• çok az şey yazılmış hakkında, o zaman herkesin ilgileneceği yönüyle başlayalım.

    genel olarak star wars kurosova'dan arak falan yorumları yazılmış. arak değildir star wars bizzat kurosova filmlerinden etkilenerek çekilmiştir. temeli the hidden fortress olmakla birlikte pekçok farklı filminden esinler görebiliriz. çünkü zaten george lucas bir kurosova hayranıdır. aynı sekilde steven spielberg ve coen kardeşler de kurosova'nın koyu fanlarıdır. neresi star wars bunun derseniz, örneğin jedi terimi shichinin no samurai filmindeki jidaigeki teriminden çıkmıştır. usta-çırak ilişkisi kurosova filmlerindeki ilişkidir. ya da kurosova filmlerinde kullanılan wipe out çekim tekniklerini star wars sahnelerinde de sıklıkla görürüz. böyle sahneler arası geçişte bir önceki sahnenin kenara kayarak atlatılması. işin içine japon kültürü, uzak doğu karakterleri, japonca girince insan ran filminin king lear’dan esinlendiğine de inanası gelmiyor ama star wars’un temeli kurosova’dır, inkar edilemez.

    kurosova epic film çekmeyi sever. wide screen'i ilk kullananlardandandır. kamerasının içine çok fazla alanı dahil eder ve birden fazla kamerayı eş zamanlı kullanır. kadrajı geniş olduğun için oyuncular sahneden çıkamaz, bu sebeple oyuncuyu filmin atmosferine sürekli dahil eder. mizansenin gerçekçi olması çok önemlidir. bizzat kaleler inşa ettirir ve onları gerçekten yakar. film sahneleri hitchcok gibi çekim öncesinde en ince detayına kadar inceler.

    onun için doğa çok önemlidir. güneş, yağmur, rüzgar… insanın içinde yaşadığı duyguları doğaya da yansıtır. örneğin bir karakter çok kızgınken birden fırtına kopması gibi.

    zamanı mekansallaştırır. mekan, zamandan daha kıymetlidir.

    japon kültürünün aksine bireysel bir sineması vardır. bu sebeple batıya yakındır. filmlerinde sürekli tanrı’nın varlığı, insanın iyi/kötü olup olmadığı gibi konuları irdeler. aslında 2’inci dünya savaşının etkileridir biraz bunlar. samurai gibi kahramanlık kültürüyle harmanlanmış japon kültürü ikinci dünya savaşında sadece yenilgi değil, şok geçirmiştir. çünkü o güne kadar onların kültürüne göre ancak güçlüysen, yeteri kadar çalışırsan, azimliysen başarıya ulaşabilirdin. düşmanı sırtından vurmaktansa bileğinin gücüyle yenmen asıp zaferdi, kahramanlıktı. ama 2'inci dünya savaşıyla birlikte ilk defa durduk yere, bir bombanın gelip hiçbir kahramanlık özelliği göstermeden bir ulusu yok etmesine tanık oldular. ve boşluğa düştüler. shichinin no samurai filminde en yetenekli samurai’nin uzaktan bir okla öldürülmesi aslında buna bir göndermedir.

    tüm istediği bir film setinde hayata gözlerini yummak olan kurosova ran filminden sonra yaşadığı düşüşle, filmlerine bütçe bulamayıp yarıda bıraktığı filmlerle başarısız olduğuna inanarak ölmüştür. halbuki japon sinemasını rashomon filmiyle batıya açan yönetmendir.

    bir de dostoyevski'nin budala'sını filme uyarladığı için benim canımdır.
  • uzak doğu sinemasında her dönemde dikkati çeken çeşitli kara filmler çekilmiştir. japon sinemasının imparatoru kurosawa, yoidore tenshi (1948), nora inu (1949), warui yatsu hodo yoku nemuru (1960), tengoku to jigoku (1963) gibi başrolünde toshirô mifune ile takashi shimura’nın oynadığı kara filmler çekmiştir.

