• artık bu ıssız adam ayaklarından, orta yaş bunalımlarından, alttan alta düzenli hayatın ne kadar sıkıcı olduğu konusunda odunu veren filmlerden keyif almıyorum. ayrıca anlatılmak istenen ana fikrin de güzel işlenememiş olduğu kanaatindeyim. nedenlerimi verirken beddua almamak için:

    --- spoiler ---

    birincisi, lisa'da o kadar anormal olan şey nedir gerçekten anlayamadım. sürekli çirkin olduğunu, çevresi tarafından çirkin bulunduğunu belirtiyor ama görsel olarak gayet normal bir kadın. madem bu kadar çirkin olduğu halde adam "farklı" olduğunu düşündüğü için lisa'yı seviyor, keşke daha çirkin bir yanı olsaydı lisa'nın. (bi tek saçlarının arkasına sakladığı bir yarası var diye mi bu kadar beğenilmemiş lisa anlamadım. yarasında da insanı iten rahatsız edici bir şey yoktu, sıradan bir yüz yarası işte.)

    ikincisi lisa'nın sesi diğer herkesin sesinden farklıydı (yada ıssız amcamıza farklı geliyordu) ama bu fark güzel bir farktı. yani herkesin sesi aynıyken lisa'nın tatlış sesi bile onu herkesten güzel ve çekici yapmaya yetmez miydi? lisa neden anomalisa oluyor yine anlamadım. bir sahnede lisa ıssız amcaya "yoksa şişman fetişisti misin" gibi bir şey soruyor ama lisa'nın abartı bir şişmanlığı da yok.

    diyeceğim o ki gayet normal bir kadını küçük kusurları için anormal gibi gösteren, sonra da o anormalliğe rağmen ona aşık olan ıssız amcanın yetinememezliğini anlatan bir film olmuş.

    keşke lisa'yı daha farklı bir görselde yapsalardı ne bileyim herkes iki boyutlu lisa üç boyutlu olsaydı yada ne bileyim lisa'nın normalin dışında bir tipi olsa da yeterdi.

    --- spoiler ---
  • insana dair başarılı bir filmdir.

    --- spoiler ---

    başında neden herkes aynı seste konuşuyor diye düşünmüştüm, filmin devamında adamın kadının sesini ayırt etmesi fakat hemen sonrasında onun da sesinin aynılaşması detayı çok güzel bir ayrıntı. keza iletişimde hizmet uzmanı bir adamın kendi dünyasındaki iletişimsizliği ve herkes farklıdır tiradının ardından kendi dünyasında herkesin aynılaşması görülür. rüyası da bunun delilidir. özetle film ve karakter çatışmasını tek bir bünyede taşımaktadır. adamın bedeninde...

    lisanın adama yazdığı mektup manidardır, ilk gördüğümüz sahnelerden biri adamın 10 yıl önce terk ettiği kadınla görüşmesiydi ve o görüşmede neden terk ettiğini anlatamamıştı. filmin sonunda yine bir ayrılık var, sorsak karakter yine anlatamaz, ancak bu kez her iki ayrılığı da anlayabilen bir seyirci hafızası oluşmuş durumda.

    dikkat ederseniz adam herkes aynılaştıkça yine risksiz dünyasına, ailesine dönmeyi tercih eder. ağlayamamayı boşalamamaya benzetirken filmin sonundaki isyanıyla eşzamanlı olarak oğluna aldığı erotik oyuncaktan meni geldiği görülür. üstelik şarkı söyleyen oyuncaktan kadın sesi duyulur, yani adam herkesin aynılaştığı dünyasında isyanıyla beraber bir farklılaşma yaratmıştır. zaten anomalisa da japonca bir anlam taşımaktadır, oyuncağa atfedilen kadın dünyası dikkat çeker. karakter nasıl 10 yıl önce terk ettiği kadını aslında hiç unutamadığını filmin başında ilan ediyorsa, sonunda da daha ağır bir yükle eve döndüğünü müjdeler. film attığı her düğümü art arda çözmüştür...

