• ben sevmedim bu filmi olmamış bir şeyler eksik bir şeyler fazla.

    --- spoiler ---

    uzaylıyı niye soktun şimdi filme, denizin dibinde biteydi işte bekledi bekledi ve rüyaya daldı deseydin tamamdı. ilginç bir dünya yapmışsın ama yüzeysel olmuş, robotların bilinci falan yok filmde.

    sal jude law ı önüne gelene atlar çünkü ona göre programlanmış gibi göstermiş, karakter derinliği yok hiç yazık olmuş. yine yardım ediyor ama programlı ediyor gibi karakter gelişti bak varlığının farkına vardı gibi bir his geçirmiyor size bi sonda i am i was diyor o kadar.

    robotları şov amaçlı parçaladıkları mekan da öyle, hiç üzülmedim robotlara çünkü robot diyorum hala, içlerinde bir ışık falan yok film bunu size ne gösteriyor ne hissettiriyor.

    2 saat 26 dakika bu filme çok, bi ara x2 hıza aldım izledim. çok daha iyi işlenip çok daha derin olması gereken film.
    --- spoiler ---
  • bugün ilk defa baştan sona izledim. 2001 yılına ait harika bir film. gerçekten beğendim. insanın yolculuğunun sonunu iyi anlatmışlar.senaryo güzel. tanrının işlerine benziyor.
  • benim için başyapıt bir film. ilk yarısı kubrick, ikinci yarısı spielberg filmi ama bütünlüğünden hiç bir şey kaybetmiyor. alt metinlerine ise bayılıyorum.

    not: bundan sonrası spoiler içerebilir (gerçi hala bu filmi izlemeyen kalmış mıdır??):

    monica, henry'den daha zor kabullendi david'i önce. ama sonra david'i sahiplenmesi, martin eve döndükten sonra henry'nin ondan vazgeçmesine karşın david'i savunmaya devam etmesi ve en sonunda yok olmasına gönlü razı olmayınca ormana bırakması annelik iç güdüsü. bir kadın, doğurmadığı bir çocuğa annelik yapabilir; çocuk meka (robot) bile olsa. bu hissiyat erkeklerde yok.

    david'in prof. hobby'nin kaybettiği kendi oğlunun kopyası olduğunu öğrendiğimizde şu sorunun cevabı verilir filmde: bir anne veya babaya kaybettiğin bir kişiyi geri getirme şansın olsa kimi getirirsin diye sorsak cevabı ne olur?

    gelecekte geçen bu pinokyo masalında monica'nın david'i bırakıp gittiği ormanın puslu havası masal göndermesine tam uyuyor. yönetmenlik zekası budur.

    filmin finalindeki yaratıkları ben de uzaylı zannetmiştim ama yapım ekibi pek çok yerde onların uzaylı değil yapay zekanın kendi kendine ürettiği süper makinalar olduğunu söylemiş. kendi atalarının yaratıcısı konumundaki insan ırkına duydukları hayranlık aslında uzaylı olmadıklarının bir açıklaması. süper robotların birbirine dokunarak veri transfer etmeleri eğlenceli bir detaydı. usb belleklerden nerelere?? ruh olgusuna karşı çaresiz kalmaları ise yaratıcılıklarının sınırını çiziyor.

    filmi ilk seyrettiğimde yeni evliydim. çocuğum yoktu. ama o zaman dahi david'in yıllar yıllar boyunca sıkışıp kaldığı anfibikopterin içinde mavi melek heykeline yalvarmasından çok etkilenmiştim. yapay zeka, sevgiyi tanımlarken kendi sonsuz döngüsünü kurmuş. bir çocuğun algısına göre kurgulanan david ölüm olgusundan bihaber, gerçek bir çocuk gibi. seneler sonra baba olduktan sonra filmi bu yüzden daha çok sevdim galiba. çocukların dünyaları anne-baba olduktan sonra daha iyi anlaşılıyor. biz büyüyünce kendi çocukluğumuzu unutuyoruz.

    david'in intihar eder gibi kendisini suya bırakması kubrick'in tasarrufu imiş. filmi orada bitirmeyip david'in dileğinin süper robotlarda yerine getirilmesi ise spielberg'in. ama ikisi de birbirini çok iyi tamamlamış.

