• yakın bir zamanda vizyona girmesi beklenen kevin spacey(süper), cate blanchett( süpeer) ve julianne moore(iyidir)'un başrollerini paylaştığı film. annie proulx'un aynı isimli romanından sinemaya uyarlanmış bir yapıt ayrıca. fragmanlarından cate blanchett artık çekingen ve iyi huylu cici kızın tam ters bi karakteri canlandırdığı anlaşılabiliyor. kevin spacey de kocası rolünde.
    yine fragmanlarda dördüncü tanıdık bi oyuncuyu daha farkedebiliyoruz: mikrofon. her karede yukardan sarkan mikrofon ayrı bi hava katıcak gibi `filme: bi ara şaka yaptıklarını sandım ama mikrofon bütün endamıyla gözler önünde`.
  • lasse hallstorm chocolat'yı da yönetmiş, güzeldir bu film de dedik, chocolat'ya da benzemiyor değil. geldiği gün gittim, ama oynatıldığı sinemanın dallamalığına kurban gitmiş olduğu için çok da zevk alamadım. (1. narration vardı *sanırım* filmde, duyulmayan bir konuşmanın tercümesi sürekli alt yazı olarak çıkıyordu... 2. süper projeksiyon hatası yüzünden mesela sevişme sahnesinden sonra kızın altındaki blucin gözüküyodu, kafamı karıştırdı bu iş.)
    sinematik açıdan doyuma ulaşmamamla hiç bir alakası olmasa da şunu da itiraf etmek istiyorum ki, ben filmi anlamadım.. ya da hala olmayan bir anlam aramaya çalışıyorum. (bkz: bi dakka ben anlamadım)
  • ortamın havasını mükemmel veren, konu ve tema olarak doğrudan çağrışımlarda bulunmasa da sembolik ortamda beyine bazı imajları yerleştiren film
  • ağır aksak sıfatıyla pek güzel tanımlanabilecek, olması gerekenden an az bir saat daha uzun çekilmiş film.
  • cate blanchett'in aşüfte rolünün hakkından nasıl geldiğini görmek ve newfoundland manzaraları dışında kayda değer bir özelliği olmayan film.
  • kitabını büyük bir zevkle okumuş olmama rağmen filminin neden çekildiğini anlayabilmiş değilim.
  • "drink tea. tea is a good drink. get's you going." repligini duydugumdan beri her gun isteyerek cay icmeme neden olan film (bkz: etkili) *.
  • oyunculari iyi olmasına rağmen konusu ve temposu durağan ve sıkıcı film. bir de insan izledikçe üşüyor. niye yapılmıştır, mesaj kaygısı var mıdır, varsa nedir ben anlamadım ve filmden bir tat alamadım.
  • lasse halstrom, allah belani versin diye elimdeki bardaği duvara atmama neden olmuş film parçasi. ulan lasse, bak tirnaklarimi yiyiorum elinde super kadro vardi, tutmus kitap vardi. naptin sen soyler misin bana, naptin? o her sene oscar almak için cektigin bol castli filmlerinden birisini yaptin işte. üzerinden bir yil geçtikten sonra bir film bu kadar mi unutulur, bu kadar mi hafizadan silinir lasse. hayir sus lasse, dinle beni. git, ulke don. my life as a dog gibi filmler çek. akademiye yaranacam diye altina girmediğin adam kalmadi. bu bir değil iki degil, cider house rules farkli miydi hasse. orada da burada oldugu gibi sacmalamamişmiydin. ne parasi, ne pulu. sen kendi dediğine inaniyor musun lasse. bak daha dun geldi haberin bana, elalemden duyuyorum bu seferde jennifer lopez ve robert redford'u kadroya alip şansını deneyecekmişsin. bu ne hirs lasse. otur the shipping news'i seyret. hatan nerede onu bulup, anlamaya caliş. ama sen illa başının dikine gidicen, illa çikolata yapan, shipping news yapacan. öbür dünyada yerin cehennemdir lasse haberin olsun.
  • cok basarili bir oyuncu kadrosuna sahip sirin-seker bir film. hatta insana kucuk bir kasabaya yerlesme gazi verebilecek kadar sirin.
hesabın var mı? giriş yap