*

  • uyandırılmış toprak, şolohov 'un durgun don 'dan sonraki en önemli romanıdır. 1932'de yayımlanmış olan bu roman, durgun don'la birlikte onu dünya çapındaki büyük ününe kavuşturmuştur. her iki roman da, daha şimdiden klasik bir değere erişmiş bulunmaktadırlar. uyandırılmış toprak ilk olarak 1938'de mustafa nihat tarafından diimize çevrilerek remzi kitabevi tarafından yayımlandı.
    http://www.kitap-net.com/ayrinti2.asp?id=8665
  • derdinin ne oldugu oldukca acik bir eserdir. ama solohov'un en ilginc yani, politikligin had safhada oldugu bir metinde dahi insani bir anda $a$irtabiliyor olmasi:

    "kendisinden on ya$ daha buyuk olan kadinin a$ki tatli gelmi$ti, tipki ilk ayazda hafifce donmu$, yabani ki$ elmasi gibi..."

    insan sirf bir ba$ka surprizle kar$ila$mak icin bile okuyabilir bu kitabi.
  • mihail şolohov'un, tüm edebiyat dünyası ve durgun akardı don'un üçüncü cildini beklerken sürpriz yaparak 1932 yılında yayınladığı romandır. gremyaçin isimli bir köyde kurulmaya çalışan kolhoz çevresinde tüm bir "tarımda kolektifleşme" döneminin panaromasını tam bir tarafsızlıkla yansıtmıştır. bunu yaparken de -kanımca- olağanüstü metaforlar kullanmıştır. 19. yüzyıl batı felsefesinde hayli kafa yorulmuş özel mülkiyet kavramını iki üç satırlık betimlemelerle özetlemiştir. kendi rızaları ile hayvanlarını ortak kullanıma açan köylüler kolhozun ahırında kendi hayvanlarına daha çok yem verirler, daha az nemli yerlere alırlar.

    o dönem sovyet yazarları arasında ortaya çıkan, sosyalist gerçekçilik akımının kuru bir propagandanın dışına çıkıp sosyalist toplumun da eleştirisine yer vermesi gerektiği düşüncesinin saf ve net bir örneğidir bu eser. tabii ki eser basit bir inceleme çalışmasından çok öte bir edebiyat eseridir. şolohov, sosyalist gerçekçiliğin tüm gereklerini yerine getirmekle birlikte geleneksel rus romanlarının vazgeçilmez öğesi karakter zenginliğini de kullanmıştır. yukarıda bahsettiğim zeka işi metaforların yanında neredeyse tüm köy halkının iç dünyasına ,dostoyevski kadar derinlemesine olmasa da, dalmış, ruhsal çalkantılarına mümkün olduğu kadar yer vermiştir. kitabın sonunda okur, sovyetlerde toprağın kolektifleştirmesi dönemi hakkında fikir edinmekle kalmayıp, kaliteli bir edebi eserin vereceği tüm hazları da hissedecektir.

    her ne kadar eserin başında belirtilmese de şolohov'un bir diğer ünlü eseri don kıyısında hasat bu romanın devamıdır.
  • "durgun don(tihi don)" ile hayran kaldığım mihail şolohov'un iki ciltlik güzel eseri. birbirlerinden bağımsız zannettiğim için, önce "don kıyısında hasat"ı, ardından da "uyandırılmış toprak'"ı okumak gibi bir hata yaptım. ama kurgu o kadar başarılıydı ki, doğru sırayla okusaydım da aynı zevki alırdım.

    --- spoiler ---

    mihail şolohov, köylülerde sınıf bilincinin oluşturulması mücadelesini tüm doğallığıyla ve sade bir dille anlatıyor. karakter ve doğa tasvirleri, günlük hayatın detayları, öyküler insanı alıp götürüyor. davidov, nagulnov, razmiyatnov ve şukar dede...hepsini ayrı ayrı sevdim. özellikle mizahi yönüyle kitaba büyük renk katan şukar dede'ye bayıldım. ama şolohov öyle bir final yapmış ki, tüm kitap boyunca gülmekten ağlatan şukar dede, kitabın sonunda kederden ağlatıyor. hani ahmet kaya bir şarkısında, "...yüreğim kanıyor, olmasaydı sonumuz böyle..." diyor ya, bu kitabın sonu da insana öyle dedirtiyor.

    --- spoiler ---
  • rusya’da devrim sonrası kolektif çiftçilik ve köylülerde sınıf bilincinin oluşturulması temelinde aslında insanın değişen durumlar karşısında verdiği varlığını sürdürme mücadelesini anlatan şolohov eseri.

    merkezinde yemek, içmek, barınmak yani var olmaya devam etmek isteyen insan vardır. bu yüzden belki romanın derdi belli iken yine de didaktik değildir, bağırmaz, ders vermez ama insanın var olma mücadelesine dair çok tatlı, duygulu, çok renkli bir manzara sunar.

