• zamanla gelişen bir duygu bu. ilk doğduğunuzda çocukluğunuzda aileniz her şeyinizdir. ama büyüdükçe, bazı şeylerin farkına vardıkça, kendi hayat tarzınızı seçtiğinizde gelişen bir duygu.

    ben de sevmiyorum artık ailemi. önce babamla başladı. sağır olmamdaki sebeplerden birisi oydu. doktora döndermedi. aslında sadece o da değil. benimle bugüne kadar 2 kere ilgilendi. ilkokula kayıt olurken yanımdaydı. ve hakkımı savunamadığı için okulun en kötü sınıfına düştüm. lisede hastalandığımda annem giresunda olmadığı için zorlamayla okula geldi. onun haricinde benimle hiçbir şekilde ilgilenmedi. benim üzerime nacakla yürüdüğü, öldürmeye çalıştığı oldu. anneme de iyi davranmazdı. saçma sapan krediler çeker insanlar çektiği paraları hibe ederdi zengin görünmek için. annem onun yüzünden sinir hastası oldu. sevemedim babamı büyüdükçe nefretim de arttı.

    ardından büyük abim. ülkücüydü. onun için uzun saç, kulakta küpe gibi şeyler solculuktu. solculuk da dinsizlik. ayrıca da çok bilmişti. ilk başlarda üniversitede hocası ona taktığı için doktorasını zorla bitirdiğini sandığım abimin üniversite yıllarında kendi dediklerini insanlara zorla kabul ettirmeye çalışmalarını gördükçe onun kendisinden kaynaklandığını anladım. o değil üniversitenin başında beni ankara'ya bıraktığında ondan nefret ettim. vedalaşmadı bile. şans eseri oradan geçen bir arkadaşını gördü ve onla gitti. elimde bavulla ortada kaldım. hiç bir yeri bilmeden etmeden. en azından kalacağım yurdun yerini hatırlıyordum. ne zaman giresuna dönsem vücudumu incelerdi. dövme var mı, kulaklarım delik mi gibi. saçımın uzun olmasına da etmediği laf yoktu. ve sevemedim. nasıl sevebilecektin ki.

    küçük abim zaten kendisi üniversite yıllarında aileden koptu gitti. görüşürken bile bir aile sıcaklığı yoktu. eşinin keyfi yüzünden kaç kere beni dövmüşlüğü vardır. gel sevebiliyorsan sev. zaten pek bir alakan da olmayınca.

    ortanca abim sadece sevgilim var diye beni msn'den sildi. ona göre yanlıştı. mezun olduktan sonra da beni bilgisayar tamircisi olarak gördü. aslında bana emeği vardır. ama bu şekilde bir anda hayattan silince beni, ben de onu sevemedim.

    en son geriye annem kaldı. zaten öyle olmaz mı? bir erkeğin en değer verdiği kişi annesi değil midir? hayatımdan en son çıkan kişi o oldu. hayatımda bir çok yapmak istediğim şeyi o üzülmesin diye yapmadım, yapamadım. kendimle ilgili birçok şeyi ondan gizlemem lazım. düşünüyorum da biseksüel olduğumu öğrense büyük ihtimalle beni öldürecek ya da ailemdekilere öldüretecek. bir keresinde ben lisedeyken anlar gibi olduğunda aşırı derecede şiddet uyguladıydı. yalan söylemek zorunda kaldım, onlarca yemin etmek zorunda kaldım. ki sadece bunlar da değil; alkollü içecekleri kullanmam, küpe ve piercinglerim gibi şeyler bile bana şiddet uygulaması için yeterli neden onun için. ve bunları ondan gizleyerek yaşamaktan bıktım. ve anne bak ben böyleyim dediğinde yapacaklarını biliyorum. bunu bilirken kalkıp da sevebilmek çok zor. tamam benim için onlarca şey yaptı etti. ama ya benim nasıl birisi olduğunu öğrendiğinde yapacakları?

    ailemdeki herkes benimle ilgili şeyleri öğrendiğinde benden nefret edeceğini bilirken, bana haklarını haram edecekken, beni kardeşi, çocuğu olarak görmeyecekken onları sevemem.

    ve ben kötü yolda değilim. yanlış bir şey yapmıyorum. yapmadım da. ve mutluyum da. hayatımda üzüldüğüm olduğum ama elden gelemeyen tek şey, ekonomik özgürlüğüm yokken, öğrencilik yıllarımda bu kararı alamamış olmam. ama elden gelecek bir şey yoktu.

