• 1963 yılında elia kazan filmin çekimleri için türkiye'ye gelir. önceden tanışıklığı olan ara güler'den bir sahne için yardımcı olmasını ve yer göstermesini ister. filmin kahramanı rum genci stravos'un kayseri'den amerika'ya gitme hayaliyle yola çıkıp istanbul'a geldiğinde hamal olarak yük taşıdığı sahneleri çekecektir. ara güler de kendisine unkapanı'nda bağlı bir geminin bulunduğu yeri gösterir. elia kazan senaryoda anlatılan dönemdeki yoksul ortamı vermek için hamalların üstlerini başlarını yırtar, asırlık ahşap evlerin camlarını, balkon tahtalarını oturanlara para ödeyerek kırdırır ve bu durum çekimleri takip eden gazetecilerin garibine gider.
    gazeteci doğan uluç'un "önümüzdeki sezon vizyona girecek america america filminde amerikalı filmseverler 1900'lü yılların türkiyesini sefil işçiler, yıkık dökük evlerde yaşayan insanlar ülkesi olarak tanıyacaklar" cümlesiyle başlayan haberi ortalığı karıştırır.
    birbiri ardına yayınlanan benzeri haberlerin ardından polis seti basar ve ankara'dan turizm bakanlığı'nın iki temsilcisi filmi yakından takip etmek için görevlendirilir. bir an bile setten ayrılmayan ve çekimlerine müdahele eden memurlardan bıkan kazan, baskılara dayanamayarak film çekimlerini iptal etmek zorunda kalır. gerisini ara güler nezih tavlaş'a şöyle anlatıyor:
    "polis durdurttu filmi. ecevit'e söyledik filan o zaman, kızdı çekti amerika'ya gitti. kamış atıp filmi durdurttular. 1908'de herifin babası buradan göç ederken bir sahne çekiyorsun, papyon kravatlı mı olacak kömür taşıyan hamallar. yunanistan'da çekildi o sahneler. ben de kayseri'de çekilmesi gereken evleri çektim sonra orada rekonstrüksiyon yapıldı. attığı kamışın kaç liraya mal olduğunu biliyor musun, bunlar gazetecilik midir? sonra kazık attığın adam kim; elia kazan. o her zaman elia kazan olarak kalacak ama sen bir halt olamayacaksın."
  • filmini izlemeye henuz hazir olmadigim yakin zamanda okuyup bitirdigim elia kazan'in bozlakimsi bir tonda yazdigi senaryo/kitap. bir tanidik bana hep senaryo okumanin cok zevkli oldugundan bahsederdi, ben de anlamazdim, bu kitapla beraber anladim. nasil bir duygu yogunlugu yarabbim...
    bir turk olarak bunu okumak/izlemek tabii ki ic aciticidir, cunku turkleri oldukca barbar gosterir, kendi halkina da kizginligi da vardir. dikkat cekici olan stavros'un ne kadar bizden oldugudur, bizim pek farkinda olmadigimiz anadolu rumu ve istanbul rumu farkini da daha net goruruz bu senaryoda.
    bunun uzerine hafif tatli niyetine petros markaris'in eskiden cok eskidenin okunabilir. yanli taraflari cikartildiktan sonra iki kitap da kendi kimliginde turku osmanliyi anadoluluyu istanbulluyu dusunur arar belki bulur belki bulamaz.
  • düpedüz yanlı ve oryantalizm dairesinde dolaşan bir filmdir. velakin hiç kuşkusuz insanın empati duygusunu tetikleyen, ‘dokunan’ bir tarafı vardır. müzikleri şahanedir. hadjidakis’in epey alışıldık motifleri üzerine kurulu temalardan oluşan, sahnelerle birleştiği vakit insanda ruh hamlesine yol açan bestelerdir bunlar.
  • elia kazan'in bir filmi.
  • (bkz: ohannes)
    (bkz: joe hannes)
  • 1963 tarihli elia kazan filmi. stavros topuzoglou adlı kayserili bir rum 'un ermeni arkadaşı vartan'la kurdukları
    amerika 'ya gitme hayallerini, vartan'ın osmanlı askerleri tarafından öldürüldükten sonra stavros'un tek başına gerçekleştirmek zorunda kalmasiyla , bu uğurda düştüğü yolculuk sırasında başından geçenler anlatılmakta filmde. sıradan bir göç öyküsü olarak gözükmesine rağmen 20.yy başındaki anadolu'dan kesitler sunması , ermenilerin rumların ve türklerin o dönemdeki birbirleriyle ilişkilerine değinmesi ve hepsinden öte insani oldukça duygulandiran müziğe sahip olmasıyla çok etkileyici bir film.
    filmin afa yayinlari ndan çikmiş bir senaryosuda bazi sahaflarda mevcut.
  • her şeyiyle berbat bir elia kazan filmi. coğrafya bilgisi sıfır. türk adet ve göreneklerinden habersiz ve düşmanca. türk meyhanesi sahnesi ve iki de bir geçen mukur kelimesi (mucur ) filmi izlememek için yeterli sebep.
  • osmanli yikilirken yasanan kaosa bir rum gozu ile bakan film. bakis aciniza gore irkci ya da oryantalist bir film sayilabilir. donemin western filmlerinde cizilen kizliderili imaji ile bu filmdeki turk imaji oldukca yakinlik gosterir. kanimca elia kazan'in en zayif filmlerindendir. cevrildigi donemde ses getirmis olmasina ragmen bas yapitlarina gorece pek bilinmez.
  • 1964'te altın istiridye'yi kazanmış filmdir.

    16. uluslararası istanbul film festivali'nde aynı adla gösterilmişti.
  • elia kazan'ın karakteri (karaktersizliği) üzerine sağlam ipuçları barındıran bir elia kazan filmi.

    on the waterfront filminde ispiyonculuk güzellemesiyle sahte bir antikapitalist söylem geliştiren elia kazan, bu filmde de kaçmanın (iltica etmenin) güzellemesini yapmış. kaçmak ama ne için, ne uğruna ve kimlerin üzerine basarak...
hesabın var mı? giriş yap