    kadın üzerinden bir okumaya gidersek, 8 yıldır kimseyle seks yapmamış bir kadının kabuğunun nasıl kırıldığını çok gerçekçi anlatmış senaryo. filmin son sahnesinde kadın yarasını kapamaz, saçları rüzgarda savrulur. film iki karakterinin de değişimini somutlaştırarak yansıtmıştır. ilk ayrılık sahnesinde "benden sonra değiştin mi" diye soran ve cevap alamayan adam, anomalisa ile ilişkisinde böylece misyonunu tamamlamıştır. ilk terkedilişinde küfürler varken, kadın 10 yıl sonra da onu küfürlerle uğurlamıştır ama anomalisanın mektubu çok farklıdır. bir erkeğin de 10 yıl içinde seçimlerinin ve sonuçlarının nasıl değiştiğini ilan eder aslında iki sahne.

    ayrıca sahneler arası duygu devamlılığı da ders niteliğindedir. özetle vasat diyenlere inanamayarak belirtmek isterim ki detaylı okumada başarılı bir metindir.

    --- spoiler ---
  • ele aldığı konu belki de çoğumuzun karşılaştığı ve nasıl tepki vermesi gerektiğini kestiremediği önemli bir dert. "sıkılmak". bir anda her şeyin anlamsızlaşması, ne yapacağınıza karar verememek, acaba yanlış mı yaptım bu güne kadar diye düşünmek. bir noktada her şeyi ve herkesi sorgulamak.

    gel gelelim bu konu güzel mi aktarılmış, tartışılır. filmi ne hemen bir oscar verecek kadar sevdiğimi söyleyebilirim ne de birçok yazar kadar anlamsız bulduğumu.
  • --- spoiler ---

    aşkın umutsuzlukla mayalanmış platonik bir his olduğu sanrısını çok iyi anlatmış. olgunlaşmayan, sevgiye dönmeyen sözde aşık olma hallerinde görülen durumlar; ideali ararken kurulan hayaller, yakınlaşmayla gelen sıradanlaşmanın o idealin gerçekliğini altüst edişi, aşkı herkesin ve her şeyin aynılığına karşıt bir can simidi olarak görme, aşk fikri sıradan olamayacak kadar idealize edildiği için bunun (gerçek) aşka engel oluşu. ikincisi de karakterlerdeki mekanik yapı ve bunun platonik aşk fikriyle bütünleşmesi. makinanın doğası mükemmeliyettir, biz de hem birey hem toplum olarak git gide makinalaşıyoruz: gördüğümüz, işittiğimiz, inandırıldığımız aşk tanımları hepimizi aynılaştırıyor. herkes toplumsal kodlamalarla aşkı arıyor ve bir nev-i aşkı bulamamaya mahkum ediliyor.

    özet olarak ideali ararken yaratılan tuhaf gerçekliğe hapsolma halini anlatan film

    --- spoiler ---
  • çok beğendiğim kral film. keşke böyle daha fazla film yapılsa. benzer bir örneğini hatırlamıyorum.
  • bekleneni verememis filmdir.

    ozellikle animasyon ve stop-mo animasyonlari illa ki izlerim, takip ederim severim vs..
    teknik anlamda ve produksiyon anlaminda bunun gibi bi stop motion animasyonda, mimikler vs icin kullanilan cozum, ilgi cekici ve kayda deger olsa da, anlatilan hikayenin derinligini dusununce, kafadaki parcalarin birlesme yerlerinin bu derece barizligi, karakterlerin kafalarinda, birbirinin devami olan parcalardaki renk uyumsuzlugu uzucu olmus.. bu detaylar filmi - animasyonu izlerken konuya dahil olma durumunuzu baltaliyor biraz..

    tabi gene de teknik acidan rahatsiz eden hatalari olsa da guzel bi is ckmis, en azindan stop motion animasyon olarak..

    animasyonun konusu, kaufman in diger islerine kiyasla zayif.. evet bir damar yakalanmis, ancak takdir edilip anlanmasi icin, cidden konsantre olup, uzun zamandir 2 cift laf etmek istediginiz birisinden gelen mektubu ya da emaili okurkenki dikkate ve ozene sahip olmaniz gerekiyor.. aksi takdirde sıkılmaniz isten bile degil..

