• türkiye'nin dış politikası 2002 yılından beri kapsamlı bir şekilde kırılıyor. aslında kırılma ilginç bir şekilde gerçekleşiyor çünkü kırılma bir tarafta satüko olarak tu kaka yapılan gidişatın terkedilmesi ile yaşanıyor ve liberallerimiz ile muhafazakar demokratlarımız bir anda aynı çizgi de buluşuveriyor. liberallerimizin endeksini çizdiği ab ve abd yanlısı dış politika (hoş türk dış politikasının belli başlı sapmaları göz önüne alınmazsa zaten hep abd ve ab endeksinde olduğu aşikardır fakat liberaller bu sapmalarında önüne geçmek istiyorlar) muhafazakar demokratlarımızın yeni osmanlıcılık hülyaları ile uyuşuyor.. bu kırılmada yeni dışişleri bakanımız ahmet davutoğlu önemli bir rol oynuyor. zira stratejik derinlik isimli teorik eserinde de bashettiği gibi konjoktur herşeye kadir ilahi bir güçtür. peki bu kadar uyuşma ve stattükonun hep türkiye(!) tarafında görülmesinin üzerine, statükoya karşı yapılan hamleler ve akp'nin dış politika zaferi olarak öne sürdüğü gelişmelerde bugün ne durumdayız.

    - kıbrıs: annan planı türkiye'nin müthiş baskısı ile kabul edildi. kıbrıs'ta ne ambargo kalktı ne de başka herhangi bir gelişme yaşandı. şu anda ab'nin kıbrıs konusunda ne rumları cezalandırıcı ne de türklerin haklarını koruyan bir çözüme yanaşmadığı ortada. statükocu ilan edilen denktaş'ın yerine gelen talat bir anda neye uğradığını şaşırdı, halkın turuncu devrime olan inancı sarsıldı ve ne hikmetse gene statükocu olarak adlandırılan parti kıbrıs'ta seçim kazandı.

    - ermenistan: sınır kapıları açılma aşamasına geldi. ermeni soykırımı konusunda yumuşak siyaset izlenmeye başlandı ve çeşitli ekonomik imtiyazlara yol açıldı. sonuç küsen hazır bir müttefik, rusya'ya teslim edilmiş bir ve sıkıştırılmış bir dost ve dolaylı yoldan gürcistan'ın kuşatılması, orta asya'ya çıkışın engellenmesi.

    - israil suriye görüşmeleri: israil'in türkiye'nin özellikle başbakan'ın ve davutoğlu'nun davranışlarından dolayı türkiye'nin arabulucuk görevini üstlenemeyeceği beyanatları.

    - filisitin israil: türkiye'nin başarı ile alttan alta yürüttüğü arabuluculuk (monşer dilinde arabuluculuk tarafıszlık, ön yargısızlık demektir) görevinin mısır'a devredilmesi.

    - kuzey irak: kuzey irak'taki yerel otorite güç kazanmadan yapılacak müdahalenin enegellenmesi sonucunda kuzey irak yerel otoritesinin türkiye içindeki etnik gücünü arrtırmasından dolayı zorunlu olarak masaya kabul edilmesi fakat hiçbir girişimde bulunmaması.

    - bm güvenlik konseyi üyeliği: açıkça katil ve sömürücü olan küçük afrika devletleri'nin bm'de yaptırıma uğrmaması için verilen sözler, boğaz yenilen az pişmiş kanlı etlerin hülyası.

    - nato: (bkz: rasmussen'in ak parti ile dalga geçmesi)

    bu başarılar karşısında ağlıyorum, başarıları ayakta alkışlıyorum.
  • tuvalu ile imzalanan protokol bunların en önemlilerinden birisidir. dost ve kardeş ülke tuvalu'yu su basınca buradan kum torbası ve tulumba yollayacakmışız.

    --- alıntı ---
    istanbul’da düzenlenen 5’inci dünya su forumu’nda türkiye ile tuvalu arasında işbirliği anlaşması imzalandı.

    cumhurbaşkanı abdullah gül’ün himayesinde tuvalu başbakanı apisai ieiemia ve dışişleri bakanlığı müsteşarı ertuğrul afagan’ın imzaladığı protokole göre, iki ülke çeşitli alanlarda işbirliği yapacak.

    tuvalu’nun 4o yil ömrü kaldi
    güney pasifik’teki adalar ülkesi tuvalu, küresel ısınma yüzünden yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.

