• türkiye hapishaneleri, sabahattin ali'nin çok sevdiğim yazılarından biridir. bir öğretmen, bir edebiyatçı, hapishaneleri nasıl bu kadar güzel yazabilir? elbette içeri girerek. eline silah almamış, kimsenin malını çalmamış, sadece fikirlerini beyan etmiş bir yazar, fikirleri yüzünden düştüğü hapiste de boş durmamış, bu memleket köşelerini, içerideki kardeşlerini, ötekileştirmeden anlamaya ve yazmaya çalışmış. edebiyatçılığına kaynak olan harikulade gözlem kaabiliyeti, empati, çaktırmadan sergilediği sosyal psikoloji birikimi ve yer yer marksizm kokan tespitlerle sabahattin ali bu ülkenin hapishanelerini ne de güzel anlatıyor. yazının en dikkat çeken kısmı, sabahattin ali'nin mahkum ve mevkuflara asla mücrim yani suçlu dememesi, ısrarla onları anlamaya çalışması. amma velakin bu ülkede, hapisteki halkına bile kıyamayan sabahattin alı'ye birileri kıymıştır. yazıklar olsundur.

    türkiye hapishaneleri

    türkiye hapishanelerini başlıca üç kısıma ayırabiliriz:

    1- büyük şehir hapishaneleri
    2- vilayet hapishaneleri
    3- kaza hapishaneleri

    birinci sınıf hapishaneler yalnız istanbul ve izmir’dedir. bu hapishaneler nispeten, nispeten beynelmilel mahiyette olan mücrim tiplerini, cemiyetin çizdiği yollardan bilerek çıkan zayıf karakterli, yanlış düşünüşlü psikopatları ihtiva ederler. türkiye’ye has olan mücrimler yalnız hiddet veya içki tesiriyle veya kıskançlık yüzünden katillerdir. diğer mahkûmlar, yani hırsızlar, yankesiciler ve diğer serseriler umumî mücrim evsafını hâizdirler.

    türkiye için asıl hâiz-i ehemmiyet olan ve çok karakteristik vasıflara mâlik bulunan hapishaneler, vilayetlerde veya müstakil ağır ceza teşkilatına mâlik kazalardaki umumi hapishanelerdir.

    bu hapishaneleri umumiyetle mücrim olmayan mahkûmlar doldurur. ekserisi katilden yatan bu mahkûmlar, kendi muhitleri ve zihniyetleri nazar-ı itibara alınırsa, gayet tabiî, makul ve namuslu insanlardır. çocukluğundan beri, kendisine küfür edildiği zaman silaha davranarak namusunu korumayı meşru ve lazım gören zihniyet ve muhit telakkileri, buna muhalif olan kanunun karşısında eriyecek kadar zayıf değildir. mesela bozkırda kendisine veya akrabasına bir hakaret veya bir zarar yapan adamı öldürmeyerek bunlara tahammül etmek, senelerce hapse mahkûm olup yatmaktan daha haysiyet-şiken, daha gayri kabil-i tahammül addedilmektedir. mesela garbî anadoluda, köyün biraz yüze gelenlerinin dağa çıkıp zeybek olması, köy basması, düğün yerinde sarhoş olunca etrafa tabanca atması en tabiî, en makul, münasip ve hatta mergup hareketlerden addedilmektedir.

    bu telakki tarzları, bu havali sakinlerinin dimağlarında doğdukları günden beri yer etmekte olduğundan kanun icap ettiği tesiri yapamamakta ve ancak iş olsun diye, hiçbir faydası ve gayesi olmadan tatbik edilmektedir. ceza, diğerlerini ıslah değil, ihafe bile edemediğinden bu sözler mübalağalı değildir. halk, kanuna rağmen kendi telakkilerine göre hareket etmeyi bir namus borcu ve bir fedakarlık bildikçe hapishanelerin her zaman için böyle mücrim olmayan zihniyet kurbanları mahkûmlarla dolması tabiîdir.

    bu kabil mahkûmların çoğu, vakar ve haysiyetlerine burada da ziyadesiyle dikkat ederler. yalnız bakacak kimseleri olmayan ve bir tayına kalan bazı mahkûmlar (başkalarına hizmet etmeyi haysiyetlerine yediremediklerinden) zorbalaşmaya, diğer zayıf mahkûmlara, yeni gelen mahkûmlara tahakküm, onları istismar etmeye başlarlar. zaruret ve sefalet bu adamları uzun mahkûmiyet senelerinde, hilekâr, hain yapmakta gecikmez.