    2. dünya savaşı sonrası japonyası’nın ahlaksal tükenişiyle yozlaşmışlığını dile getiren bu filmler, kurosawa sinemasındaki belirleyici stili de ortaya koyar. örneğin yoidore tenshi’deki başfigürün (toshirô mifune) yakalandığı kanser, japonya toplumunun 2. dünya savaşı’nın ardından tutulduğu derin toplumsal hastalığı, psikolojik tükenişi anlatan bir metafordur. kansere yakalanan yakuza’ya yardım elini uzatan doktor (takashi shimura) ise boşuna çaba sarf eder.

    nora inu’da acemi polis dedektifi murakami’nin (mifune) yaşlı kurt sato’yla (shimura) birlikte yürüttüğü, suçluluk duyguları içinde azap çektiği kriminal araştırmada, "kötü insan yoktur; kötü çevre vardır." sonucuna varılır. kurosawa 2. dünya savaşı sonrası japonyası’nda dalga dalga büyüyen suçu, sınıflararası eşitsizliği belgeselci bir tarzda betimlemeyi dener. anlatıya belirgin bir ahlaksal bakış açısı egemendir.

    tengoku to jigoku’da iki sınıfı, burjuva sınıfıyla proletaryayı karşı karşıya getiren grandmaster, nefes kesici bir gerilim öyküsüne yer vermiştir. iki sınıf arasında uzlaşmanın olanaksız olduğu gerçeği, bir karamsarlık inancından öte, evrensel bir doğruyu betimlemek içindir. kurosawa’nın birçok filminde ahlaksal temaların çeşitlemeleri tekrar tekrar vücut bulmuştur. alaycıdır, insana tepeden bakan sevimli ve oyuncu bir tanrı gibidir, ama son kertede hümanist bir yönetmendir.
  • insan sevgisi, görsel becerileri, yenilikçi teknikleri ve senaryo yazımından kurguya kadar film yapımının her adımına hakim olan büyük yönetmen. filmlerine para bulamadığı için 1971'de intihara teşebbüs etmiştir. çektiği sıkıntılardan haberdar olan george lucas ve francis ford coppola 20. century fox'la bağlantı kurunca kagemuşa filmini çekerek bu filmle cannes'da altın palmiye ödülünü kazanır. japonya'da böyle büyük bir yönetmenin nasıl finansman bulamadığını anlamak çok güç.
  • psikolojik derinliği çok çarpıcı olan harika filmler yönetmeni.

    (bkz: rashomon effect)

    --- spoiler ---

    "we all want to forget something, so we tell stories. it's easier that way..."

    --- spoiler ---
  • japonya ve dünyanın en büyük yönetmenlerinden birisidir. 1910 yılında orduya bağlı bir okulun müdürünün oğlu olarak doğmuştur.japonya o dönemde batıya entegre olmaya çalışan bir ülkeydi ve batı kültürünün özümsenmesinde babası büyük pay sahibi olmuş olup, kurosawa'yı da etkilemiştir. bazı fillmlerinde batı etkileri dikkat çekicidir. bunun dışında abisi hego özellikle çok etkilemiştir kurosawa'yı. hego, kurosawa yirmi yaşında iken intihar ederek hayatına son vermiştir. bu olayın daha öncesindeyse; kurosawa ile hego büyük kanto depreminin olduğu yere doğru giderler. ub depremde yüzbin kişi ölmüştür, abisi ile gördüğü manzara karşısında şoke olmuştur. gördüğü insan ölülerine karşılık, korkup kafasını çevirmek istemiş ve bunun sonucunda da abisi tarafından engellenerek insan ölülerine doğru bakmıştır. bu ise kurosawa'nın korkularını yenmesinde bir dönüm noktasıdır.

