anlamlandırmak için içini boşlattığımız tüm duygu ve düşüncelerimizin nasıl isyana dönüştüğünü ve en nihai sonuç olan yıkıma gidişimizi anlatıyor.
    o zaman kitaptan geliyor..

    --- spoiler ---

    deşmek amacıyla insanın içine yönelme, özünü açığa çıkarma çabası, iç yolculuklar yapıp bunları dışarı vurma, içi keşfetme! keşfedildiği sanılan şey, söylemleşen şey kadardır. kevgire dönen insan ruhu ishal olur.. ve iktidar/ toplum, bu açıklık sayesinde, kapsadıklarıyla, içine aldıkları, dışladıkları ve imha ettikleriyle sürdürür varlığını.
    --- spoiler ---
  • "iktidar ile kitlenin, aynı gayri şahsi -yüzsüz- ilişki içinde birbirine geçtiği, iktidarın da kitlenin de kendi yüzüyle dolaşmadığı, edimin toptan, ano-nim ve temsilî olduğu bir yüzyıl sonu ya da yüzyıl başı!

    kitleler, iktidara (iktidar istemek için bile) karşı çıkmak yerine, iktidarı destekliyor, alkışlıyor; destekler ve alkışlarken, kendi dışlarındaki, üstlerindeki bir kurumu, yüce bir makamı değil, kendilerini, anonim içlerini, yüzlerini, yüzeylerini destekliyor ve alkışlıyorlar.

    sonun ve yıkımın çağı: herkesin (en azın-dan görüntüsünün, aşırı-gerçek görüntüsünün) ik-tidar sahibi olabildiği böyle bir çağda, değişim, dö-nüşüm özlemlerinin taşıyıcısı olabilen kitlesel bir özne yok artık. kitleler adına iktidara el koyan seç-kinler de yok. topluma, hatta tüm dünyaya öneri-lerde bulunan devrimciler, reformcular yok. kül-türün popülerleştiği, bilginin kuru bir yığın halin-de erişilir kılındığı bu enformasyon (dezenformasyon) bombardımanı çağında; her konunun yığınlarca bilindiği, tartışıldığı, herkesin her konunun uzmanı olduğu bu niteliksizlik çağında, herkesin seçkin olarak adlandırılması mümkün olduğundan, kül yutmaz kitleler kendi adlarına hareket edebili-yor artık.

    ezilmişliklerinin ve sömürülmüşlüklerinin bilincini, yarın kendilerinin de ezip sömürebileceklerinin garantisi olarak taşıyan kitleler! dışardan bir eylemin ya da sözün alımlayıcısı olmayan, bu eylem ve söz bolluğu ortamında içerden ürettikleri kendi nafile eylemlerinin ve sözlerinin taşıyıcısı, erişilmez kitleler! iktidarın eli, kulağı, kafası, cinsel organı –eril ve dişil– kitleler; hem efendi hem kö-le... ve iktidar, kitle-iktidar, kendini dağıtırken bile yeniden üreten çoğul iktidar..."

    ışık ergüden - sessizliğin anarşisi (versus kitap, s. 25-26)
  • ışık ergüden hayatının 12 yılını cezaevinde geçirmiş bir yazar ve çevirmen olarak kapatılmışlığın, sıkışmışlığın ne olduğu üzerine bolca kafa yormuş olsa gerek. kitaptan şahane bir bölüm vereyim:

    programsız; bir proje olarak yıkıcılık, ortaklık

    bu yüzyıl, insanlığın hemen hemen tüm toplumsal ve politik tasarılarının yaşandığı ve yenildiği bir yüzyıl oldu. burjuvazininki de: onun tasarısının sürüyor olması, artık ölümsüzlük çağında yaşıyor olmamızdan, bir zombi gibi varlık sürdürüyor olmamızdandır.
  • "yazının (sözün, hatta görüntünün) bittiği, biterken de, onca sözün, yazının, görüntünün boğduğu insanı da peşinden sürüklediği bir dönemde, bu metin, ümitsiz, hüzünlü, karabasanlı bir edim, iktidarsızlığıyla varolabilen bir teşebbüs olarak, ancak lâneti bulaştırma arzusundadır. (...)

    bu katliam çağında, onca yıkımın ardından dünyaya gelmiş olmak, yaşıyor olmak, sürekli kan kaybetmektir. birileri her gün işkence makinesini döndürmeye, ötekiler bu çarklardaki yerlerini almaya gönüllü ve zorunlu olarak gidiyorsa, yazı, ancak bir cerahat gibi akabilir ve bir irin gibi yapışıp kalabilir yazanın yüzüne. akmıyorsa ve yapışmıyorsa, şıklık ve zarafet olarak kendini gösterebiliyorsa hâlâ bir yerlerde, yazı, yazı olmaktan çıktığı içindir; hakikat arayışından, kendini aramaktan vazgeçip, eylem olarak eylemle ve söylem olarak söylemle, iç tutarlılıkla yetindiği içindir..."
hesabın var mı? giriş yap