    ve artık biliyorum ki, ailem benim için artık unutulmuş gidilmiş terk edilmiş bir şey. ailemdeki kişileri de sevemiyorum.
  • size kırılma anını söyleyeyim.

    geçmişte yaşanmış maddi sıkıntılar değil. akranlarınız yanında aşağılanmanız da değil. gavura vurur gibi vurup sizi dövüp sindirmeleri de değil. varlığınızı onaylamamaları, saçma sapan örneklerle sizi karşılaştırmaları, mesnetsiz argümanları, sizi ciddiye almamaları, yaşam tarzınıza, fikirlerinize saygı duymamaları, üzerinizde suçluluk duygusu ve bağımlılık kurmak maksatlı uyguladıkları psikolojik manipülasyon da değil.

    ekmeğinizi elinize aldıktan, kendi ailenizi kurduktan, bağımsızlığınızı ilan ettikten sonra geliyor o kırılma noktası. daha olgunca bir kopuş diyelim.

    ve evet finale gelirsek, sebebi şudur, senelerce hayatın her alanında mücadele ettiğiniz, yeri geldiğinde tiksinti duyduğunuz, çatıştığınız, eleştirdiğiniz, kaçtığınız insanlardan tek farklarının biyolojik olarak sizinle bağları olmuş olduğunu anladığınız an. işte o noktada mevzu freud'un analizlerini ve nietzsche'nin güç istencini de aşıyor. varlığınızı kendinize onaylatmada sekteye uğrayıp kişilik bütünlüğünüzü yitirmemek için aile ilişkisini, duygusunu imha ediyorsunuz.
  • ortada bir aile kavramı varsa, gerçek bir aile iseniz soğumak sevmemek pek mümkün değildir. anca ergenken kızılıp sövülebilir, geçicidir.
    gerçek aile maddi sınırlara dayanmaz, sizi olmasını istediği kişi olamadınız diye darlamaz.
    babanız tam bir andavalsa (bkz: andaval) paylaşacak tek bir ortak kelimeniz yoksa, aranızdaki kopukluk sizi acıtmıyorsa, babanız yoktur. üzgünüm, kabullenmesi söylemesinden daha güç ama yoktur.
    dahası henüz 19 yaşında üniversite okurken ve tekrar üniversite sınavına girmekle mücadele ederken, evinizdne 800 km uzakta yapayalnızken, hayatın yeterince acımasız olduğunu düşünürken (ister istemez instagramdan yaşıtınız arkadaşlarınızın gittiği özel üniversiteleri ve tatillere de maruz kalırken) annenizin “senin kiranı ödemek zorunda mıyım?” sözüyle irkilebilirsiniz. aile, kan bağından ibaret değildir, aile başka bir şeydir. bir arkadaşınız aileniz olabilir, sevgiliniz aileniz olabilir her şey nikah değildir. bir aileniz olması dileğiyle, burayı okuyorsan da aklını karıştıran şeyler vardır eminim. bu saatten sonra sadece, boşver.
  • genel olarak frame'e düşen başlıklar ve genel olarak ekşisözlükte karıştırılan, okunan şeyler arasında anneyle komik diyologlar, babaların tuhaf alışkanlıkları, aile bıdıbıdısı bidibidisi gibi genelde olumlu neşeli etryler olsun başlıklar olsun çok görüyorum. genel olarak ailesiyle ilgili kötü bir şey söyleyen ya da olumsuz bir yargıda bulunan entry pek görmedim. belki de bu şekilde insanların bu şekilde olması genel olarak "bu" şekildeki aile ögrüleriyle alakalıdır. belirli bir +- güven çemberi içerisinde.
    sonra lan ben mi denk gelmiyorum diye isteyerek ve bilerek ailelerle ilgili olumsuz şeyler yazılabilecek, random kelimelerle başlıklar bulmaya çalıştım.
    ama yok.
    gerçekten yok denecek kadar az.
    bu da beni aslında şaşırttı. çünkü ilkokulda türkçe öğretmenimizin bize öğrettiği temel gerçeklerden biri insanların genelde mutsuz olduğunda bir şey yazma ihtiyacının arttığı ancak mutlu anlarımızda bunları pek kağıtlara yansıtmadığımızdı.
    ama şu an itibari ile koca ekşi sözlük beni göt etti arkadaşlar.
    ya da insanlar birbirine mutlu anlılarını anlatmakta daha rahat davranıyor olabilir. belki dramatik'in üstüne goygoy yapacak kadar tabularımızı yıkamamışızdır -ki öyle bir toplum bilmiyorum, ütopyam diyebiliriz. bu yüzden buranın drama kokmaması için belki de, ya da dertleşecek bir ortam olmadığı için kimse yapmamış.
    yani sonuç olarak babamın beni hortumla dövdüğünü neden ekşi sözlüğe yazayım diye düşünebiliriz. ama babamın tv başında horlamasını ama tvyi kapatınca "izliyom ben ya kapama" demesini neden yazıyorsunuz? diye de ben sorabilirim.
