• ruhsal anlamda ihtiyaçlar bütününün en gerekli olanı.
    hisli bir yanılsama belki.

    ''insan en çok sevdiğini okur. ellerini, yüzündeki derin anlamlar çıkarabilecek çizgileri, içinde kaybolmak istediği gözlerini örneğin.

    bütünlüğü harflere dayalı olmayan bir okumaktır bu, en karasından cahilin bile bildiği.

    çünkü insan en çok sevdiğini okur. ''
  • kendisiyle ilgili şöyle bir modelleme yaptım. belki de gerçek bu değildir, ama bana göre bazı şeyleri güzelce açıklayabildiği için işe yarar bir model:

    hayattaki belli sayıda ilişkilerimiz, tanışlarımız aşka yakınsayabilir, hissizlik-aşk bir doğrunun iki ucu gibi düşünülürse hoşlantı bu doğrunun bir yerinde olabilir. ve ilgilendiğimiz cinsle her münasebetimiz bu doğrunun üstünde bir noktadadır. sağ uca yakınsa “galiba aşık oldum” deriz. sonra bir başkası daha sağdaki bir noktaya oturduğunda “yok ya onu aşk sanmışım, asıl aşk bu” bir başkası daha da sağdaysa “yok yok bu”

    bu yukarıdaki paragraftan bağımsız uğultulu tepeler kitabında da olduğunu düşündüğüm şöyle bir şey var gibi geliyor bana: aşkın iki türü vardır: ilki bir kişiye duyulan üst düzey fiziksel ve cinsel beğeni. beraber güzel de vakit geçiriliyorsa , kişi bir bütün olarak beğeniliyorsa bu adına aşk konan ya da aşka yakınsayan bir duygu olabilir. bu kişileri kaybettiğimizde canımız yanar ama aynı derecede çekici birini bulduğumuzda unutur gideriz.

    ama ama daha vurucu olanı var ki, içimizde bir yerde olan ama bastırdığımız bazı özelliklerimizi bazen bir başka insanda buluruz. mesela içinde belki biraz sanatsal, absürt bir yan vardır ama daha analitik ve mantıklı tarafın bastırmıştır o kısmını ve hayatın boyunca beyninin bu iki kısmının birbiriyle çatışmasından ve buna harcadığın mental enerjiden dolayı hayatı tam yaşayamıyorsun gibi gelir. ama öyle biri çıkar ki karşına bastırdığın tüm özellikler onda beden bulmuştur ve o kişinin enerjisine kapılır gidersin. bu türdeki aşk türünde bilinçaltında yine cinsel dürtüler vardır belki ama en azından bilinç düzeyinde yoktur. çünkü artık bir çocuğa dönmüşsündür. farklı bir varoluştur sanki ne bileyim. o senin eksiklerini, gediklerini, bastırdıklarını kendi şahsına münhasır bünyesinde temsil ederek ruhunu ve kalbini başka kimsenin doyuramayacağı yükseltemeyeceği bir seviyede yükseltmiştir. bu yüzden ilk türdeki aşkın aksine karşına çok çekim duyduğun başka insanlar da çıksa onu unutamazsın. ta ki onun bir ikiziyle tanışana kadar...
  • biraz mavi
    biraz sezen
    biraz rakı
    biraz kalp
  • kime ait olduğunu bilmiyorum ama aşkın en güzel tariflerinden biri olduğu kesin:
    "insan yaratıcılığının zirvesi aşktır; zihnimizde birini yaratır, ona hayran oluruz. ve en kusursuz yaratıcılar, sonunda en mutsuz olurlar.."
  • henüz tanışmadığım ama az ekmeğini de yemediğim kavramdır
  • ben iki kere aşık oldum. birincisinde 14 yaşındaydım. o zamanlar hayatın anlamını sorguluyordum. etrafımdaki insanlara ne için yaşadıklarını sorup onların cevaplarından bir şeyler çıkarmak istiyordum ama kimse bu konuya dair herhangi bir fikre sahip değildi. sadece bir kız vardı, allah için yaşadığını söyleyen. dindar ailenin dindar kızı. allah için yaşama fikri o zaman bana biraz tırt gelmişti ama başkalarından aldığım cevaplar "yaşıyoruz işte yani" düzeyinin ötesine geçmezken neden yaşadığına dair bir fikri olan biriyle karşılaşmaktan çok etkilenmiştim. böyle konuşmaya başladık ve devam ettik. sonra ben aşık oldum. aşkımı ilan ettim, karşılık alamadım. çok ağladım, çok üzüldüm. dört sene sürdü toplamda bu aşk. dört sene peşinde koştum. o dört sene içinde çok acı çektim.

    aşk acısı biraz sikik bir şeydir, aptalcadır ama gerçektir de bir yandan. aşk acısı insanı intihara sürükleyebilir, örneklerini görmüşsünüzdür. ben o zamanlar müslümandım, aslında sorgularken bu bana çok akıl kârı gelmemişti ama akıllıca olmak zorunda değildi, iman kalple bulunurdu, her şeye akıl erecek olsa inanmamıza gerek kalmazdı, zaten bilirdik. ayrıca sevdiğim kız sadece müslüman değildi, iyi de bir müslümandı, dindardı ve benim dinime yeterince bağlı olmayışımdan biraz rahatsızdı. bu yüzden ben de iyi bir müslüman olmaya çalışıyordum. aşkıma birkaç sene karşılık bulamayınca cehennem azabı gözüme önemsiz görünmüştü, dünyada aşksız yaşamaktan daha beter bir cehennem olamazdı, böyle düşünerek intihar edip kendimi bu ızdıraptan kurtarmaya karar vermiştim.