    david dileğine kavuşunca (monica'nın içten şekilde seni seviyorum demesi) uyuya kalıyor. süper robotlar, onu da "uyutarak" sevgi anını sonsuzlaştırıyorlar. mükemmel bir son.
  • görsel
    görsel

    efsane stanley kubrick mirasının destansı steven spielberg anlatımı. modern bir pinocchio ve the wizard of oz buluşması. muhteşem john williams müzikleri. ve ayrıca ;
    (bkz: robin williams)
    (bkz: jude law)
    (bkz: haley joel osment)
    (bkz: william hurt)
    (bkz: frances o'connor)

    90 milyon dolara çekilen filmin bilet gişesi 250 milyon dolar.

    filmde robin williams'ın sesinin kullanılması fikri bizzat kubrick'e ait.

    filmde david hiç göz kırpmıyor, ta ki gerçek çocuk olana kadar.
  • yarrak gibi filmdir.. zırlak sci-fi dedikleri türden. 40 dakikada anlatılacak bir olayı uzata uzata ikibuçuk saatte anlatır, sonu da ayrı delü saçmasıdır, mına koyim bilim kurgu yaptık uzaylısız olmaz diye çakmışlar uzaylıları. tam kubrick'lik ağır boş bir işmiş ama kısmet olmamış, spielberg yazıp çekmiş.

    ancaaaak bu filmi seviyorum çünkü çocukluk anılarında yer tutuyor o creepy sekansları. nostaljik bir yanı var ve o atmosferi tekrar yaşamak için bile izletir kendini defalarca, özellikle ayı teddy'nin fanıyım. bu yüzden filme iki ayrı not veriyorum;

    objektif olarak = 2/10
    subjektif olarak = 7/10
  • spielberg'ün bana göre en underrated filmlerinden biri. ilk çıktığı dönemi net hatırlıyorum. sinemada izleyip, çok etkilenmiştim. o zamanlar sosyal medya olmadığı için sinema eleştirmenleri film hakkında ne demiş diye çok merak ederdik. eleştirmen nezdinde de pek hakkı verilen bir film olmamıştı.

    neyse genel algı bu filmin kubrick'in mirasını yeterince güçlü yansıtmadığı yönündedir. ben açıkçası bu konuda spielberg'e biraz haksızlık yapıldığını düşünüyorum. eminim kubrick'in kendisi de ana merkezinde bir çocuğun yer aldığı hikayenin spielberg tarafından daha etkili yansıtılacağının farkındaydı ve bu projeyi ona emanet etti.

    haley joel osment'a da bir parantez açmak gerekirse, bana göre the sixth sense'i de aşan bir performans çıkartmıştı bu filmde. ne yazık ki sonradan ışıltılı bir kariyeri olamadı. sözün özü gerçekten çok güzel filmdir ve spielberg sineması hakkında konuşurken kesinlikle daha çok bahsedilmeyi hak etmektedir.
  • seneler sonra yeniden izlediğimde (ki sanırım birden fazla izlemiştim zamanında) sonunun kafama yatmadığı film. (seneler önce yatmış mıydı peki? yani bilim kurgu neticede ama insan yine de bir mantık arıyor işte kendine göre.)

    bu arada sanki hiç izlememişim gibi her sahneyi izlerken şaşırmam ve sahneden sonra “evet ya böyleydi, di mi?” demem bir yana; ben filmde jude law'ı mesela hatırlamıyorum bile. yine yaratıcısına gitmesi filan oralar hep silinmiş. hayır, vardır bazı filmler; sahne sahne hatırlarım hala yine doksanların sonunda izlemişimdir ama bu film niyeyse genel konsepti, başı ve sonu dışında hiç yer etmemiş. sanki hiç izlememişim de biri 5 dakikada özet geçmiş tüm filmi gibi.

    neyse, ben yine aklıma yatmayan sonuna geleyim, her ne kadar klasikler arasında yerini alacak/almış bir film olsa bile:

    --- spoiler ---

    şimdi gerçekten de “bir modern pinokyo hikayesi” tadındaki filmimizde en sonunda çocuk sular altında kalıyor ya: o arada dünyadaki yaşam sona eriyor, uzaylılar gelip asırlar sonra onu buzullar arasında buluyor, buraya kadar tamam. orada elin kubrick'ten spielberg'e geçtiğini anlıyorsunuz zaten; seneler önce bir pc oyunu vardı. “outlaws” idi adı sanırım. elde altıpatlar western kasabasında uzaktan haydutların “ where are you marshall” seslenmelerinin gerginliği ile gezerken bir anda ahırda bulduğunuz gizli geçitte karşınıza uzaylılar çıkardı. o kıvamda bir anda konu ve konsept tamamen değişiyor. “ne alaka ya” diyorsunuz ister istemeden.

