*

  • j m coetzee'nin 2005 yılında yayımlanan romanı.. bir trafik kazası sonrası bir bacağını kaybetmek zorunda kalan 60 yaşlarında bir fotoğrafçının hayatı, düşünceleri ve psikolojisi üzerindeki değişimleri anlatıyor.. bu, coetzee'nin nobel aldıktan sonraki ilk romanı olma özelliğini de taşıyor.. türkçe versiyonu can yayınları tarafından çıkartılmış..
  • j. m. coetzee'nin nobel aldıktan sonra boş durmadığını gösteren bir roman. beklenmedik bir olayla olağan akışı bozulan yaşamında tutunacak bir dal arayan paul rayment üzerinden, kimlik/sizlik, kök/süzlük gibi kavramları tartışıyor yazar. yeni dünya ile eski dünya arasındaki uçurumun coğrafi bir uzaklık olmadığını, yeni olanın her yanıyla güzel, eski olanın her yanıyla çirkin olamayacağını -vice versa- roman dili içinden ortaya koyuyor.
  • yalın bir anlatımı olan, iddialı cümlelere yer vermeyen ama aşkı, hayatı, ölümü sorgulayan, dupduru bir roman. insanı öyle çok derinden etkilemese de iyi ki okumuşum hissini veriyor.

    j m coetzee'nin diğer romanlarında da yer aldığı söylenen elizabeth costello'nun kurgunun akışındaki işlevi oldukça ilginç. romanı cazip kılan unsurlardan en önemlisi bu bence. yazar ve kurmaca metin arasındaki ilişkiyi bu şekilde görmek garip bir duygu veriyor insana. iyi mi kötü mü bu bilemiyorum. 60 yaşında bir adam kendisine uygun olmayan birine kalbini verdiğinde neler olacağını görmek isteyen costello ya da coetzee, yazma sürecine okuyucuyu da dahil ederek sanki hayale kapılmamızı, gerçeklikten kopmamızı istemiyor.
  • severek okudugum bir j m coetzee romani. zaman zaman bogucu olsa da elizabeth costello'nun peyda olusuyusla eglenceli bir hale dönüşüyor. j m coetzee'in tüm romanlarını arka arkaya okudum. hepsinde dil de derinlik de çok farklıydı. bu anlamda, yazarın kesinlikle okunmaya değecek romanlarından biri diyebilirim.
  • trafik kazasıyla başlayan, tüm duyguların dibine kadar verildiği coetze romanı. kitabı okurken, baş karakter paul rayment'i, sürekli olarak, six feet under dizisindeki george sibley görünümünde hayal ettim nedense.
  • j. m. coetzee'nin tek bacağını kaybetmesi ile hayatı evinin içinde sıkışan ve burada yoğunlaşan 60 yaşındaki paul rayment üzerinden; hayatın yaşla değişen katmanlarını, katmanlar arasında kalmış boşlukları ve bu boşlukların son katmana yaklaşıldığında verdiği huzursuzluğu anlattığı romanı.

    (bkz: disgrace) utanç'ta david lurie'ye boyun eğdiren şehvet, yavaş adam'da paul rayment'ta yeniden vücut buluyor. sadece cinsel şehvet değil paul'daki; doğmamış çocuğa duyulan arzu, gençliğe duyulan arzu, bir kadının varlığına duyulan arzu, haz almaya duyulan arzu.
    canlılığını yitirdiğini düşünen bir adamın "keşke" diyeceği her şeye karşı arzu ve pişmanlık duyuyor.

    kitapta hem kadın, hem de erkek için çocuk-ilk yetişkin-orta yetişkin-ileri yetişkin karakterler bir dantel gibi iç içe ve gerçekçi bir şekilde işleniyor. bir tanesi hariç; elizabeth costello. coetzee sanki onu kusurlu bir tanrıça olarak yaşam-ölüm gerçekliğine "öylesine" bırakıvermiş. o sahneye çıkana kadar neredeyse natüralist bir tat bırakan roman birden post-modernleşiyor. costello değneği demeliyiz herhalde buna (bkz: elizabeth costello)

    velhasıl, coetzee yine bu kitabında da, okuyucuyu onun başka bir kitabına götürecek bir yol haritası çıkarıyor. bu haritadaki hiyerarşik veya zamanlı olmama durumu benim hoşuma gidiyor. hiç bir kitabı devam niteliği taşımıyor ama her kitabı muhakkak diğer kitaplarıyla açık bir şekilde kesişiyor.

