• voleyi çoktan vurmuş adam. ben olsam manager----> manager options---> go on holiday.
  • ulan şu porto'da tesislerde bir şey mi içiriyorlar kapıdan girene anlamadım amına koyayım... bu da delirdi mourinho'nun rekorlarını kırıyor teker teker. bu akşam deplasmanda spartak moskova'ya 5 tane salladılar. ki bu herif bizim ayhan akman'dan yaşça küçük üstelik. bunu düşündükçe asfaltta çırılçıplak koşasım geliyor.
  • yetenekli bir adamdır, onu lafım yok ama masal gibi bir hayatı var diyorlar ya hakkaten masal gibi bir hayatı varmış kendisinin. mesela şöyle bir benzetme ile örnekleyelim, mourinho türkiye'den bir kulüp çalıştırmaya gelmiş, aa sizin yan apartmanda oturuyor. sen de yolda gördün hoca bobo'yu niye oynatmıyorsun şöyle böyle dedin izah ettin düşünceni, oldu ya keyifli günüydü gel la yarın başla dedi. sen de babana gittin, buba ben teknik direktör olacam dedin. baban da "ol oğluum, ne istersen onu ol. al merağını, olmazsa zaten fabrikaların başına geçeceksin, sorun yok" dedi. hele biraz da futbol seviyorsa tamam zaten. bobby robson portekize gelmiş, onunla komşusun lan! senin gelecek derdin mi olur! kooperatifte oturmayacak ya bu adam.

    ha yeteneklidir, tüm bu imkanlara sahip olup da, başarısız olmuş olabilir, böyle bir fırsat karşısına çıkmamış da olabilirdi, her şey olabilirdi, böyle olmuş. ama güzel futbol oynatıyor, ben beğeniyorum.

    meali: bana da bi takım verin lan. (bkz: labelled the next yılmaz vural)
  • futbol yazını fakirdir. futbolseverlerin kendilerini ifade edebilme arayışlarının ötesinde; izlediklerini anlamlandırabilecekleri o kadar az kelime ve kavram vardır ki, futbolda düşüncelerin bir yerden bir yere seyahat etme hızı çok yüksektir. söz konusu mesafenin ölçeği kıtalar arasında dahi olsa. bu yüzden futbol hakkındaki düşünceler akışkandır. o kadar ki, meraklı birine belirli bir zamanda belirli bir konu hakkında herkes bezelye taneleri gibi birbirinin aynı şeyleri düşünüyorlarmış gibi gelir. bunun sağlamasını sözlükte villas boas üzerine yazılan, dönemsel bazda karbon kağıdı gibi birbirinin aynı düşünceleri içeren entryleri okuyarak yapabilirsiniz. kendisine özgü olan, medyanın etki alanında oyuncuların, taraftarların, hatta alakasız insanların villas boas'a yönelik neredeyse kolektif tavrının bir noktada adamın kaderini değiştirebilecek güce erişmesi. nitekim villas boas'ın porto'da başlayan peri masalını londra'da hayal kırıklığıyla sonlandıran en temel sebep opta'nın istatistikleri, taktik tahtaları ya da ersun yanal bilgisayarı değil, bilakis oyuncularının artık kendisine ve ağzından düşürmediği 'proje'sine inanmamasıdır. futbolun bu irrasyonel damarı, teknik direktörlüğün esasında ne kadar kolpa bir meslek olduğunu gösteriyor sanırım.

    bu doğrultuda zamanın ruhuna uygun olarak, teknik direktörün yetkinliği kazandığı kupalar üzerinden ölçülüyorsa; günümüzde bir teknik direktörün en önemli görevi taktiksel manevraların oluşturduğu soyut futbol evreninin dışında, halkla ilişkiler ve reklamcılık arasına düşen bir yerlerde. futbol tarihinin en başarılı teknik direktörünün basın toplantılarına elinde bir kağıtla yardımcı antrenörünü yolladığı, rakip antrenörün gözüne parmak soktuğu bir çağda aksi iddia edilmemeli zaten. ki ironi şurada ki, "special one" lakabını mourinho, kendisine saygı duymayan ingiliz basınına kendisinin şampiyonlar ligi şampiyonu bir teknik direktör olduğunu hatırlatırken kazanmıştır. yani farazi taktiksel idealizm-pragmatizm spektrumunun bir ucunda juanma lillo'nun, marcelo bielsa'nın pürizmleri varsa diğer uçta da jose mourinho'nun -kendi tabiriyle- "acting out"ları var. andre villas-boas ise hayran olduğu pep guardiola ile birlikte bu spektrumun daha idealist tarafında.