    neyse, konuya döneyim ve bizim üstün yaşam formundaki bu uzaylılar robot çocuktaki hafıza bilgilerinden dünyadaki geçmiş yaşam ve bir zamanlar var olan insan ırkı ile ilgili bilgi alıyorlar. bu da tamam. kabul edilebilir bir senaryo.

    ama çocuğu ihya edeceğiz diye anneyi sadece bir günlüğüne yaratmak nedir cidden! ben ona takıldım. daha doğrusu madem salladın bir son steven efendi, tutup “dna örneğinden sadece bir günlük yaşam üretebiliyormuş uzaylılar, ertesi gün ölüyormuş” dedin. ee koca bir tutam saç var elinde, kes kes, en küçük parçalarına böl; milyonlarca kere canlandırsın uzaylılar anneyi, robot çocuk eğlensin dursun skt'ne kadar.

    hatta yaptığın yeni anneden yeni dna örnekleri aldır. madem saç ile oluyor bu iş, onunla sonsuz döngü oluştur. ki robotta da en ufak deformasyon yok film boyunca. nasıl bir teknoloji ile yapıldıysa, eskime yok, aşınma yok, yedek parça değişimi, arıza yok. biyoloji ve malzeme bilgisi sıfır, otur!
    --- spoiler ---

    bu arada 40 küsür yaşında bile olsanız, anneyle olan o saf bağlılığı, haley joel'in o buğulu bakışları ve tabii filmin masalsı sonu. anneyle son sahnede yatakta sarılarak uyuması insanı ağlatır, gözden yaşlar süzülür; hele anneniz artık hayatta yoksa. o da filmin aynı günün gece tekrar izlenme sebebi sanırım zaten.
  • o kadar güzel film ki bu...

    bir rüyanın tasviri gibi akıyor ve hiç uyanmak istemiyorsun.
    daha doğrusu modern bir pinokyo masalı...
    bir mecha boy'un gerçek bir çocuğa dönüşmek için mavi meleği yüzlerce yıl kovaladığı...
    ben özellikle çocuğun 2000 yıllık duasına tam olarak bir dağıldım.

    hepsinin dışında yapay zeka ve robotik çağ için insanlığı bekleyen distopia'ya çakan alt ve üst metinleri ayrı bir şaheserdi.

    görsel olarak ise yüzlerce ayrıntıyla; çilekli bir pastanın üzerindeki jöle duvarı gibi özenle kaplanmış.

    bu film, hanımla bizi darmaduman etti.
    bir spielberg filmidir işte şeklindeki önyargımı da öyle.

    söz veriyorum bunu bir süre sonra tekrar izleyeceğim.

    9.
  • izleyicisinin hayatında bir parça yer edinmeyi başaran bir sanat eseri...

    2001 yılında vizyona giren bu film gerçekten etkileyici bir yapım... izlemenizi tavsiye ederim.

    konusuna gelecek olursak; 22. yy'da buzullar eriyip de kıtaların kıyı şeritleri sular altında kalınca insan nüfusu alabildiğine azalır. bir profesör de insanlığın sorunlarına çözüm bulması için öz bilinç sahibi (ne olduğunun ve amacının farkında olan) bir yapay zeka geliştirir. adı david olan çocuk formundaki bu mecha'yı zengin bir aile, umutsuz bir hastalıkla pençeleşen oğullarının yerine evlatlık alır. ancak oğulları bir şekilde iyileşir ve david'i iyiden iyiye kıskanır. anne de bir dizi olaylar neticesinde david'i bir ormana terk eder. annesine tekrar kavuşabilmek ve gerçek bir çocuk olabilmek için yolculuğa çıkan david, bir kaza sonucu sulara gömülerek donar ve uzunca bir süre sonra rüyasını gerçekleştirme uğruna tekrar hayata döner...

    hafızasını tazelemek isteyenler için:

    final
hesabın var mı? giriş yap