• öncelikle;
    (bkz: starbucks çalışanlarındaki ego)
    (bkz: starbucks çalışanlarındaki değişim)
    (bkz: starbucks çalışanlarındaki özgüven)

    son birkaç aydır, farklı farklı starbucks (istanbul) şubelerinde gözlemlediğim durum. ben starbucks'ı seviyorum arkadaş. zaten filtre kahve dışında içtiğim bir şey yok ve hemen hemen her gün gider, kahvemi içerim. ortamını, içerideki sakinliği (bahçeleri değil, iç taraflar), çalışanların güler yüzlülüğünü, pozitif enerjilerini seviyorum.

    ama son zamanlarda birçok şubede, istisnasız çalışanların %90'u acayip bıkkın, sıkkın, enerjisiz, asık suratlı. tahammülsüzler. örneğin sipariş veriyorsunuz, barista yanlış anlıyor siparişi (gürültülü olabiliyor genelde starbuckslar), daha kahveyi yapmaya başlamadan siz onu uyararak "sütlü değil, sade" veya "kartonda değil, fincanda rica ediyorum" dediğinizde bile, suratlar hemen ekşiyor, oflar poflar başlıyor vs.

    gel gelelim asıl demek istediğime. adamlar haklı ya. ben olsam herhalde 1 hafta dayanamam. sabahın köründe geliyorlar şubeyi açmaya, yemekleri diz, makineleri aç, temizle vs.vs. bir de o sırada ısrarla içeri gelip sipariş verenler oluyor. yahu adam sana "henüz açmadık" diyor, sen ısrarla "ya sadece simit alacaktım", "tamam ben beklerim" gibi saçma sapan hareketlerle milleti darlıyorsun. çık dışarıda bekle o zaman.

    ergenler.. ah o ergenler.. ağzını yaya yaya siparişlerini veriyorlar, bacak kadar boyuyla emir kipleri, senli benli konuşmalar vs. insanda sabır kalmaz ki. üstüne bir de kasada ne alacağını düşünürler 40 saat.

    bazen sistemler gidiyor mesela, kredi kartı veya uygulama ile ödeme yapılamıyor. çalışanlar önceden uyarıyor insanları ama hala mal mal elinde kredi kartı ile sırada bekliyorlar. "kart şu an kabul edemiyoruz" cevabını alınca da "ee napcaz şimdi, nakitim" yok gibi saçma sapan cevaplar geliyor. bugün içme mesela? ya da daha sonra gel? ya da geç ötede bekle, sistemler açılınca haberdar ol? yok, öyle elinde kartla, kasanın bi köşesinde bekliyor, sırayı daha da şişiriyor.

    masalar leş gibi, yarısı dolu karton bardaklar, ağzına kadar dolu küllükler, sağa sola savrulmuş sandalyeler... say say bitmez. şubelerde (gördüğüm kadarıyla), şubesine göre değişmekle birlikte 2-3 arası çalışan oluyor.

    1- sipariş alan
    2- kahve hazırlayan
    3- ortalığı temizlemeye çalışırken bir yandan depodan süt vs. getiren.

    yahu adamlar hangi birine, tüm kafasını vererek yetişsin?

    şimdi diyebilirsiniz, sen de starbucks çalışanı mısın diye. hayır değilim, sadece gittiğim yerleri gözlemlemeyi, çalışanlarla sohbet etmeyi vs. severim e böyle olunca da ister istemez bir bağ kuruyorsun ama markayla, ama personelin direkt kendisiyle.

    sözün özü; bu entry ne dalga geçmek için, ne eleştirmek için vs. yazıldı. olur ya, bu entry bir şekilde "yetkili bir abi"nin önüne düşer ve bu abimiz de bölge bölge personellerle dürüstçe bir görüşme yaparsa, belki bu sorunların önüne bir nebze geçilir.