    villas boas'ın chelsea'deki görevi, abramovich darbesinin ardından mourinho tarafından drogba, lampard, terry gibi dominant oyuncular etrafında modernize edilen takımı, barcelona sonrası post modern çağa adapte etmekti. futbol dünyasının homojen fikriyatı ilk sezonun bir geçiş dönemine tekabül edeceğini kabul edip chelsea için manchesterların arkasında şerefli bir 3.lüğü başarısızlık addetmiyordu. chelsea'nin sezon başındaki gösterişsiz ve garantici performansı da futbol kamuoyunu doğruluyordu. bu dönem arsenal ile uğraşmakla meşgul futbol medyası denen canavar, chelsea'nin premier lig'de valencia'nın la liga'da işgal ettiği adaya benzer bir adaya demir atacağından emin görünüyordu. o kadar ki, chelsea'nin ilk yarıyı 9 kişi kapayıp 1-0 kaybettiği qpr maçından sonra bile -muhafazakar ve kibirli ingilizlerin alışık olmadığı- 'high line'dan kulağını çekse de villas boas'ın taktiksel hünerine hürmeten sırtını sıvazlamaya devam ediyordu. işte ne olduysa bu qpr maçından sonra oldu. stamford bridge'deki efsanevi 5-3lük arsenal galibiyeti tüm güç dengelerini değiştirdi. efsanevi diyorum zira ancak homeros destanlarına özgü olabilecek bir tanrıların saf değiştirmesi, bu maçla beraber canavarları emirates'ten alıp londra'daki komşusuna yönlendirdi. bu aşamadan sonra medya eski sevgilisinin facebook'unu takip eden takıntılı biri gibi, mavilerle ilgili her şeyi en küçük detayına, en ince ayrıntısına kadar paranoyak bir şekilde incelemeye başladı: john terry oyundan çıkarken hocasının elin sıkmış ama sıkarken uzaklara baktığından aslında samimi değilmiş, lampard gol attığında imalı şekilde armasını öpmüş, torres'in formsuzluğu drogba'nın voodoo büyülerinden kaynaklanıyormuş... hatta bu drama öyle bir yere geldi ki, bir noktada villas boas'ın birlik-beraberlik mesajı verme adına, takımdan golden sonra sevinçlerini kulübeye koşarak teknik heyetle paylaşmalarını istediği haberi basına sızdı. chelsea'nin üniter yapısını bozmaya çalışan bu dış odaklara ramires reyiz attığı golden sonra hocasının kucağına atlayarak yanıt verse de, lampard'ın takım arkadaşına katılmaması iç mihrakların çoktan kazan kaldırdığına işaret ediyordu. kovulmasından kısa süre önce gelen sorulardan bunalan avb'nin şu cümlesi bu one tree hill meets sokır temalı ergen dramasını çok iyi özetliyor sanırım: "frank lampard benim karım değil." (true story)

    yeri gelmişken ingiliz basınının da amına koyayım. mourinho'nun oyuncularla avb hakkında mesajlaştığını, kendisinin londra'ya gelip ev baktığını falan bile yazdılar. nitekim böyle bir baskı altında, valencia, manchester united, napoli ve west bromwich albion maçları gibi dönüm noktalarından sonra sugar daddy avb'nin chelsea'deki görevine son verdi.

    futbol yazınının fakirliğinden bahsetmiştim. bu sermayenin büyük kısmını elinde tutan teknik direktörden çok futbol düşünürü (cv'sini hoş görmeniz için ikna çabaları 101) juanma lillo, maç önü ve arkası hikayelerini, sahada olanları, 'yaşanmışlıkları' hesaba katmadan, hindsight bias dahilinde, sadece sonuçlara bakarak yorum yapanlara "geçmiş kahinleri" diyor (hakemden çok anti-entelektüel komandoya benzeyen erman toroğlu da "skor yorumcusu diyor, bu arada). geçmiş kahinlerine benzememek adına saha dışında yaşananların fotoğrafını yüksek çözünürlükle çektik. avb'nin taktiksel idealizmini hatırlatarak, zoom'u saha içine alalım.

    villas-boas, elindeki oyuncu grubunu optimize etme amacıyla futbol felsefesini değiştiren bir teknik direktör değil. uzun vadeli projelerini geçiyorum, maç içerisinde bile taktik değiştirmeyip sadece oyuncu değiştiren (forvet çıkarıp forvet alan) biri. inandığı futbol felsefesi, savunmayı önde kurup pres yapmaya rakip yarı alanda başlayan, yatay eksende sıkça top dolaştırsa da possession tabanlı muadillerine kıyasla daha fazla dikine ilerlemeyi düşünen, çok ofansif bir takım yaratmayı amaçlıyor. tercih ettiği diziliş, şablon üzerinde oyuncuları yan yana konumlamayıp saha içerisinde oluşturulabilecek impromptu üçgen sayısını maksimize etmesi hasebiyle 4-3-3. sahayı parselleme açısından 4-3-3 pas trafiğini işletme, topu rakibe vermeme oranını arttırma anlamında geometrinin izin verdiği en optimum sistem.