    seviyorum kendisini.
  • "hadi. bir şeyler yap. herhangi bir şey. beni şaşırt. hayatının gün geçtikçe daha tekdüze, güdük ve sıkıcı görünmesinin sebebinin bu kahrolası daireden pek çıkmayışın olabileceği aklına geldi mi hiç?

    düşünsene, şu anda maharashtra eyaletinde bir ormanda bir kaplan, kehribar rengi gözlerini açıyor ve seni hiç düşünmüyor! sen ya da coniston terrac'ın herhangi bir sakini umurunda değil.

    en son ne zaman yıldızlı bir gecede yürüyüşe çıktın paul? bir bacağını kaybettin, biliyorum. yürümen zor oluyor. ama belli bir yaştan sonra hepimiz bir bacağımızı kaybederiz, az çok.

    kayıp bacağın yaşlanmanın, yaşlanıp sıkıcılaşmanın bir işareti, sembolü ya da semptomu, o kadar. bu kavramları birbirine karıştırırım hep.

    öyleyse sızlanmanın anlamı ne? şunu dinle!

    'varım, ama ne olduğumu kimse bilmez,
    kimse umursamaz,
    arkadaşlarım yitik bir anı gibi terk eder beni.
    acılarımın tüketicisiyim ben.'

    bu dizeler kime ait biliyor musun? john clare'e. seni uyarıyorum paul, sonun john clare gibi olacak.

    kendi acılarının tek tüketicisi olacaksın. çünkü başka kimsenin umurunda olmayacaksın emin ol." *
  • coetzee okuduğum on birinci romanıyla birlikte iyiden iyiye kabak tadı vermeye başladı. özellikle nobel sonrası dönemde yazdığı romanları her ne kadar üzerinde düşünülmüş işler olsalar da bağ kuramadığınız tek boyutlu karakterleri ve bir süre sonra ne olacağını kestirebileceğiniz deneysel içerikleriyle birbirinin kopyası ve tatsız kitaplar. bu romanı da çok iyi bir fikirle başlangıç yapıyor, sağ bacağını bir bisiklet kazasında kaybeden altmış yaşındaki yapayalnız bir adam olan paul'ün yaşadıklarını okuyacağız diye romana başlıyoruz, ilk yirmi otuz sayfa da bu minvalde devam ediyor ancak coetzee ne yapıyor, romana personası olan elizabeth costello karakterini dahil ediyor ve postmodernizm kasıyor. kusacağım artık bu postmodernist romanlardan. hayır arada bir iki tane iyi kitabı var ama deneysellik kaygısı güttüğü işlerin çoğu zorlama ve dümdüz roman kurgusu içinde anlatılsa keyif verecek içeriği de piç ediyor. bir de sahip olduğu fikirleri satır aralarına ve diyaloglara didaktik bir üslupla yedirmeye çalışması var ki boğuyor insanı. deneme yazmak istiyorsa deneme yazmalı bir yazar, biz de ona göre açar okuruz. ne kadar da büyük beklentim vardı bu romana dair, yıllardır yeni baskı yapmasını bekliyordum. hayır sen barbarları beklerken ve utanç gibi romanları yazmışsın, ille de postmodernizm kasman gerekmiyor ki.

    mutlaka okunası postmodernist coetzee romanı tavsiyesi verelim de eliniz boş dönmeyin bari; robinson crusoe hikayesini tepetaklak eden ve "gerçekleri" anlatan foe romanını muhakkak bir görün. edebiyatta deneysellik nasıl olurmuş ders veriyor resmen.
hesabın var mı? giriş yap