3533 entry daha
  • amerika ekonomik açıdan agresif politikalarını artırarak sürdürecek çünkü uzay madenciliğine yaptığı yatırımların karşılığını alabileceğini görmeye başladı. nedir o?

    mevcut teknoloji ürünlerinin üretiminde kullanılan nadir metallerin %90'ı çin topraklarından çıkarak dünyanın kullanımına sunuluyor. bu üretim kabiliyeti ve teknolojik bağımlılık olarak, icat yapsanız bile çin'e karşı uzun vadeli planlarda eli zayıflatan bir durum oluşturuyor-du.

    insanlar sanıyor ki uzayda yaşanabilir başka gezegenler ve hayatlar aranıyor ama bu işin sadece magazini. buna denk gelirsek ne ala ama asıl amaç uzay madenciliği ile dünyayı tamamen dışardan yani uzaydan gelen güçle yönetebilen bir tahakküm kurmak.

    gün gelecek insanlık tarihinde ne millet ne devlet ne din ne de diğer kutsalların esamesinin bile okunmadığı zamanlar yaşanacak. uzayla ilgili bağlantılarımızın arttığı, kolonileşmiş ve uçak yolculuğu yapar gibi gidip gelebildiğimiz, kendi arabamızı değil kendi uzay gemimizi almaya çalıştığımız günleri yaşayacağız. o zamanlarda yaşamış olmayı da isterdim.

    bunların hepsi bir gün olacak.
  • insanlığı günümüzün modern toplumlarına kadar getiren toplumsal ilerleme yasalarının artık ayak bağı olmaya başladığının en büyük göstergesi olan ülke.

    uygarlığın gelişmesinin ana dinamiğini toplumlar arası çatışmalar oluşturmuştur. bu çatışmalar da en büyük nüfusla en büyük doğal kaynakları en akılcı yollarla birleştirenler bu gelişmede öncü rolü oynamışlardır.

    yukarıdaki iddialı tespitimin altını dolduran ayrıntılı bir yazı nick'im altındaki bir mesajdadır. merak edenlerin okumasını öneririm.

    linener tüketim toplumu

    bahsettiğim toplumsal ilerleme modeli yapılan keşiflerle yeni doğal kaynak kaynak arzının sınırsızca artırılabildiği ortamda mümkün olmuştur. kaynaklar akıllıca kullanılsa bile bu aklın sınırı (insanlığın mutluluğunu amaçlamaması gibi) bazı kısıtlara tabidir.

    başarının sırrı daha çok üreterek teknolojik gelişmenin dinamiklerini tetiklemek olmuştur. abd'den örnek verirsek bugün abd'de insanlar sağlıklı bir yaşam için sağlıklı bir beslenme rejimine girseler sonuç ne olurdu? size söyleyeceğim sürpriz bir tespitim var, abd ekonomisi çökerdi.

    şöyle düşünün ortalama abd'li kabaca günlük 3800 kalorilik bir gıda tüketimi yapmaktadır. dünya sağlık örgütü tarafından belirlenen sağlıklı bir insanın toplam kalori ihtiyacı ise yalnızca 2000 kaloridir. (bu durum yalnızca abd'ye özgü değildir ama ekonomik modelimizin merkezinde abd olduğu için oraya odaklanıyoruz). şimdi abd'li yöneticiler insanlarının mutluluğu için günlük kaloriyi kişi başına 2000'lere doğru çekme doğrultusunda bir politika gütse ve bunda başarılı olsa abd ekonomisi yukarıda da söylediğim gibi ciddi ekonomik sorunlarla karşı karşıya gelecektir. daha az gıda tüketimi, bu alanda kullanılan enerji, ham madde, tarımsal üretim, taşıma v.s. bir çok alana olan talebi azaltacaktır. bu tabloya bir de fazla alınan kalorilerin neden olduğu sağlık ve spor masraflarındaki azalmayı da hesaba katarsanız işin boyutunun felaket aşamasına varabileceğini öngörebiliriz.

    aslında eğitim, savunma ve bir çok diğer sektörde bu israf dinamiği aynen çalışmaktadır. peki neden bu israf ekonomisine ihtiyaç duyuyoruz. çünkü bu israf ekonomisi çok fazla sayıda insanı, çok fazla sayıda ham madde ile bir araya getirerek öyle büyük üretim kapasitesi yaratıyor ki, biz bu kapasite sayesinde insanlık olarak teknolojik atılım yapabiliyoruz.

    bahsettiğim bu dinamik binlerce yıllık insanlık tarihinin özetidir aslında. günümüze kadar sorun olmuyordu. çünkü hiç bir zaman bu kadar büyük üretimler yapmadık, hiç bir zaman dünyanın doğal kaynaklarının sınırını bu kadar zorlamadık. modelin örneklemesi abd oldu ama bahsettiğim bu israf ekonomisi modeli bütün dünya devletleri için geçerlidir. bu işin abd'yi öne çıkaran yanı, bu ekonomik düzenin merkezinde ve hakim konumda olması ve bu konumunu ne pahasına olursa olsun sürdürmeye çalışmasıdır.

    abd bahsettiğim israf ekonomisinin hakimi olarak 2 açıdan sıkıştırılmaktadır. birincisi rusya, kendi doğal kaynaklarını devlet ve devlete sadık iş adamları vasıtasıyla tek elden kontrol ederek, buradan bir rant elde etmektedir. bu rant da batı'dan rusya'ya bir kaynak transferine neden olurken rusya'yı zenginleştirmekte, abd güdümündeki ab ve japonya'yı ve dolayısyla abd'yi sıkıntıya sokmaktadır. bugün rusya s 400 v.s. savunma sanayi ürünleriyle abd'ye kafa tutabilmekte ve ülkesinin alt yapısını hiç dış borç almadan iyileştirebilmekte ise bunun nedeni kendi doğal kaynaklarına sahip çıkabilmesidir.

    abd'yi sıkıştıran 2. güç ise çin'dir ne demiştik ne kadar çok üretiyorsan teknolojin o kadar fazla gelişir, işte çin bunun somut örneğidir. bugün akıllı telefon, telekomünikasyon alt yapısı, yapay zaka ve daha bir çok alanda çin abd'yi zorlamaktadır. abd'nin lideri olduğu bugünün ekonomik düzeni, 2. dünya savaşı sonrası abd ve müttefiklerinin dünya üretiminin %70-80'nine sahip oldukları dönemin bir ürünüdür. bu oran bugünlerde batı aleyhine bozulmaktadır, çin tek başına dünya üretiminin % 14'üne sahiptir ve bu payını her geçen gün daha da artırmaktadır.

    işlerin bu şekilde gitmesi durumunda egemenliğinin yıkılacağını gören abd bu iki ülkeyi kendince terbiye etmeğe çalışmaktadır. ama bu iki kamp arasındaki çatışma dünyamıza büyük zararlar verme potansiyeline sahiptir.

    insanlık birleşmiş milletler çatısı altında bir araya gelip bu israf ekonomisine son verecek bir kalkınma modeli üzerinde uzlaşabilir mi? bunu bilmem ama bu konu abd kendi egemenliğini ne pahasına olursa olsun sürdürme politikası güttüğü sürece bu aşamanın yakınından bile geçemeyeceğiz.

    -
9551 entry daha
hesabın var mı? giriş yap