    aslında anlatırken bile nasıl anlatsam nereden başlasam şeklinde defalarca sormuştur insan kendine. ilk filmini 1943'de çekmiştir o zamandan öncesinde ise yamamto'nun çömezliğini yapmıştır.daha sonraki senelerde çektiği ichiban utsukushiku gibi bir kaç filmi özellikle propaganda niteliğindedir.hatta zoku sugata sanshirô filmi de japon judosunun amerikanların boksundan daha üstün bir spor olduğunu ima eder. esas yükseliş 1950'de rashomon ile gelir.oldukça dikkat çekici film olan rashomon kurosawa'nın aslında ilk başyapıtı olarak da sayıllır.gerçeğin göreceliliğini sorguladığı bir filmdir.farklı gözlerden ve farklı açılardan gerçeğini sorgular. aslında her seferinde de düşünüldüğünden ya da anlatılageldiğinden daha farklıdır gerçeklik.(daha sonra bu tip bir illüzyon; ''lower depths'' filminde orada tüm insanlar bir illüzyon içersinde yaşar) bu filminde de güneş ışığının kullanımından tutun, kamera tekniğinin kullanılmasına yönelik yenilikleri ile sinema tarihinde yerini almaya başlar.

    daha sonra ise ard arda idiot, ikiru ve yedi samuray ile devam eder. özellikle ikuru da savaş sonrası japon toplumunun gerçekliklerini ve müttefik güçler tarafından işgal altında bulunan japonyada müttefik güçler eliyle yapılan devrimlerin başarısızlığını ve bürokrasi eleştirir. bu filmde tolstoy'un ivan ilyiç'in ölümü-bilhassa olay örgüsü bağlamında- ve budizmden de derin etkiler hakimdir. watanabe'nin hastalığı toplumsal alandaki bir hastalıktır, toplumun tümünü temsil eder. kendi içersinde çelişkili olan hayata paradoksal bir bakıştır ki; ölümünün ilani ile insanların yaşamaya başlaması oldukça ironik ve trajikomiktir. gerçekte bu etkilerle birlikte varoluşçu felsefeden de etkiler hakimdir.

    daha sonra ise yedi samuray gelir ardından; belki de uzunluğuna rağmen kurosawa'nın en muhteşem çalışmalarından birisidir. wide-angle ve telefoto lenslerin kullanımı bu filmde oldukça etkileyicidir bu anlamda bir başyapıt olarak kabul edilir.(filmlerinde kullandığı teknikler hala örnek alınmmaktadır. cut pen, telephoto lensler, wipe(geçiş)ler, güneşe doğru yapılan ilk çekim rashomon flminde ve filmlerinde her zaman mükemmelliyetçiliği amaçlamıştır, daha bu diktatörvari ya da çok fazla kontrol edilme hissi bazen seyirciyi filmlerinde uzaklaştırmıştır (bkz: lower depths) salt seyirciyi değil mifune'yi bile; gerçi ne kadar da eleştirsek kurosawa tenno boşuna denmemiş) vs olay örgüsü açısından bakıldığında(plot element) tüm modern sinemada yer alan belirli bir amaç için tüm kahramanların bir araya gelmesi ve önemli bir olayı gerçekleştirmeleri daha sonra başta ocen's eleven/twelve filmlerinde bile kulanıldığı öne sürülmüştür. hatta kambei(takashi shimura)'nın kafasını okşama hareketi bile sinemayı etkilemiştir. aynı zamanda yavaş çekimin de kullanıldığı ilk filmlerden birisidir bu film; kambei'nin hırsızı öldürdüğü sahne buna iyi bir örnektir.

    bu filmin ardından 1957'de aynı sene iki tane muhteşem film çekilecektir. birisi throne of blood(kanlı taht) diğeri de the lower depths; throne of blood shakespeare'in ünlü eseri macbeth'in japonya koşularına uyarlanmış halidir. geleneksel noh tiyatrosunun elementleri ile bütünleştirilmiş bir çalışmadır. örnek vermek gerekirse bir noh tiyatrosundaki karakter olan dağ cadısı(yamamabo olsa gerek) bu filmde macbeth olarak bilinen watanabe'nin karşısına çıkmıştır. söylemeden edemeyeceğim bu filmin sonunda kullanılan oklar da gerçek oklardır. bu da mifune'nin ödünü patlatmıştır.bu film şuana kadar yapılan en iyi shakespeare uyarlamasıdır.