    bu oyun anlayışında oyuna dahil olmayı seven ve birebirlerde iyi bir kaleci/ pozisyon alma yeteneği gelişkin, atletik ve çabuk stoperler/ hücuma çokça katılıp oyuna genişlik katan kanat bekleri/ güçlü, pozisyon bilgisi çok gelişkin ve villas boas'ın porto'suna özgün olarak dikine kat etmeyi de seven '6 numara'-ön libero/ teknik, pasörlüğüyle oyunun temposunu dikte edebilen, yaratıcı, takımı yönlendirebilecek bir oyun kurucu/ 90 dakika boyunca sık sık rakip ceza sahasına koşular yapacak, enerjik bir box to box orta saha oyuncusu/ biri oyunu yatay eksende genişletecek geleneksel, diğeri ise içeri kat etmeyi seven bitiriciliği üst düzey iki kanat oyuncusu ve sık sık merkeze gelerek top dolaşımına katkıda bulunup diğer oyunculara kulvar açabilecek bir hücum oyuncusuna ihtiyaç var. chelsea'de bu profile uyan ashley cole ve ramires dışında başka bir oyuncu olmadığı gibi, bu plana büyük zarar verebilecek cech, terry, lampard gibi oyuncular var. petr cech'i bu kadar tanınır yapan onun karşı karşıya pozisyonlardaki yeteneksizliği değil. benzer şekilde terry, mourinho'nun temellerini attığı topun arkasına geçerek belirli bir şekli koruyarak geride savunma yapmaya alışan chelsea'nin takım savunmasının bel kemiği olsa da, ileride kurulan savunmanın arkasına atılan topları ancak kırmızı kart görerek durdurabilecek atletik yeteneklere sahip. torres'in formsuzluğu, essien'in sakatlığı, kadro derinliğinin olmayışı gibi faktörleri de düşünülürse, mourinho'nun mükemmele ulaştırdığı takımın bir gölgesi olan şu chelsea ancak roberto di matteo'nun avb'den sonra oynatmaya çalıştığı şekilde oynayabilirdi. e avb de bunu değiştirmek için işe alındığına göre, chelsea'nin başarısızlığında çok büyük bir payı olduğunu düşünmüyorum. abramovich başganın kendisine yol göstermesi de yanlış bir karar değil, zira eldeki oyuncular isyan bayrağını kaldırmış avb'yle çalışmak istemiyorken, takımın başarılı olması mümkün değil. bu açıdan kovulma her iki taraf için de win-win, avb için bir tane daha win, adam kovulduktan sonra da iş bulana kadar aynı maaşı çatır çatır almaya devam etti.

    şimdi andre villas-boas'ın elinde başarıya ve onun getireceği prestije aç bir takım var. taraftarlar kendisine güveniyor. elindeki oyuncular yeni fikirlere daha açık. hırslı, çağdaş, futbolu bilen daniel levy gibi bir adamın altında çalışacak. tüm bu olumlu işaretlere rağmen, premier lig'de bu son şansı; tottenham'da yaşayacağı olası bir başarısızlık sonrası kendisini beşiktaş'ın başında adnan aybaba tarafından topa tutuluyor bulabilir.

    kesin olan bir şey var ki, bu adamın takımlarının oynadığı maçlar inanılmaz keyifli oluyor. daha önce hayatta destekleyeceğimi düşünmediğim chelsea'yi ve tottenham'ı bu adam uğruna takip ettim. o açıdan türkiye'ye gelsin de, ister bayrağı samet aybaba'dan devralsın, ister ziya doğan'dan, biz takip ederiz. hazır bayrak devralmak ve ziya doğan demişken futbolun kavram fakirliğine selam ederek başladığım şekilde bitireyim. by.
  • ilk sezonunda namağlup şampiyonluk ve uefa kupası ile çıtayı çok yukarı çekmiş olan , seneye porto'yu şampiyonlar ligi şampiyonu yaparak ustasına selam çakma durumu gayet olasılık dahilinde olan genç menajer.bir kez daha fm diyorsa doğrudur mevzusunu kanıtlamıştır ayrıca.

    sanki anakin'in(mourinho) oğlu luke gibi force'a dengeyi getirecek adammış gibi duruyor.
  • taktiksel diziliş olarak real madrid öncesi dönem mourinho'dan esintiler sunan adam. ama birlikte çalışırken içerde kim kimi daha çok etkilemiştir, orasını bilemeyiz.

