*

  • filozof olan suhreverdi'nin ismini aldığı suhreverdi kasabası iran'da olup, birçok meşhur kişi yetiştirmiştir.
    bunlardan biri de ebu necib suhreverdi'dir. selahaddin eyyubi'ye sunduğu, devlet yönetimine dair nehcu's-süluk fi siyaseti'l müluk (yönetenlerin yönetimi) adlı bir risalesi mevcuttur.
  • "her şey nurların nurundan gelir. insan, kişisel çabalarıyla nurların nuruna yükselebilir. bunda insanın izleyeceği yol, akıl dışı yoldur. yani sezgi yoludur. keşf ve sezgi ile gerçeklere ulaşanlar ise ancak nefislerini ve gönüllerini iyice temizlemiş seçkin kimselerdir."
    diyerek ilgimi çekmiş kişiliktir. yunan ve doğu felsefesini analiz edip ardından sentezlediğine dair bilgiler verilmiş olsa da , benim pek bunları anlamamamdan kaynaklı bir kafa karışıklığı oluşturmuştur kafamda. kendisinin ne bir fakih ne de kelamcı olmadığını, filozof olduğunu ima eden makalelere rastladım. suhreverdî ilâhî bilgilere ulaşmanın sezgi ile mümkün olacağını savun-muştur. bu konuda akıl yürütmeye iltifat etmemiştir. bilgi nazariyesinde görüşü aristoya zıt ve fakat yeni eflâtunculara ve mutasavvıflara yakındır. onun değişik varlık anlayışı ve dinde kendine özgü düşünceleri savunması fakîhleri kızdırmıştır. zaten bu yüzden de öldürülmüştür. işrakiye adında bir felsefi akım oluşturup uğraşmıştır. lakin işrakiye felsefesine bakarsak, materyalizme yaklaşmaktan korkan akılcı, ama bir taraftan delaletin sadece tanrı tarafından verildiği ön kabuluyle bitmiştir.

    "mânevi çalışma ile insan fenâ derecesine yükselebilir. allah yolunda çalı-şırken bilincinden uzaklaşan ve bedenî tatları unutan kimse fenâ makamında sayılır. fenâ makamında sâlik, kendi organlarının hareketlerini duymaz. ha-ricî âlemle ilgisi kesilir. o yüce allah’da mânevi sarhoşluğa dalar. bununla beraber fenâ hali ittihat sayılmaz.

    suhreverdî’nin sözünü ettiği fenâ hali, plotinos’un ennéades’ında geçen vecd (extase) haline benzemektedir.

    suhreverdî’nin tasavvufunda dikkati çeken öteki husus, sâlike çeşitli nurların yahut parıltıların gelmesidir. suhreverdî, hikmet al-işrâk’ta mânevi bir kıvılcım olarak gelen bu nurların pek çok çeşidinden bahsetmektedir"*

    yani günümüzde bazı tarikatların *yaptıklarını iddia ettikleri rabıta gibi olaylara benzemektedir. anladığımız kadarıyla, bir şekilde manevi olarak yükselen insanın baya baya tanrıya yaklaşabileceğini iddia etmiş. sözlüğe girip entry yazmama sebep olan mesele şu. islam temelde tanrının insana ulaşıp bir peygambere kitap yollayarak işleyen bir sistem. yani güney amerikada ya da tibetlerde takılan rahipler gibi bir anlayış yok. örneğin, meskalin kullanalım, dmt kullanalım, high olalım, ayin yapalım, kafa yaşayalım tanrı gibi hissedelim, bu şekilde ibadet yapalım iyi olalım tanrısal şeyler hissedelim. böyle bir anlayış islamda ben denk gelmedim. tamamen yasaklanmış.

    gelelim suhreverdinin diğer tesbit ve tavsiyelerine.