    ekşi sözlüğün asıl amacı terör örgütü oluşturmak bile olsa biz kişilerine tek kazancı "payalaşabilmek"tir. çünkü harbiden insan paylaştıkça vardır. dünyanın en mutlu insanı tek başına bir adada yaşarsa o mutluluk bir bok ifade etmez bir süre sonra işte into the wild gibi düşün.
    biz de burada aslında saatlerce pcnin önünde geçirip günde genellikle minimum 1 saat buraları arşınlayan gençleriz. tabii ki paylaşacağız. tek taraflı tatmin. yazdıkça hissedeceğiz, paylaştıkça hislerimizi tüm beynimize sindireceğiz.
    bu yüzden sen babanın komik aptallıklarını yazıyorsun. sonuç olarak "bu da böyle bir anımdır" teması. olay kötü anılara filan gelince... işte niye kimse bir şey yazmamış lan?
    mutlu anıları anlatarak çoğalmakla eşdeğerdir birazcık da mutsuz anıları meşrulaştırmak. bak ben kabus görüyordum çocukluğumdan beri, doktora gittim geçen sene, içime atıyorum diyeymiş herşey. hiçbir şeyi anlatmıyorum diyeymiş.
    şimdi ekşi sözlük mantığıyla düşünürsek insanlar anlatmıyor. sanal ortamdan bile anlatmıyor. e bi ben mi varım amınakoyayım ekşi sınırları içinde kötü geçmişe, normal dışındaki kriterler hayatının günlük bir parçası olan?
    mesela kimsenin babası hapiste yatmadı mı 2-3 sene? ya da ablası eskort olan kimse mi yok? hayatkadını da mı yok? torbacı lan torbacı? hiç mi?
    bak hayatında gerçekten böyle şeyler olan insanlar için bazen ekşi sözlük çok yapay geliyor. bazen çok uzak geliyor çevrilen goygoylar. yani işte babanın evde yaptığı salaklıklar, annenin kafasızlıkları filan. ki gerçekten kötü yaşayanlar var.
    niye anlatmıyorlar belki de biliyor musunuz? çünkü verilebilecek pek bir tepki yok ancak biz bunlarla yaşıyoruz yani. bu bizim için dramatik değil çünkü hayata alışıyorsun. nasıl bir anda çok zengin olunca bunun sende oturması zaman alır ama oturur. 30 yıl sonra uyanınca amınakoyim ya zenginim artık demezsin, bizler de böyleyiz. biz de her sabah kalkınca "çok boktan hayatım var, hayat çok zor, keşke ölsem" demiyoruz. bizim için hayat bu. üzücü bir şey değil alıştık.
    ama toplum olarak mesela ekşi olarak bize karşı bir kıyak yapabilirsiniz. kötü şeyleri de anlatın ama "üzüldük ya, sen de haklısın, seni anlıyorum" gibi şeyler beklemeyin. çünkü burada onlar normal.
    mesela, annemin sevgilisi torbacısıyla buluşurken yanına beni alırdı polis filan aramasın diye, torbacılar beni çok severdi abi. bi keresinde birine resim ödevimi yaptırtmıştım. adam çok güzel barni çakmaktaş resmi çizmişti bana.
    bu komik.
    böyle şeyler yaşayan insanlar var.
    ama frame bunlardan çok uzak şeylere dolup taşınca ve aslında hiç yaşamadığınız bir sürü şeyi bir çok kişinin yaşadığını ekşiye takılınca okuduğumda abi kendimi dışlanmış hissediyorum.
    güzel şeyler okuyorum hep.
    sikerim sizi yani.
    kötü şeyleri yazmaktan korkmayın. yazmak isteyip de yazamayanlar belki de sizden çekiniyordur. ergen dersiniz belki diye.
    ama dedim ya hepimizin buna ihtiyacı var.
    bizler de tam olarak siziz. aynıyız sizle. bazılarınızın en yakın arkadaşınızın sevgilisiyiz, bazınızın kerdeşinin fen öğretmeni, bazınızın alt komşusu.
    (evet kafam iyi şuan)
  • zaman zaman sorguladigim durumdur. nedense kendimi birturlu aileme ait hissedemedim. hep dislanmis, hep unutulmustum sanki. bunda 5 kardesin en kucugu olmamin ve kardeslerimle yas farkinin olmasinin etkisi var muhtemelen. tekne kazintisi oldugum icin daha cok sevildigim simartildigim dusunulmesin sakin. tam tersine hep horlanan azarlanan ben oldum. universitedeyken cok entellektuel olan yakin bir erkek arkadasim birgun bana hic sefkat gormedigimi soyledi. ozaman pek anlayamamistim neden boyle soyledigini. hemen savunmaya gecmistim hic de bile degil nerden cikariyorsun birkere ailem cok sever beni gibilerinden...suan anliyorum neden oyle soyledihini...ayrica 20 yasinda birinin arkadasini gozlemleyerek boyle bir tespitte bulunabilmesi de arkadasimi hayranligimi daha da arttirdi.