    mourinho 2003'ten beri futbol dünyasına tek anchor man'li 4-5-1/4-3-3 ile damgasını vurmuştu. porto'da costinha önünde, chelsea'de makalele önünde çift orta saha, kanatlar ve tek forvet ile başarı gelmişti. geçen sezon porta'da avb, fernando önünde guarin-moutinho ikilisi ile mükemmel bir sezon geçirdi. chelsea'de de a planı olarak bu sistem üzerinden gitmek istiyor. essien'in yokluğunda mikel önünde ramires-lampard orta sahası ile maçlara başlıyor. ancak mikel ve lampard'ın hareketsiz oyunları nedeniyle, orta sahada rakibe üstünlük kuramıyor iki maçtır. bir de takımda malouda haricinde gerçek bir kanatın olmaması sıkıntı yaratıyor.

    avb'nin b planı da mourinho'nun evinde oynadığı maçlarda sıkça kullandığı 4-3-1-2 sistemi. kanatların işlemediği günlerde çift kanat tek forvet yerine, bir forvet arkası ve çift forvete dönüp bekleri hücuma yollardı mourinho. özellikle inter günlerinde sneijder önünde eto'o-milito ikilisi a planı seviyesine gelmişti.

    avb de son west bromwich maçında a planının işlemediğini görünce, hiç inat etmeden 34. dakikada kalou'yu çıkartıp malouda'yı alarak b planına geçti ve 2-1 ile maçı çevirdi. lampard'ı forvet arkasına yollayıp malouda'yı orta sahaya yerleştirdi ve torres-anelka ikilisine ceza sahasını emanet etti. elinde daha drogba ve lukaku gibi iki forvet bulunduğunu düşünürsek, avb sıkıştığı anlarda takımın ancelotti döneminden alışık olduğu bu düzene bolca başvuracak.

    mourinho avb ile çalışmayı bırakalı, eski düzenini bıraktı ve net bir 4-2-3-1 oynatıyor. avb ise eski mourinho dizlişini devam ettiriyor. sistemlerdeki tek fark, avb'nin defansı çok öne çıkartması.

    chelsea'nin mevcut kadrosunda avb'nin b planı işler, çift forvet oynamaya yatkın santraforlar var elinde. a planının işlemesinde ise 3 sıkıntı var. terry-alex ikilisi defansı önde kurmaya müsait değil, fazlasıyla ağır kalıyorlar. ya alex yerine tranfer gelecek ya da ivanovic oraya monte edilecek. mikel ve lampard'ın kımıldamadan orta saha oynamaya çalışmaları en büyük sıkıntı. essien dönünce burayı bir nebze rahatlatır ancak yapılacak bir modric transferi orta sahanın kurtuluşu olur. moutinho da düşünülebilir burada. son olarak net bir kanat oyuncusuna ihtiyaçları vardı, juan mata transferi ile hem bu sıkıntıyı gidermek hem de torres'in performansını arttırmak için önemli bir adım atmış oldular.

    avb chelsea'deki ilk maçlarında çok etkileyici bir futbol izlettirmedi; ancak geleceğinin nasıl olacağı hakkında bir sürü ipucu verdi. taktiksel takıntıları yok, prensipleri var. üstteki sıkıntıları giderebilirse, kupalar kazanır ve en büyük teknik direktörler arasına adını yazdırır. thomas tuchel ve jurgen klopp ile birlikte maç içi taktiksel hamlelerine güvendiğim bir adam. kusursuz bir kariyer yolunda ilerliyor.
  • 2010-2011 sezonu başında çalıştırdığı takım yıl sonu uefa kupasını aldı.
    2011-2012 sezonu başında çalıştırdığı takım yıl sonu şampiyonlar ligi kupasını aldı.

    türk olsa cvsine kesin böyle yazardı. yanına da ingilizce iyi, fransızca, italyanca orta yazardı.
  • porto'da yıldızları kendi yaratan genç teknik adam... henüz ilk yılında aldığı 4 kupayı küçük gören embesillere de diyecek bir şey yok... önceki sezonda kısmen de olsa aynı kadroyla mücadele eden porto'nun sadece portekiz kupasını alıp, ligi 3. bitirdiğini de unutmamak gerek...

    chelsea'ye gelişi erken mi derseniz, bence de biraz erken ancak bu boas'ın kötü teknik direktör olmasından değil sadece çok genç olmasından kaynaklanmaktadır...

    roman abramoviç, boas konusunda biraz sabırlı olursa birkaç yıl içerisinde chelsea kendinden çok ama çok söz ettirebilir...
  • seneye chelsea kulübesinde göreceğimiz teknik direktör. porto futbolcu satamazsa teknik direktör satıyor, oradan bile para kazanıyorlar.
  • gelecek sezon championship'e kiralık verilmesi gereken teknik direktör. ingiliz futbolunu öğrensin, yaşı da genç zaten.
hesabın var mı? giriş yap