    hele bir de, sirf lisa yi vurgulamak adina butun filmdeki butun kadin karakterlerin disinda, sadece lisa'nin bir kadin tarafindan seslendirilmis olmasi, bu calismada gordgum en bariz ve en denyosal hata olmus.. yani diyelim lisayi farkli gostermek istiorsun, o zaman kalan butun kadinlari tek bi kadin seslendirsin, lisayi da cok acaip sesli bi kadin?? cunku bu sekilde,bir degil, birkac defa, filmdeki bazi kadin karakterlerin transeksuel oldugunu dusundum resmen..

    ozetle konunun meraklillari icin izlenebilir.. ama animasyon stop-mo vs merakiniz yoksa, killi yunku duygu durumlarinin irdelenmesi sizi dariyorsa, izlemeyin sevmezsiniz direk..

    sahsi notum 5/10.. o da harcanan emegin hatrina..
  • aşmış orta yaş krizi filmlerinden güzel ve farklı bulduğum tek nokta şu: adam her şeyden o kadar sıkılmış ki kadın erkek çoluk çocuğu her şeyin sesini kendi sesi kadar sıkıcı buluyor ve bu seslerin hepsi orta yaş erkek sesi. ama sesini farklı bulduğu lisa ve japon kukla farklı algıladığı tek ses. ki lisanın yemek yemesindeki çirkinlikle beraber iluzyon bozuluyor ve o da erkek sesine karışıyor.

    her konuda bayağı abaza olduğumuz kesin. neredeyse yatacağız filmle ama cinsiyetinize uymuyorsa zorlamayın derim.

    eskiden beğenmesek bile dinlerdik. sıkılsak bile okurduk. bunun adına ne derseniz deyin ama sabrımız vardı. şimdi gol hissi vermediğiniz hiçbir konuşmanızı esnemeden dinlemeyen aktif jenerasyon var bilginiz olsun. "ah bir dinleseler ne kadar yoğun olduğumu ne kadar doğru düşündüğümü anlayacaklar ama dinlemiyorlar ki" dersiniz . ama kabahat ne sizde ne karşınızda. çağımız golü 6 saniyeye (bkz: viber)indirmiş bir çağ.

    kaufmann kardeşimiz vizyona koyuyor ama unutmamalı ki sınıfta anlattığı hiçbir bilgisi yanlış olmayan matematik veya fizik öğretmenini bile beğenmezse dinlemeyen, keyfi heyecana tercih eden bir izleyici var karşısında. yani "beni mutlu et" demek ayıp değil artık.

    charlie ah bir beni dinlesen var ya...
  • tam şu islandinav film havaları yok mu?

    yalnızlık dürtüsü, rüyalar, hayaller ve gerçekler. tabii psikanalitik durumlarıda es geçmemek lazım. stop motion varlığıyla birikte küresel bir uzama doğru yol alıyor film. norveç mi, amerikan mı, ingiliz mi yoksa japon mu? mesele küresel bir rahatsızlık. güncel yaşamdan yalnız geçen bir süreç, bu süreç bireysel bir konformizm sağlıyor.

    neyse ki mesele film olmaktan çıkıp, bireysel bir hal alıyor.
  • geçen 8 yılda hemen hemen her yıl en az bir kere synecdoche new york gibi bir şaheseri izlerken, beklenen bir sonraki yapım bu olmamalıydı. kötü değil ama bir daha da izleyeceğimi sanmıyorum. beyin yakan, defalarca ve yıllar boyu izleyip de hala anlam bulabileceğim bir eser bekliyordum. neyse, ben yine synecdoche new york açayım en iyisi...
  • izlediğime pişman olduğum bir film oldu.
    vakit kaybıydı.
    hiçbir şekilde etkileyiciliği yakalayamamış bir proje. bişeyler anlatıyor ama bunu sıkıcı bir şekilde yapıyor film. olmamış.

    5/10
hesabın var mı? giriş yap