    hani hiç sevmem az sonra kullanacağım kelimeyi ama gerçekten yazık yani oradaki çalışanlara da. "ne zor şartlarda çalışan insanlar var, starbucksta çalışana mı yazık??!!" diyebilirsiniz. haklısınızdır da; ama daha zor işler var diye diye zaten doğru düzgün, hakkınla ve edebinle yapabileceğin meslek kalmadı ülkede.
  • bu arkadaşların elinin altında sınırsız kahve, çay vs bilumum ürün mevcut, günde binlerce sefer hazırlayıp servis ettikleri. fakat şundan azıcık içeyim, tadına bakayım deseler yok; müşteri gibi sıraya girip parasını ödeyip, öyle içebiliyorlar. sonra tekrar bangonun diğer tarafına ve çalışmaya devam.

    ben olsam ben de mutsuz olurum aq. üvey evlatlar mı sanki.
  • doğru tespittir. henüz güldüklerini görmedim.
  • o guzel musteriler 3 nesil kahvecilere atlayip gittiler, geriye demirin tuncu , mc donalds musterisi kaldi.
  • yeterince dinlenemeyen uyuyamayan insanlar mutsuz olur.

    ülkemizde çalışma şartları gerçekten zor.

    işverenin önüne yasa ile sınır koymazsan o seni dayandığın yere kadar çalıştırmak ister.

    vatandaş olarak salak saçma siyasi gündemin içinde kaybolduğumuzdan hükümetlerden aslında neyi istememiz gerektiğini unutuyoruz.
  • temmuzun ortasında herkesler tatile giderken çalışmakta olan, her fırsatta arkadaşlarının sosyal medyadan deniz kenarı havuz başı pozlarını gözüne gözüne soktuğu durumlarda yaşanan hissiyattır.

    mutsuzluk değil tatil ihtiyacıdır, dinlenme ihtiyacıdır. sektör, iş, pozisyon farketmeksizin herkes her yıl haziran 15 - eylül 15 arasında bu hissiyat içindedir.
  • eski bir starbucks çalışanı olarak onaylayabilirim bu durumu.
    müşterilerin sabah açılışlarda, akşam kapanışlarda saçma istekleri bıktırıcı oluyor.
    örneğin;

    + merhaba, bir grande, uzun çekim, 3 pump karamel şuruplu latte lütfen
    - kasalarımız kapandı malesef, hizmet veremiyoruz.
    + hadi yaa, ben size parayı yarın bırakırım her gün geliyorum zaten.
    - makinelerde kapalı ama
    + tamam filtre kahve ver o zaman
    - filtre kahvemizde yok
    + ice americano ver
    - ice americano da makineyle yapılıyor
    + off ya

    kardeşim adam sana özel üretim mi yapsın istiyorsun. insanları bırakın evlerine gitsinler onlarında özel hayatları var.
  • (bkz: özel sektör çalışanlarındaki mutsuzluk)

    diyor ve arttırıyorum.
  • asgari ücretle çalışan, çalışma saatleri hayvan gibi olan (çalıştığı yerden bağımsız olarak) insanların genel duygu durumu. ülkemizdeki genel mutsuzluğun asıl sebebi de bu. doların yükselmesiyle iyice ayyuka çıktı. adam orada tüm gün dikiliyor. aldığı cüret aylık 350 dolar, küfür gibi resmen. o parayla hiçbir bok yapılmaz afedersin.

    şöyle bir örnek vereyim. geçenlerde tatil yaptığım yerde bir ingiliz kızla tanıştım, hasta bakıcıymış. gelmiş marmaris'te krallar gibi tatil yapıyor. iki haftalık tatilin 250 pounddan 500 pounda çıkmasından dert yanıyordu. bir an ozan güven'e bağlayıp "lan dalyarak" diyesim geldi.

    sonuç olarak döviz kurları bu seyirde devam ettikçe fakirleştiğini anlayan halkın psikolojisi bozulmaya devam edecek.
hesabın var mı? giriş yap