    suhreverdî ilâhî nurlara kavuşabilmek için mânevi mücahedenin gerekli olduğunu ısrarla söylüyor. ona göre bedenin arzuları ilâhî gerçeklere ulaşmayı engeller.; insan beden karanlığından kurtulmalıdır. bunun için de bir yandan riyazete, öte yandan ibadete önem vermek gerekir. mânevi yola girenler az yerler, az konuşurlar ve az uyurlar. onlar kalplerini kötülüklerden arıtırlar. böylece de allah’ın sonsuz ışığından faydalanırlar. fenâ derecesine ulaşırlar.

    bana perudaki kabileleri hatırlattı, örneğin yaz yağmurları başlamadan balık yemeyenler, bir bitki içip uçabilmek için yaklaşık 1 aylık rejime girmeleri vesaire. bedeni hazırlamaları. bakın suhreverdi de buna benzer yöntemlerden bahsediyor. fena derecesini az çok anladınız galiba.

    "akıl soyut bir cevherdir. duyguyla ona etki yapılamaz."

    bu anlayış kesinlikle sağlıklı bir anlayış olamaz, kişilik bozukluğuna yol açabilir. yıllar yılı patolojik vaka oluşturup bunlara kafa mı yaşatıyor demeye başladım içimden.
    yani aklınıza yatmayan her şeyi, kalbe yatırıp yapabilirsiniz mahiyetinde bir laf.

    suhreverdî zaman hakkında da fikir yürütmüştür.

    "zaman hareketin miktarıdır. zamanın başlangıcı ve sonu yoktur. çünkü zaman için başlangıç düşündüğümüz takdirde, bu başlangıçtan önce içinde zaman olmayan bir zamanın varlığını kabul etmek gerekir. bu düşünce ise çe-lişiktir. çünkü öncelik zamanla ilgilidir. o halde zaman hem ezelîdir, hem de ebedîdir. şimdiki âna göre öncelik ve sonralık itibarîdir.

    zaman muttasıl bir birliktir. mazi, şimdiki andan ve istikbalden kopup ayrılmış değildir. şimdiki zaman hem maziye, hem de istikbale bağlıdır."

    *
  • metafiziğini nur kavramı üzerine kurmuştur. metafiziğinde varlık tabakalı bir sistemde ortaya çıkmaktadır. en yüce nur nurul envardır. nurul envar; mutlak zengin, ötesinde başka bir nurun bulunmadığı tüm nurların varlıklarının yetkinliklerinin kaynağıdır.

    varlıkların üstünlüğü ve düşüklüğü nurlarının eksikliğine göre olur. üstün varlıklar alt tabakadaki varlıklara hükmeder. alttaki varlıklar ise onlara sevgi ile bağlıdır ve bu sevgi ile üstün nurları tecrübe ederler.

    nurani ve cismani varlıkların bu tabakalı sistemdeki ilişkileri misal alemi vasıtası ile olur. misal alemi bir gölge gibidir. insandaki hayal gücü ile bilinebilir. misal aleminden cismani aleme iniş yüksek nurların idaresinde olur.

    insan nefsi de nurani bir varlıktır. kemale ve olgunluğa erişmesi için bedende varlığını idrak etmesi ile olur. bedeni zevklere alışan nefis geldiği yeri ve tekrar oraya döneceğini unutur.

    tüm insanlar amellerinin somutlaşmış haliyle karşılaşacaktır. kötü bir insan olarak yaşarlarsa öldükleri zaman kötü amellerinin karanlığında yaşarlar. hesap gününde kötü amellerine denk düşecek hayvan suretlerinde dirilecek ve amelleri yüzünden karanlık cehennemlerde acı çekeceklerdir.

    iyi amelleri olanlar ise bunların bir kısmı cennete dahi gitmeden nurul envara ulaşarak sonsuza kadar bu nurun tecellisini müşahede ederler. bunlar insanı kamillerdir.

    iyilikte orta düzeyde olanlar ise cennete gider. ancak burası onlar için son kalış yeri değildir. burada da olgunlaşmaya devam ederek en son onlar da en yüce nura ulaşırlar.
hesabın var mı? giriş yap