    en çok sorgulanan şey özel mülkiyet kavramıdır ve oldukça gerçekçi, sade bir şekilde ele alınır. bu sadelik hiçbir tumturaklı söze ya da davranışa gereksinme duymadan oldukça çarpıyor ama. örneğin; kolektif çiftliğe hayvanlarını vermek istemeyen bir kısım köylü onları kesip aksırıncaya, tıksırıncaya, hastalanıncaya kadar ailece tüketir, kimisi küçük baş hayvanına kadar nesi varsa inandığı devrimin getireceğine inandığı tatlı ve güzel günlerin hayaliyle yüklenip ortak çiftliğe götürür, kimisi ise sovyet yönetimini desteklemesine rağmen hayvanına bir aile bireyi gibi bağlı olduğundan ve ona harcadığı emeği böyle ele aldığından onu çiftliğe teslim ederken içi sızlar, hayvanından zor ayrılır ve hatta sonrasında hatırladıkça ailenin bir parçasını geride bırakmış gibi içi sızlar. artık herkesin olan hayvanlarına yine de başka hayvanlardan farklı muamele etmeleri ya da. hala kendilerinin gördükleri hayvanlara daha fazla yem vermeleri onları daha az yormaları mesela. özel mülkiyet duygusunun benlikten kolay kazınamayacağı özetlenir adeta bu örneklerde.

    ‘’kulak’’ denen orta sınıf üstü çiftçilerin mallarının kamulaştırılması, potansiyel düşman gözüyle bakılan ‘’kulak’’ların aynı zamanda sürgünleri ve uygulamada yaşanan sıkıntılar çok canlı ve tarafsız sunulur. kadınlar , hem karakter hem fiziki hem de sosyal konum olarak oldukça güçlü betimlenmişlerse de nihayetinde nesnedirler ve tüm malların kamulaşacağını duyan köylüler elbette orda da ‘’kadınların sosyalizasyonu’’ gibi bir meselede takılırlar.

    romanda olayların geliştiği gremyaçi köyü, tüm karmaşasına ve kederine rağmen huzur ve yakınlık duygusu da verir. belki de neredeyse adı geçen her insanın iç dünyasına da yazarla beraber göz atmamızın yanı sıra insanın orada, hayvanlarıyla, toprakla, ekinle iç içe ve tabiatın doğal bir uzantısı olmasından.

    aşk da unutulmamış tabi esas mesele devrimin dertlerini ve pürüzlerini anlatmak da olsa. şolohov’un o kendine has doğal, abartısız ifadeleriyle gösterişten uzak ve oldukça sahici küçük aşk hikayelerini okudukça katmanlaşır kitap.

    çoğu rus romanında olduğu gibi sadece bir yerde bile sözü edilen karakter bir şekilde akılda kalır, tanıma isteği uyandırır. ve kitap akla geldikçe özlenir.

    kitabın devamı olduğu söylenen ‘’don kıyısında hasat’’ adlı romanı kitapçılarda bulamamak dışında bir sıkıntısı yok eserin.
  • hiç bir sahafta/kitapçıda bulamadığım kitaptır.
    bu kadar önemli ve iyi bir eserin yeni baskısının yapılmaması çok anlamsız.

    --- spoiler ---

    bu son yıllar
    absürd yıllar bunlar ...
    yoksa ben bildim bileli mi böyle ...
    bilemedim,
    bilmek istemedim şimdi

    --- spoiler ---
  • 1932 senesinde, daha devrim yeni yeni oturmaya başlamışken, orta sınıf köylülerin ve kulakların eksiksiz ve gerçekçi bir tahlilini yapmıştır. ve ne kadar azılı bir sosyalist olursanız olun, değişimin etkilerini hissetiğinizde, ki kitap bunu size hissettiriyor, az da olsa bir sıkıntı duyuyorsunuz. ayrıca halkın kolektif zekasının ne kadar düşük olduğunu yüzüne yüzüne çarpar insanın. konrad maydannikov isimli orta sınıfa mensup köylü özellikle dikkatimi çekti, belki kendime en yakın gördüğüm karakter olduğu içindir. bu karakter üzerinden tembelliğin sosyalizm'e ne denli zarar vereceğini ayan beyan göstermiş yazar.*
  • neşeyi ve hüznü birlikte yaşatan romandır. belki de hüznü biraz daha çok. eser sahibi saygı değer bay mihail şolohov tarzını örnek aldığım ikinci yazardır. diğeri elbette charles dickens.
  • 1930'larda daha sovyet devrimi daha tam tamamlanmamış hala özel mülkler vardır. halkın bilinç düzeyi hala çok zayıftır buna karşı toprak reformu ve kulaklara karşı mücadele anlatır bazı yerlerde benim de en çok sevdiğim karakterlerden şukar dede ile gülersiniz bazen makar'ın davidov'un yaşadıkları ile hüzünlenirsiniz ama kitabı bitirdiğinde iyi ki okumuşum dersiniz...
  • engin yayıncılıktan çikan nihal yeğinobalı çevirisiyle okuduğum tek ciltlik roman. yillar sonra aslında iki cilt olduğunu, engin yayıncılığın eserin sadece birinci cildinini, roman sanki tek ciltmiş gibi bastığini öğrendiğim zaman aldatıldığımi hissettiğim roman.
hesabın var mı? giriş yap