• bir yavuz bülent bakiler şiiri.

    siyah, korkunç ve derin
    geceler sizin olsun.
    dualar kadar serin,
    bana sabahı verin.

    beni içimdeki yâr
    gezdirdi diyâr diyâr
    sizin olsun tanrılar
    bana allah’ı verin.

    içimdeki bilmece
    nursuz, uykusuz gece
    çözülsün hece hece
    içimdeki bilmece.

    nedir bu duyduğum ses
    nerde en güzel heves
    hani 'hu' diyen nefes
    nedir bu duyduğum ses?

    beni affeder misin
    huzurunda bir sabah,
    dilimde ismin allah
    ve yarım kalmış bir ah
    ile gözyaşı döksem
    saatlerce diz çöksem
    'hadi kulum' der misin?
    beni affeder misin?

    yedilerle, kırklarla
    bir gün hıçkırıklarla
    yoluna düşeceğim
    bir gün hıçkırıklarla.

    dinleyin susun, susun
    suların hoş sesinden
    velîler nefesinden
    bir rüya kadar güzel
    bir ömür kadar uzun
    ilahiler okunsun
    dinleyin susun, susun!...
  • aynı zamanda bir abdurrahim karakoç şiiridir.

    ya rab bu hasrete can dayanmıyor;
    zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.
    her adımda bir engel var, salmıyor,
    zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.

    mümkün mü bu yolda maksuda ermek?
    mümkün mü sılada dost yüzü görmek?
    aşığa ar gelir geriye dönmek;
    zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.

    çekilmez bir şelek vurdun arkama;
    şaşırdım yollarda kaldım, akşama.
    umudum her zaman bakidir amma,
    zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.

    sevip sevilmemek varsa kaderde,
    hangi doktor ilaç verir bu derde?
    hastayım, susuzum gurbet illerde;
    zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.

    ey hanlar hanını halkeden hancı!
    bir yudum aşkınla doğdu bu sancı.
    ey fakir ekmeği, mümin inancı!
    zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.
  • "kadınların beli zevk sonunda gelirmiş,
    fakat onun gelişi fışkırıcı değilmiş.
    fettah'ın geldi beli, bütün arzusu dindi
    şahlanan şehvetimi kim susturacak şimdi?
    aman fettah benim de belimi getir dedim,
    yarım kalan zevkimi sonuna erdir dedim.
    fettah dayanamadı yanıp yalvarışıma,
    biraz da şaşırdı bu içten yakarışıma,
    yavru dedi, bilmezsin bu zevklerin adına
    denir kızlara mahsus sik malası, badana." (bkz: fettahname)
  • - 2 -

    seni özledim selda. artık umrumda değil ne söylediysen söyledin. beni köpek gibi sevmesen de olur. ben zaten bu saatten sonra olmuşum bir köpek. selda... iki gözüm, ruhumun aynası, gözümün nuru... seni gördüğümde içimde bir şeyler kopuyor sanki. sana sarılmak ve seni öpmek hiç bu kadar uzak olmamıştı. aşık olduğumu sana itiraf edeceğim zamanlarda bile bu kadar imkansız değildin benim için. pezevenk fazıl ile seni gördüğüm gece kalbimi söktüler de mahallenin aç köpeklerine verdiler sanki. orada onların dişlerinde ezildim, çiğnendim un ufak oldum. midelerine düştüğümde asitle eridim. tüm hücrelerine karıştım. bir baktım köpeğin hası ben olmuşum. şimdi sokaklarda senin kokunu koklayarak seni bulmaya çalışıyorum. başımı bir kerecik sev diye o güzel bacaklarına sürünmek istiyorum. merhamet dileniyorum senden, sevgi dileniyorum. biliyorum aramızdaki her şey köpeğin azındaki ben gibi biçimsiz ve gelişigüzel bir şekilde parçalara ayrıldı. benim dilimi anlamıyorsun biliyorum. gözlerime baktığında kim bilir ne görüyorsun. selda’m... avuçlarımdaki çizgilerim, kulağıma gelen nahif şarkılarım... seni özlüyorum selda, köpek gibi özlüyorum. benden geriye bir şey kalmayacak kadar çok özlüyorum. öyle çaresizim ki ne yaparsam geri dönersin söyle selda! nolur söyle! ne yaparsam unuturum sana dokunan amına koduğumun çocuğu piç fazıl’ı! ben bilmiyor muyum onun ne bok olduğunu selda! o fazıl bırak bok olmayı, bir bokun rengini bile tutturamaz. ben öyle miyim selda! ulan bir evetin için annemi rüyamda göreyim diye ettiğim duaları bile keserim hiç düşünmeden, etmem bir daha. sen olursun annem, başka bir şey de istemem. sen bir evet de ben yazdığım tüm yazılarımı cayır cayır yakarım selda. gelmedi başıma böylesi. arabesk oldu mu bilmem ama zaten köpek oldum önünde gerisini siktir ettim. nolur selda, bırak o fazıl’ı. o seni üzer be iki gözüm. o, teninin değerini nasıl bilsin? sana dokunmayı, gözlerine bakarak erimeyi nasıl bilsin? selda’m derken tüm vücudu nasıl titrer ki! selda... beni bıraktın. bu gerçek öyle canımı acıtıyor ki. kim bilir bilmediğim ne boklar yedim sana karşı. anlat iki gözüm. anlat da bileyim bana telafi etmem için bir şans ver. tek şans ile suyun üzerine çıkmamızı sağla nolur selda. şimdi bu kağıtta sana yalvarıyorum ya gözlerine bakmaya cesaretim yok biliyorsun. ben senden ayrı bir beden olmak istemiyorum ki zaten. beni ruhuna karıştır selda. ben sana karıştıkça sertliğim yumuşayacak biliyorum. tüm acılığım gidecek selda. sana karışmama izin vermiyorsan kölen yap beni. tüm hayatım boyunca sana hizmet edeyim, o güzel ayaklarının altını her sabah her akşam öpeyim. yeter ki bir evet de. yeter ki şu fazıl’ı bırak selda. benim verecek nefesim kalmadı. umudum yer altında yaşayan hayvanlara benzedi. beni bırakma selda. yere tükürdüğün kaldırım kadar bile şanslı değilim ama beni bırakma. kendime olan tüm saygım da senin olsun. nolur o fazıl’ı bırak. gel kollarıma. neden diye bile sormam sana bir defa bile. tüm gücümle yazıyorum, seni seviyorum selda. annesiz bir çocuk seni nasıl sevebilirse o kadar seviyorum işte. konuşmadan da seviyodum. bir şeyler paylaşamadığımızı düşündüğün zamanlarda da seviyordum şimdi de seviyorum. susarak seviyorum seni selda. tüm acılarıma ve zamansızlığıma rağmen seviyorum. bir köpek gibi seni seviyorum selda.
  • gerçek bir yalvarışa duyarsız insan dünyanın en kötü insanıdır.

    ben en kötü olduğumda sevmemiştim kendimi hiç.
hesabın var mı? giriş yap