    herneyse diyecegim o ki; ailemi sevmemek ozellikle son zamanlarda cokca hissettigim duygudur. bunu yazarken biraz icim buruluyor ama cocukluguma gittigimde sevildigimi hissettigim pek bir anim yok. hep ozenirdim ailesinin biricigi olan arkadaslarima. ortaokulda her yazili sinav sonucunu jetonlu telefondan annesini arayarak soyleyen bir arkadasim vardi. birgun ben de ondan ozenip yuksek aldigim matematik yazili sonucumu bildirmek icin annemi aradim bi heyecan. annemin tabi ki pek ilgisini cekmedi sinav sonucum. ha tamam filsn deyip telefonu kapattik. sevincim kursagimda kalmisti. tek istedigim biraz ilgi, biraz deger gormekti. ama umursanmamak benim kaderimdi.

    neden bilmiyorum son zamanlarda cocuklugum aklima cok geliyor. ve bu da aileme kizginligimi arttiriyor. bir amcam vardi benim. 50 kusur yasinda icki masasinda 5 yasindayken cok istedigi halde uvey annesinin ve oz babasinin ona bisiklet almadigini, uvey kardeslerine aldigini anlatir kederlenirdi. ben cocuktum ozamanlar. anlam veremezdim basarili karizmatik neseli olan doktor amcamin bu hallerine. suan 35 yasindayim. ancak simdi anlayabiliyorum amcamin kederinin sebebini. keske amcam yasasaydi da kadehlerimizi tokusturup uzun uzun dertlesseydik...
  • nasıl olduğunu pek bilemediğim durum. annemi tanisaniz yanaklarini mincirip sevgiye bogmak istersiniz, babam desen tamam huysuz ama cocuklarina yapmicagi sey yoktur. her insan kadar kötü huylari ve olumsuz yönleri var. belki de bana fazla geliyor ne bileyim. ve onlari sevmek zorunda olmak gercek anlamda sinirimi bozuyor. 31 yaşındayım ama belki de ergenlikten cikamadim. 18 yaşımdan beri onlardan ayri büyüdüm ve kendimi ben yetistirdim iyisiyle kötüsüyle. belki olmamışımdır daha. hiç kimseyi sevmek zorunda değilim diye sokaklara çıkıp bağırmak istiyorum.. akrabalarımı ve ailemi her zaman sırtımda yük gibi hissediyorum. göğsüm sıkışıyor onlar beni sevip bana ilgi gosterdikce başıma ağrılar giriyor..
    aile ve akraba kavrami içi aşırı doldurulmuş, fazlaca şişirilmiş kavramlardir.

