• bir edip cansever şiiri.
    "şairin seyir defteri" - "eylülün sesiyle"

    i

    bir çift van sesi
    van'ın doğurgan sesi
    bin çift nar düşürülmüş gibi dalından
    bu onun sesi
    sessizce yağan karda nar sesi.

    su altında kanat çırpan üveyik
    her rengin başka rengi
    resmini kendi çizer
    düşünde kendini görür
    kıyılar onun itiş biçimi
    üveyiktir van'da anmak anılmak
    üveyiktir sanrının üvey kardeşi.

    dağ yollarında yalnız gezen çeşmeler
    suyu eşkiya soluğu
    akışı aralıksız nal sesi
    ilk kulak verişte duymanın uzak
    çok derin içi
    dağ yollarında yalnız gezen çeşmeler.

    asurlu sert hüznü onun
    bizans gözleri
    yuvarlar beyaz taşlar
    içini açar bana
    açınca bana içini
    gündışı bir saattir, acı bir kış kavununda
    birikmiş gündüzlerdir
    ve gelen kimdir bilinmez
    oyunlarda ikinci
    oyunlarda üçüncü
    kişiler gibi
    söze pek karışmayan
    ya da
    çok eski bir haberci.

    kapamam gözlerimi, kapamam
    korkarım kapayınca bir başka şehirde uyursam

    yağarken yağan karda doğu'nun
    işleyen ezik sesi
    yağarken yağan karda
    çekip gider haberci.

    eski bir manastır çanı
    akşamları suya döker süsünü
    su altından çıkan üveyik
    o da
    yağmurda yıkar yüzünü
    dağ başlarında yalnız gezen ormanlar
    dağıtır kamyonlara sisinden sıyrılarak
    günlerdir boşluğunda tuttuğu hüznü
    ve hüzündür kendiliğinden
    han havlularında ağır ağır
    yem kesen atların yükü
    toplanan pazarlarda, kapanan dükkânlarda
    bütün gün ip satanların, bakır satanların
    doluşup cami çeşmelerine
    el yıkarken çığırdıkları türkü
    ve tatvan'a giden vapur bir de
    ekler bütün hüzünlere
    bir sabah bir van hüznünün özgünlüğünü.

    sabah değilim, akşam değilim
    sunaklarda ipince
    belirsiz bir çiziğim
    yüreğim kanda parlar
    kan kadar yerde parlar
    toprakla iç içeyim
    biri kazıp bozmasa
    alıp gitmese beni
    batmadan yakalanmış çok eski bir güneşim
    öyleyim
    yeraltında gözleri kör mozayık
    yeraltında yalnız gezen parmaklar
    binlerce dibek konuşur
    binlerce dibek parlar
    koşar buğday tozuna su altındaki üveyik
    bir çift van sesi
    doğan güneşle bu, batan güneşin sesi.

    kapamam gözlerimi, kapamam
    korkarım kapayınca bir başka şehirde uyursam.

    ii

    kış bitecek birazdan, kışa geç kalma
    böyle diyordu savat ustası hasan
    gelirken az tütün getir
    bir dağ keçisi parçala
    tuz bas düşümde gördüğüm kana, tuz bas
    ne derdi güz ortalarında baban sana
    dokunma van'a
    van köylüsü kendini çavlan gibi üretir
    göl gibi dokur
    ve beklemesini bilir, burkulur
    eğiktir şimdi boynu, sen de eğiksin
    o kadarını anlarım
    ben bu savatları bunun için işlerim
    üç beş kuruşa satarım
    gözümün yeşili üstünde kalır
    balkır güz kırmızısı eğiminde
    üveyikler kalkar her bir nakışından
    durur belleğimde konuk sayılır
    senin olsun şu eski mavzer
    biri armağan ettiydi babama
    okşadı sevdi yıllarca onu
    bir gün hiç konuşmadan
    uzattı verdi bana
    işine yarar mı bilmem
    bildiğim bir şey varsa
    mavzerle denenmek ister dağlar
    hüzünle değil

    yık şapkanı arkaya
    bu da kundura
    çakal derisi bu da
    gerisi senin işin
    bir soru kendine sor, bir soru ona
    sakın sormadan vurma
    ölüm pusuda
    mahpusluk dersen
    pusuda
    ve yalnız kalma
    dün biri seni sordu, van'a gelmiş
    görmek istemiş seni
    demek ki bir başka tutsak o da
    bir başka çekmiş
    bilirim acılar birbirine benzemez
    ama
    acılar nerde bütün, sen onu yokla
    çavlanı unutma, gölü unutma
    mavzerini ayarla
    hazır ol
    kış bitecek birazdan, kışa geç kalma.

    iii

    bir tarakla ya da bir iğneyle saçlarından
    tutturulmuş unutulmaya
    suçu vardı, ne miydi suçu
    suçları onların erkekleriyle
    yokluğu varlığa çevirmek suçu
    ve son kerteye gelmiş öfkenin cıvalanması
    "hayır, hiç yenilmedik, çekildik yalnız
    ve şimdi olduğumuz yerde
    ve ayaktayız"
    diyorlar ki, elbette doğru
    kim katılmak istemez onlara
    kim duymak istemez böyle bir suçu
    ah van'ın sarı rüzgârı
    taşları şarap koyusu
    akşamı kiremit tozu
    hoşap kalesi
    bağdat oteli
    sınır türküsü
    bana bir resmini ver arkadaş
    ve söyle
    neresinden bulurum şu istanbul'u
    bulamam
    senin bakışın düzgün
    bizimki çatık
    ama anlaştık ya sen ona bak
    yolun düşerse gene uğra
    bizim gönlümüz kanmaz
    aşımız bitmez senin gibi konuğa
    üstelik daha bir pekişiriz
    işleriz yan yanyken başkalarına da
    tükenmez olur sevgimiz
    iyi yolculuklar sana.

    iyi geceler sana da
    oğlum motoru ısıt
    iyi geceler van
    yolumuz bir başka van'a, kars'a.
hesabın var mı? giriş yap