    deniz seviyesinden dört metre yükseklikte bulunan 26 kilometrekarelik ada, her yıl 5.6 milimetre batıyor. bir zamanlar 7 adacıktan oluşan 10 bin nüfuslu ülkede artık sadece 6 adacık kaldı. ana adacığın bulunduğu başkent tuvalu’nun ise önümüzdeki 30-40 yıl içinde yok olacağı hesaplanıyor.

    tuvalu halkının çoğu başka ülkelere göçme hazırlıkları yapıyor. dünyanın en az nüfus yoğunluğuna sahip ikinci ülkesi olan tuvalu’da halk vatanlarının yok olmasından kyoto protokolü’nde imzaları bulunmayan ingiltere, abd ve avustralya gibi sanayi ülkelerini sorumlu tutuyor.
    --- alıntı ---
    http://www.ekolay.net/….asp?pid=2705&haberid=601857
  • tabi ki de tarihi brüksel zirvesi
    unutmak ne mümkün adeta bütün yurtta coşkuyla kutlanmıştı.

    lakin olayın arka yüzü bu şekilde de olabilir.

    papa, avrupa hun devleti hakan ı attila'nın önünde romayı fethetmemesi için diz çökmüştü. avrupalı yüzlerce yıl geçmesine rağmen bunu hiç unutmadı ve başbakan a papanın heykeli önünde ab için imza attırdı.
    http://img143.imageshack.us/i/rtepa.jpg/
  • dışişleri bakanı'nın* ağustos 2012 tarihinde başbakanın* eşiyle* birlikte myanmar'daki müslümanları kucaklaması kaydadeğer dış politika başarılardan biridir.

    türkiye'nin sudan ile devlet başkanı ömer el-beşir seviyesinde sürdürdüğü yakın ilişkilerin dış politikada başarı hanesine yazılması icap eder.

    türkiye'nin ırak'ta idama mahkum edilen tarık el haşimi'yi iade etmeyip himaye etmesi, en azından haşimi tarafından türkiye'nin dış politika başarısı olarak nitelendirilmektedir. bir de bu konuyla alakalı olarak, aralık 2012'de türkiye'nin enerji ve tabii kaynaklar bakanının* kuzey ırak'ı ziyaret girişimi var ki ırak'ın merkezi yönetiminin iniş izni vermediği bakanı taşıyan özel uçağın kıvrak bir manevrayla ırak hava sahasından çıkarak malatya havaalanına kazasız belasız inmesi önemli bir başarıdır.

    abd donanmasının hurdaya çıkaracağı fırkateynler için, abd temsilciler meclisi dış ilişkiler komitesi başkanı ileana ros-lehtinen'in sözleriyle türkiye'nin izlediği suriye politikasının karşılığı olarak türkiye'ye hibe edilme izninin geçmesi de 2012 yılının son günlerinde elde edilen bir başka dış politika başarısıdır.

    benden bu kadar.

    .
  • abd'nin, asya'daki petrol ve doğal gaz kaynaklarına ulaşma yolunda yürüttüğü "bop" planının taşeronluğunun elbette listenin zirvesinde olduğu başarılardır.

    listenin ikinci sırasındaysa, hiç kuşkusuz, sevgi pıtırcığı, soykırımcı elbeşir'in misafir edilmesi var.
  • son zamanlarda dış politikadaki şok edici gelişmelere bakınca, resmi makamlardan yansıtılanın aksine görünen bambaşka bir paralel evrenden söz edilebilir. bu çok boyutlu evrenler, dış politikada “ulusal çıkar” olgusuyla sürekli yekvücut olmayı başarabilmiş türkiye kamuoyunu, bugün bir karpuz gibi ortadan ikiye ayırıp ciddi kafa karışıklıklarına neden olan farklı yansımalardır. böyle zihinsel bulanıklıkların ardındaki yansımalardan görünenler hakkında birçok şey söylemek mümkündür. fakat bu son zamanlardaki boyutlar ötesi yoğun kavram kargaşalarından artık daralmışsanız, birazdan değinilecek yansımalardan en azından polyanna’nın favorileriyle teselli olabileceğinizin müjdesini şimdiden verebiliriz!

    türk dış politikasının mevcut durumu, kuvvetle muhtemel şu iki yansımadan biridir; ya hükümetin evreninden lanse edildiği gibi; ortadoğu’da hamiliğine soyunduğumuz, baharı yeni karşılamış araplar nezdinde tarihi bir kahramanlığın onurunu taşıyoruz. ya da paralel evren tarafından göründüğü kadarıyla; ortadoğu’da düne kadar can ciğer olduğumuz komşularımızın şu an topraklarına ayak basamayacak kadar ciddi bir hüsranla karşı karşıyayız. yani ortadoğu’da bir yanda “ılımlı islam” modeli partilerin iktidara taşındığı arap baharı’nın körpe islamcı ülkeleriyle gelen nekrofilik demokrasi müjdeleri. öte yandan modellerinin ülkemizdeki “kendine müslüman” demokrasi anlayışlarından da feyz aldıkları anlaşılan, krizlerin patlak vermesiyle eskiyi aratan nur topu gibi yeni diktatörlerin hâkimiyeti.