    yıllar sonra gelen edit:
    bir suser ın sorusuna veridğim cevabı sizle de paylaşmak istedim, ilhamınız bol, daim ve kolaylıkla olsun!
    q: merhabalar, aştınız mı bu durumu ? merak ettim.
    a: açıkcası aşamamış olabilirim. başka problemlerimle birleşip dağ olup üstüme çöktü konular. ama esas problemin aileden kaynaklanmadığını anladım. onların suçu olmadığını. onlar gerçekten çoğu anne baba gibi pür bir aşkla beni seviyorlar ve ellerinden gelen her şeyi hala yapmaya devam ediyorlar. koşulsuz bir şekilde.
    benim problemim kendi varoluşsal halimi, varsıl alanımı, benimseyememle alakalı gibi geliyor artık bana. gördüğün gibi bu bir yolculuk ve hala tam anlamış değilim. her gün bir sürü şeyi öğrenmeye, anlamaya, düşünmeye çalışsam da olmayabiliyor. zamanı gelmeyen şey olmuyor.
    aileme bi ara çok yüklendim galiba. açıkcası empati çok önemli, düşündüm benim canım evladım bana bunu yapıyor. ama şunu da düşündüm, annem ben değil. babam ben değil. annem kendi şahsına münhasır keza babam da öyle. ikisinin bilgi ve algısı kendilerine özel ve kadar. benim bildiklerimi ve algıladıklarımı anlamıyorlar. benim düşündüğüm şeyleri düşünmek akıllarına gelmemiş. ben onlara müdahale edemem ama ki. onları kabul etmekten ve aradaki ilişkiyi safe bi alanda tutmaktan başka çare yok. bunun için gerekirse beyaz yalan söylemek şart. çünkü mal gibi yeaaa abi yalan söylemek istemiyorum hede hödö deyip bi de doğru söylediğim şeylerin mantığını anlatmakla uğraştım zamanlarca. ve bu gerçeklerle üzüldü onlarda. onların hazır olduğu kadar bilgiyi onlara vermek esas erdem. bazen susmak büyük erdem (hala başarıyo gibide değilimde hadi bakalım)

    umarım aşırı güzel bir hayatın olur, coşku ve aşk dolu.
  • seçmediğimiz bir hayatı yaşıyoruz. sırf ismi aile diye sevmek gibi bir yükümlülüğümüz de yok. elbette silin denilemez ancak doğal bir durum. size kısaca ''insan'' yakıştırması yapmak daha doğru.
  • insan doğadan koptuğu her alanda mutsuz olur.

    ağaçlardan uzaklaşıp betonda yaşamak, özel mülkiyet vs. vs. aile de bu konulardan biri, doğada hemen tüm canlılar, kendi başına hayatta kalabildikleri andan itibaren aileden uzaklaşırlar.

    işte tüm diğer doğa kuralları gibi, insanda da olması gereken kurallardan biri budur. aile sevilmemeli zaten, insan seçemediği hiçbir şeyi sevmemeli.
  • ön edit: epey hastayken yazdığım bu entry de hissettiklerimin tamamını artık hissetmiyorum ama silmek de istemedim. iyi-kötü bir duygu anıtım olarak kalsın burada.
    ıki saat 38.5 derece atesle kivranirken fark ettigim durumdur. beni hasta gorduklerinde ilk once hicbir sey yokmus gibi davranirlar her zaman.ama bu sefer klozetin basinda kusarken gorduler de merhametleri uyandi. ayaga dahi kalkamazken neredeye surukleye surukleye odaya goturup ne kadar salak bir insan oldugumdan bahsettiler. dayanamayip son gucumle odama kactim hala arkamdan bagirismaya devam ediyorlardi. sirf taksi parasi vermemek icin hastaneye goturmediler. bu insanlar 5 yasindayken misafirlerin yaninda cok "simardigim" icin beni gece 12 de kapinin onune koydular uslanayim diye. bunlar bazilariniza uydurma seyler gibi gelebilir ama bazilariniz ne demek istedigimi anlamistir.
  • esasen onların sizi sevmemesiyle başlayan süreçtir.
    ben kendi kendine büyümüş, hayatta aldığı kararlara hep köstek olunmuş, başarılı kardeşleriyle kıyasa maruz kalmış, bugün zor durumda olduğumda başının çaresine bak cevabı almaya devam eden bir insan olarak ailemi sevmiyorum.
    onlar başlattı.
    ama bugün güçlü ve dik durabiliyorsam yaşadığım her zorluğa karşı, sebebi onlardır. bu kadar yalnız bırakılınca düştüğün yerden kendi kendine kalkmayı öğreniyorsun.
hesabın var mı? giriş yap