    bu adamların cemiyet için kaybolmalarına yardım eden en dehşetli vasıtalardan biri de ‘esrar’dır. türkiye’de içerisine külliyatlı miktarda esrar girmemiş hiçbir hapishane yoktur. bir iki tanesi müstesna, birçok yerlerde esrar açıkça ve hatta gardiyanların yanında içilir. esrarı içeri sokan gardiyanlar ve jandarmalardır. mahkûmlar da envâi türlü vasıtalarla kendileri de getirirler (mesela ekmek ve karpuzun içinde). esrar kullanmayan mahkûm % 4 kadar ancak vardır ve bunu kullananlar göze çarpan ruhî bir düşkünlük (apati) içinde dimağen tamamiyle mahvolurlar. çıktıklarında bunu terk etmeleri imkânsızdır.

    kumar bazı hapishanelerde çok serbesttir. izmir, istanbul, konya, ankara, samsun hapishanelerinde alınan bazı sıkı tedbirler bunun buralarda mahdut şekilde oynamasına mucip olmaktadır. mamafih çok kere bir tek zar, bir aşık, hatta yazı mı tura mı oynamak için bir kuruş, beş on kişinin kirli ışıklı bir lambanın altında saatlerce kumar oynamasına ve sırtlarından yeleklerini, üstlerinden yorganlarını vermelerine kifayet eder. şâyân-ı hayret olan cihet, kumarı hemen hemen tamamen çıplakların, yani kimsesi olmayan, yalnız bir tayınla başkalarına hizmet ederek yaşamaya mecbur olanların oynamasıdır.

    bütün türkiye hapishanelerinde ehemmiyetli bir yekûn tutan bir sınıf da devlet ve millet parası çalıp gelen memurlardır. türkiye’de imkân bulup da para çalmayan memur olmadığına göre bu adamların da hataları ve diğer hapiste olmayanlardan farkları yakalanmaktan yani biraz acemilikten ibaret olup, haddizatında kendilerine göre çok sağlam bir ahlak ve namus telakkileri olan bu adamlara külliyen mücrim demek imkânsızdır.

    sonra bilhassa orta anadolu’da görülen kadın kaçırmak (avrat sürümek) cürümleri şâyân-ı dikkattir. buralarda fahişe bir kadını anasının elinden almak, oturaktan kadın kaçırmak, garbî anadolu’da yavuklusunu veya sevdiği kızı kaçırmak kadar şerefli ve kabadayıca bir iştir. böyle bir cürümden yatanları tanıdıkları kadınlar daima ziyaret ederler, hatta mahpus oldukları müddetçe onları beslerler.

    bu hapishanelerde dörtte veya beşte bir miktarı teşkil edebilen hırsız, yankesici ve diğer serseriler alelekser yabancı ve büyük şehirler mahsulü olup, içlerinde köylü pek nadirdir.

    kaza hapishaneleri, cezaları üç seneyi tecavüz etmeyen mahkûmların, yani attığı kurşun öldürmeyip yaralayanlarla doludur. buraların mahkûmları biraz daha serbesttir, hatta kazada serbestçe gezip dolaşırlar. şâyân-ı dikkat cihetleri buralarda da “mücrim” denecek adamın pek bulunmayışıdır.

    şu halde türkiye hapishanelerindeki mahkûmların ve mevkufların beşte dördünü cemiyetin mücrim dediği muayyen ruhî vasıflara malik psikopatlar değil, cehalet, zihniyet ve telakki farkları yüzünden kanuna muhalif hareket eden zavallılar teşkil etmektedir ve bunlar hapishanelerde bozulmakta, eğer çıkıp memleketlerine dönerlerse hakiki bire bela teşkil etmektedirler.

    cürümlerinin mahiyeti itibarıyla beynelmilel evsaf arz eden adi mücrimlerin de bir hususiyetleri vardır. bu adamlar cürüm yapmaya sevk eden, başka memleketlerde alelekser vâki olduğu gibi, anormal birtakım temayüller değil, doğrudan doğruya sefalettir. başka memleketlerde cemiyetin iyi yapamadığı insanlar mücrim olur, bizde cemiyet çok kere kendisi mücrim yapar. gerçi bütün burjuva cemiyetlerinin mücrim yetişmesine sebep olduğu iddia edilmekte ve bu iddia doğru bulunmakta ise de, bu gibi cemiyetlerde de hiç olmazsa işin zevahiri kurtarılmaya çalışılmakta ve hiçbir memlekette bizde olduğu kadar cürümlerin esbâb ve avâmiline lakayt kalınmamaktadır.

    6 mayıs 1933

    sayfa: 119 - 122 - “çakıcı'nın ilk kurşunu” içinde

    yapı kredi yayınları, 2. baskı, ocak 2004, istanbul
  • (bkz: tutuklu)
  • dünyadaki mahkumların eğitim oranının en yüksek olduğunu düşündüğüm hapishanelerdir.
    (bkz: ergenekon davası)
  • dihidrojen monoksit adlı tehlikeli kimyasalın kullanıldığı hapishaneler (sırbistan, hırvatistan, libya, ırak ve iran hapishanelerinde de kullanılıyormuş).

    http://www.dhmo.org/facts.html
hesabın var mı? giriş yap