    bir kere evden çıkarken anahtarımı almayı unuttuğumda bir arkadaşım kapıyı bıçakla nasıl açabileceğimi göstermişti. bıçağı kapının kenarından, kilidinin hizasından içeri doğru sokup dili itince kapı açılıyordu. bunu öğrendikten sonra ben de kapının dışında, su vanalarının bulunduğu dolaba, tekrar anahtarımı unutursam diye bir bıçak bıraktım. bir gün bu kız yine bana neden birlikte olamayacağımızı uzun uzun anlattıktan ve her türlü itirazıma rağmen ikna olmayı reddettikten sonra iyice gözümü karartmış ve artık yaşamak istemediğime karar vermiş şekilde, bir hışımla o bıçağı alıp kendimi öldürmeye doğru yola koyuldum. gittim, bıçağı bıraktığım yerden aldım ve bileğimi kesmeye başladım. o esnada benim hareketlendiğimi gören bir arkadaşım peşimden gelmiş, "ne yapıyorsun oğlum?" dedi, bıçağı elimden aldı. ondan sonra da epey ağladım.

    o zamanlar benim için hayatın anlamı aşktı sadece. allah'a bile aşk için inanmıştım. ibadet ederken allah'a yaranmak için değil sevdiğime yaranmak için ediyordum. yani tam bir geri zekalıydım. beyni aşkın yüceliğiyle yıkanmış yarım akıllı bir velettim. yine bir gün ağlayıp dövünerek kendime biraz hasar verdikten sonra düşündüm ki, -bu noktaya nasıl geldiğime dair hiçbir fikrim yok ama- ben bu kadar acı çekmeyi hak etmiyordum. madem ki aşk bana sadece acı veriyordu, ve bu duygu benimdi, bundan kurtulmak da benim elimdeydi ve kurtulacaktım. o günden sonra artık o kıza aşık olmamaya karar verdim. biraz sürdü ama bitti. bittiğinde 18 yaşındaydım.

    ikincisinde artık aşkın nasıl bir saçmalık olduğunu biliyordum ama hiç karşılıklısını yaşamamıştım, o yüzden bile bile lades dedim ve kendimi çok sevdiğim bir kadının ellerine bıraktım. çok güzel şeyler yaşadığımız bir ilişkimiz oldu, ama aşkın bir de kötü yanı var, güzelliği çok güzelken kötülüğü de çok kötü oluyor. kıskançlık, öfke, nefret, bunların tetiklediği kavgalar, küslükler, inatlar bilmemne derken insan inanılmaz yıpranıyor ve bu aşkın doğasında var. yani belki de yoktur, bilemiyorum ama bendeki aşkın içinde bunlar pakete dahildi, sevginin yanında eşantiyon olarak geldiler. sonuç olarak çok yıprandım, çok üzüldüm, çok sevdim, çok sevildim ve bir süre sonra bitti. yaşadım, hevesimi aldım.

    şu andan itibaren aşka dair şunu söyleyebilirim ki, ben istemezsem olmaz. isteyip istemeyeceğimi bilemem ama olması için benim iznimin gerektiğini biliyorum. geriye dönüp baktığımda da şunu anlayabiliyorum: aşk sevginin fazla büyütülüp abartılıp takıntı haline gelmişidir. sorun şu ki, insan çoğu zaman bunu idrak edene kadar aşkın pençesine düşürülüyor. sebebi, çok güzel bir duygu olması, yoğun yaşanması, çok mutlu etmesi, hayata anlam, renk, tat katması. bu yüzden de yüceltilmesi. o kadar güzel bir şey ki, insan bunun manyakça bir şey olduğuna inanmak istemiyor ama aslı budur. aşk zihinsel bir problemdir, saplantıdır.
  • “aşk, sen de olmayan bir şeyi, senden istemeyen birine vermek istemek’dir. “

    j.lacan....

    (bakınız efendim)
  • bir çok entry okudum.gördüğüm kadarıyla aşk olgusunu bir çok kişi zihinsel değil de fiziksel olarak algılıyor.evreni fiziksel değil de zihinsel olarak anlamak kolektif bilinç ile olur.

    hangi aşk ? aşk diyince ne anladığınıza bağlı.evrenin dili aşk'tır.hayatınızda bir şeyin olması için yüreğinizi ortaya koyup çalıştığınızda farkında olmadan evrene pozitif sinyaller gönderirsiniz.yani blinç ile hareket etmiş olursunuz.evrende herşey bir bilinç ile hareket eder,bu da kolektif bilinci açığa çıkarır.tanrısal aşk da öyle herşey anında olmaz.aşkın en önemli yanı sabretmek sebat göstermektir.bu yanlız gönül secdesi ile olur.gönül secdesi de sadece evrenin dili aşk ile mümkün.
  • aranınca bulunmayan, aramayınca peşinden ayrılmayan efsane duygu
  • aşk, bulutsuz bir gecede gökten düşen bir şimşeğin sigaranı yakma ihtimalidir.

    matematiğin canı cehenneme!

    yıldızlara bakıp, içtiğin sigaranın tadını çıkarırsın.bitene kadar...
hesabın var mı? giriş yap