    bu paralel evrenin derinliklerini biraz daha kurcaladıkça çok daha enteresan tablolarla karşılaşabilirsiniz. bir yanda davos’ta sahnelenen “one minute” efsanesi, “mavi marmara” hadisesi ve mazlumları korumak için gerilen israil ilişkileri. öte yandan ise, türkiye’yi olası hedef yapan kürecik’teki nato üssünün uluslararası konjoktürdeki reel politik verilerine bakıldığında, tek varlık nedeninin israil’i koruma gerçekliği!

    artık yeterince moral depolayan polyanna’nın bu ferahlığını fırsat bilip, birazcık da pandora’nın o gerçekliğin tüm gizemlerini içinde sakladığı kara kutusuyla devam edebiliriz! bu kara kutudan yansıyanlarla, son zamanlardaki enteresanlıklara tarihimizde görülmemiş çeşitli örnekler verebiliriz. ak parti iktidarıyla uluslararası camiada kazanıldığı iddia edilen bir prestijle övünülürken, 90 yıllık cumhuriyet tarihinde ilk kez bir devlet adamının aracı yarı yolda çevrilip, gideceği ülke tarafından ret edilmiştir. geçmişten günümüze iki farklı “türk dış politika” profilini kıyaslayarak, bunun nedenlerini anlamak mümkündür; tarihimizde türkiye, “yurtta sulh, cihanda sulh” anlayışının rasyonel hamleleriyle, ii. dünya savaşı’nda iki kutbun arasına sıkışmasına rağmen savaşa fiilen katılmamayı becerebilmiş bir ülkedir. şu anda ise süper güçlerin bile yanaşmadığı bir iç savaşta, sadece masum sığınmacılara değil, (içlerinde sivilleri de katleden) radikal islamcı militanların bir başka ülkeye savaşması için kol kanat germiş ve adreslerinde resmen karargâh üsleri olarak belirtilmiş bir ülke halindedir.

    üstelik ülkemiz bugün katar ve suudi arabistan gibi demokrasiden bihaber, köklü teokratik diktatörlüklerle kol kola suriye halkına “demokrasi” getirme çelişkisiyle, (startını hangi güçlerin verdiği soru işaretleriyle dolu) bir iç savaşta rol alan dinamikler arasında gözükmektedir. dış politikadaki bu olağanüstü performansımızdan paralel evrene yansıyan türkiye; şu an komşusunun idamlık sanıklarını saklayan, yine başka bir komşusuyla savaşan tarafların arka bahçesi konumundaki bir ülke hüviyetindedir. dolayısıyla, cumhuriyet tarihi boyunca görülmemiş bu müdahaleci hamlelerle yaratılan şia-sünni kutuplaşmasıyla, şu an ortadoğu’daki tüm komşularıyla sorunlu bir türkiye portresi hâkimdir. öyle ki hedeflenen komşularla sıfır sorundan, sıfır komşuluk ilişkilerine gelinen mevcut durumda, görünen tek istikrar bir şekilde sıfırı tutturmak konusundaki isabettir.

    sonuç olarak, mevcut türk dış politikası kendi ekseninde yarattığı bu kutuplaşmayla, olası ciddi bir bölgesel savaşın içine çekebilecek “stratejik derinlikten” yoksun çıkmazlarla doludur. hükümetin yörüngesindeki tehlikeli yansımalarla diplomasinin tıkandığı bu evren, artık öteki boyuttan yansıyan politik evrenin devreye girmesini zaruri kılmıştır. iktidarın sağduyusundan ümidini kesen bu kutup, maceraperestlerin peşinden kaosa sürüklenmek istemeyen bir kamuoyunun farkındalığı ile türkiye’de alternatif bir muhatap arayışına konulmuştur. neticesinde, şu an hükümetin giremediği veya davet edilmediği kutbun öteki tarafındaki birçok ülke, çareyi ana muhalefet partisi chp ile temas geliştirmekte bulmuştur.

    özcan öğüt

    kaynak: http://politikaakademisi.org/?p=3544
hesabın var mı? giriş yap