    lower depths ise maksim gorki'nin diptekiler isimli oynunun bir uyarlamasıdır. throne of blood ile aynı sene çekilmiştir. rus edebiyatından derin etkiler taşımaktadır-bilindiği gibi rus edebiyatından en fazla etkilendiği yazar dostoyevski'dir kurosawa'nın- bu film herhangi bir karkaterin çok fazla öne çıkmaması açısından karakteristiktir. esas konusu ise insanın umutsuz yaşayamayacağıdır, bilindiği gibi maksim gorki'nin eserindeki rahip hristiyan rahibiyken, kurosawa'da bu rahip budist bir rahip olur. oradaki tüm insanlara umut vaad eder, müsbetin yolunu göstermeye çalışır ve onları daha sonra da terk eder. gerçek ile daha doğrusu hakikat ile yüzleşen insan aslında çok kolay bir şeyle yüzleşmemiştir. gerçek genelde acı olduğu için, bu hakikat insanı ezebilir ve bu işin son noktası ise özkıyımdır. filmdeki umutlarına bağlı olarak yaşayan iki karakter de dayanamayarak intihara doğru koşar.

    daha sonraki filmleri ise başarı ile devam eder, ama red beard bir dönüm noktası olmaktadır. bundan sonraki çektiği filmler renklidir ve bazı film kritiklerine göre kurosawa'nın başarısı filmlerin siyah beyaz olmasından dolayıdır. ama bazılarına göre de özrellikle hem biraz kurosawa nın hem de bazı karkaterlerin hatalarından dolayı kurosawa nın belirli kilit noktadaki kişilerle yollunu ayırmasıdır.(bilhassa kurosawa nın çalıştığı senaryo yazarları da hemen hemen pek kalmaz) red beard filminden sonra ünlü oyuncusu toshiro mifune ile yollarını tamamen ayırır;ve hiçbişey eskisi gibi olmaz. bunun nedeni ise biraz ekonomiktir;red beard'ın çekimlerinin iki sene boyunca devam etmesi o sakallarla mifune'ye pek para kazandırmamıştır. bu nedenle mifune'nin sahibi olduğu yapımcı şirketi ise finansal krizin eşiğindedir. film kapalı gişe oynasa da mifune kaybettiklerini tam karşılamayacaktır; ama paradan ziyade kaybedilen bir dostluk vardır.kurosawa ile arasının bozulması bu iki büyük adamı depresyona sokarve mifune karısından boşanır. daha sonra hiç bir filminde oynamayacaktır daha doğrusu yüz yüze bile gelmeyecektir bu iki adam birbirleri ile.. amerikan tv serilerinden birisi olan shogun filmi için teklif alan mifune bu teklifi kabul eder; ama amerikalıların samurayları yansıtma biçimi japonlar tarafndan pek hoşkarşılanmaz ve özellikle kurosawa tarafındna da çok eleştirileri.bunun neticesinde karşılıklı atıışmalar ile dargınlık; 1993'de son bulur. ama tam anlamı ile eskisi gibi olmaz ve olamaz.

    son dönemdeki filmleri dreams, rhapsody in august filmlerinde bilhassa siyasi içerik önemli yer tutar.atom bombasının sertçe eleştirilir.ama diğer filmlerine oranla o kadar da parlak filmler değillerdir. dreams filmi kurosawa'nın rüyalarından derleme bir film olup, japon mitolojisinin etkilerini derin bir şekilde taşıyacaktır.

    kurosawa hakkında daha çok söylenmesi gereken var; ama sadece yukarıda yazılanlar kenarından bile geçmeyecek ufak tanımlama ifadeleri.
  • akira kurosava ( 23 mart, 1910 - 6 eylül, 1998) japon film yönetmeni, film yapımcısı, senarist ve kurgucu. 57 senelik kariyerinde 30 film yöneten kurosawa, sinema tarihinin en önemli ve etkileyici yönetmenlerinden biri olarak kabul edilir.
  • (bkz: #68027942)
hesabın var mı? giriş yap